Paylaş
TIPTAN HİÇ VAZGEÇMEDİM
- Ercan Bey tıp okuyorsunuz ve yıllarca bu alanda emek veriyorsunuz. Tıp rastgele seçilip kolayca değişiklik yapabileceğiniz bir meslek olmasa gerek. Geçiş süreciniz nasıl oldu?
ERCAN KESAL: Tıptan vazgeçmedim hiç. Hekimlik ölünceye kadar yapacağınız, bazen de yapmak zorunda olduğunuz bir meslek. 48 yaşımda kameranın önündeydim, ama 51 yaşımda hekimlikten sosyal güvenlik anlamında emekli oldum. Hatta şunu söylemeliyim ki sinemada bu kadar kolay yol almamın sebebi iyi senaryoları, iyi projeleri maddi kaygı olmadan seçebilme özgürlüğümdür ki bunu ekmek paramı kazandığım hekimlik mesleği sağladı.
- Çok doğru bir tespit. Peki tayinlerle beraber gelişen sanat ağırlıklı sosyal çevrenin bu dönüşümde etkisi oldu mu?
ERCAN KESAL: Mecburi hizmetimi Ankara’ya çok yakın ilçelerde (Keskin ve Bala) yapmış olmak, hemen her hafta sonu Ankara’nın entelektüel çevrelerinde yer alabilme, buluşma, sohbet etme, yeme içme şansı veriyordu. Bu çok önemli. Zaten tıbbiyede öğrenciyken başlayan şair ve yazar arkadaşlıklarım daha sonraki yıllarda da devam etti. Ankara’da özellikle Ahmet Erhan, Akif Kurtuluş, Behçet Aysan, Adnan Azar, Ahmet Telli , Azer Yaran, Adnan Satıcı gibi şairlerden oluşan zengin bir arkadaş ortamımız vardı. Bunların dışında dönem 80’li yılların sonuydu ve ülkedeki muhalif aydın çevrenin buluştuğu, harekete geçtiği yer Ankara ve özellikle Aydınlar Dilekçesi’nin yarattığı güçlü ve coşkun bir iklimdi. Şansım o yapının tam içine düşmüş olmaktı bence.
ÖNCE OKUMAK
- Oyunculukta aldığınız onlarca ödül, yazdığınız kitaplar, senaryolar… Yazmak mı oynamak mı?
ERCAN KESAL: Ne yazmak ne de oynamak. Her şeyin başlangıcı önce okumak! Yeterince okursanız mutlaka yazmaya da başlıyorsunuz. Üslup ise ancak çok ve düzenli yazarak ortaya çıkıyor. Hiç bir oyunculuk eğitimi almadığım halde kamera önünde bu işin üstesinden gelebilmemi de elbette edebiyata borçluyum. Oynadığım her karakterin modern edebiyatta mutlaka bir karşılığı var. Ayrıca hekimlik mesleği ve hasta hikayeleri de gözlem ve anlama melekelerimi çok geliştirdi ve oynayacağım karakteri derinleştirmeme fırsat verdi.
- O zaman sanatınızda, doktorluğunuz sürecindeki deneyimlerinizden ve gözlemlerinizden etkilendiğinizi söyleyebilir miyiz?
ERCAN KESAL: Elbette. Hatta sadece onlar var da diyebilirim. İnsan deneyimlerinden başka bir şey değildir. Hayat baştan sona bir öğrenmeler manzumesidir.
SERÜVENİM ŞİİRLE BAŞLADI
- Oyunculuğunuzda kuvvetli gözlemlerinizin etkisi fark ediliyor. Sinemaya girişiniz, bu alana olan ilgi ve yeteneğinizin ortaya çıkması nasıl oldu?
ERCAN KESAL: Sinemayı hep sever ve takip ederdim. Ama asıl derdim okumak ve yazmaktı. Şiirle başladığım yazma serüvenimi deneme ve öykülerle sürdürüyordum zaten. Sinemaya da bu yanımla girdim. 2008 yılında 3 Maymun’un senaristlerinden biri olarak artık sinemadaydım. Oyunculuk daha sonraki iş. Ama asıl önemlisi tabii ki sinema bir yönetmenlik sanatı olduğu için, kamera arkasına geçmemi sağlayacak alanlardı bunlar. Bir laboratuvar gibi yaşadım tüm süreçleri ve nihayetinde kendi yazdığım filmin yönetmenliğini yapabildim.
DÜNYAYA HASSAS BİR KALPLE BAKMAK
- Sizden beslenen sanatın tüm bu alanları için muazzam bir algıya, derlemeye, analiz etmek gibi donanımlara sahip olmak gerekiyor. Bunun için hani nitelikleriniz üzerinde çalışıyor ya da ihtimam gösteriyorsunuz?
ERCAN KESAL: Gözlem gücü ve hassasiyet. Dünyaya ilgisiz kalmamak. Dünyaya bulaşmak. Başkalarının yanından geçip gittiği şeyleri fark etmek. Başkalarının ağlamadığına ağlamak. Dünyaya hassas bir kalple bakmak. Kederlenmek ve umut etmek. Hiç vazgeçmemek insandan ve doğadan. Çok okumak, çok seyretmek, çok dinlemek, az uyumak, az konuşmak...
“MIŞ’’ GİBİ YAPMAK YERİNE O OLMAYI TERCİH ETTİM
- Alaylı bir oyuncu olmanın zorluklarını ve avantajlarını yaşadınız mı? Özellikle çok teknik oynama gayretinde olan eğitimli oyuncuları beğenmeyen seyircileri göz önünde bulundurarak soruyorum...
ERCAN KESAL: Hiç bir oyunculuk eğitimi almadım. El yordamıyla ve her seferinde korkarak, kaygıyla yapıyorum işimi. Bitmeyen bir merak ve başıma şimdi ne gelecek kaygısı. Hiç bir tekniğim yok. Rol yapmayı bilmiyorum. Karakterin içine girmek yerine onu içime alıyorum. Ercan Kesal’dan hiç vazgeçmeden yapıyorum oyunculuğumu. Rol yapmak, ‘’mış’’ gibi yapmak yerine o olmayı tercih ettim, öyle de gidiyor.
- Role girmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Hayata şu noktadan baktığınız oluyor mu?: Herkeste her potansiyel mevcut. Neye ağırlık verdiğin, koşullar, hormonlar etkili mi?
ERCAN KESAL: Elbette herkes yapabilir. Yetenek varsa, doğuştan bir kabiliyet varsa -ki böyle bir şey var-, bu daha da iyi ama asıl meselenin emek ve gayretten geçtiğini iyi biliyorum.
DÜNYAYLA DİDİŞMEKTEN VAZGEÇTİM
- Ağırbaşlı, derinlikli bir duruşunuz var. Yaşamı nasıl algılıyorsunuz?
ERCAN KESAL: Öyle miyim gerçekten? İnsan ancak başkalarının sizin için yaptığı tarifle kendinin farkına varabiliyor, ne tuhaf. Yaşlanmanın epeyce terbiye ettiği aşikar. Kendimi önemsemekten, dünyayla didişmekten vazgeçtim çoktan.
URLA DAM ÇEKİM MERKEZİ OLDU
- Çok yeni olan sanat merkeziniz Urla Dam’ı çok beğeniyorum. Herkes bu yaz oradaydı. Neler yaptınız ve hedefleriniz nelerdir?
ERCAN KESAL: Başımıza iş aldık... Zahmetli bir telaş ama Nazo’yla (Nazan Kesal) çok memnun olduğumuzu da baş başa kaldığımızda itiraf ediyoruz birbirimize. Değer bunca zahmete! Okul yapmak istedik esasında. Ruhu eğitim ve öğretim olan bir mekan. Ticarethane tarafı bize ihtiyaç duymayacak kadar gelişsin yeter. Sonrası yüke dönüşür ve sürdürülemez çünkü. Hızla çekim merkezi olduk, bu çok iyi. Urla’nın sadece gastronomiyle anılması haksızlık. Urla’nın sanat kültür ayağı olduk galiba. Urla ve İzmir’le ya da yakın çevreyle yetinmeyeceğiz. Ulusal ve uluslararası çok yetkin işler peşindeyiz. 2025 çok daha iyi geçecek ümit ederim.
- Buna hiç şüphem yok! Şehir yaşamı mı yoksa daha sakin, şehir dışı bir hayat mı? Buradan çıkışlı sanatın toplumla buluşması, Urla Dam’ın kompleks bir işletme olması… Siz tüm bunların her anındasınız. Bölünme, yetişememe duygusu oluyor mu?
ERCAN KESAL: Urla çok iyi geliyor bize ama İstanbulsuz olmaz! Tüm yaratıcılık faaliyetleri, sektörün canlı ilişkileri hepsi orada. İstanbul’da bir süre kalıp buraya gelince üstelik Urla’yı daha keyifli ve anlamlı yaşıyoruz. Urla’ya gönüllü sürgün gelmiş gibi bir durumumuz olmadı, olmayacak. Bir önemli etmen daha var ki o da Poyraz. Poyraz 17 yaşında ve İstanbulcu!
“ARTİSLİK YAPMADAN’’ OYUNCU OLMAYA GAYRET EDİYORUM
- Yaşamınıza bugünkü yerden baktığınızda nasıl görüyorsunuz? Şans mı, akıl mı yoksa her şeyin bir birine vesile olduğu reaksiyonlar zinciri olarak mı görüyorsunuz, hangisi ağırlıklı?
ERCAN KESAL: Kendime hikayeler kurduğum ve içini hakkıyla doldurmaya çalıştığım bir tabula rasa (boş levha) gibi geliyor hayat. Taşrada bir çiftçi ailenin çocuğu olarak orada kalıp yaşlanıp ölebilirdim. Bu iyi, o kötü anlamında söylemiyorum. Yeniden inşa etme çabası çok saygıdeğer bir çaba. Ben de öyle yaptım. Konfor alanlarımı terk etmekten çekinmedim. Emekten başka bir şeye inanmadım. Yoruldukça dinlendim. Hala öyleyim. İyi ki...
- İyi ki… Okuyucuya ağdalı dil kullananı veya seyirciye zoom çekim yapanı ‘şantaj’ olarak tanımladığınız bir cümlenize denk geldim. Çok ilginç geldi, konuyu açabilir misiniz lütfen?
ERCAN KESAL: Bizde süslü laflar edeni, benzetmelerle konuşanları hemen eleştirir uyarırlar, “edebiyat yapma’’ diye. Sahici olmak, samimi olmak, açık ve net olmak her zaman tercih ettiğim bir tavır. “Edebiyat yapmadan’’ yazar, “artislik yapmadan’’ oyuncu olmaya gayret ediyorum! Sinemada zoom meselesini şantaj olarak tarif eden Ö. Lütfi Akad’tır. “Zaten her yer karanlık, bir tek aydınlık perde var, seyirci ona bakmak zorunda. Bir de zoom yaparak iyice seyirciyi mahkum etmek, hipnotize etmek, ona bakacak başka bir şey bırakmamak şantajdır!” der Lütfi bey. Bildiğim kadarıyla yaşamı boyunca zoom mercek kullanmamış çektiği filmlerde.
- Yazı diliniz, oyunculuğunuz, senaryolarınız sade ve çarpıcı. Sadeliğin sanatta en zor yaklaşım olduğunu düşünüyorum ve aslında zaten böyle de… Sanatta yalınlıkla ilgili fikirlerinizi merak ediyorum.
ERCAN KESAL: Yaptığınız her şey sadece yaratıcılık bağlamında değil, tüm yaşamımızda da açık sade, net ve süssüz olmalıdır. Samimiyet bir insanın sahip olabileceği en güçlü silahtır.
- Bu sene ile ilgili projeleriniz nelerdir?
ERCAN KESAL: Yazmak, oynamak ve çekmek. Kitap geliyor Kasım’a. Adı: “İsim, Şehir, Film, Roman’’. Birkaç film ve diziyle anlaştım. Yıl bitmeden de inşallah kendi filmimi çekerim.
SOHBETTEN İZLENİMLERİM
- Çok beyefendi.
- Sanat için yaşıyor gibi.
- Ağırbaşlı ve nazik.
- Algısı çok geniş.
İKİLİ SEÇENEKLERDEN BİRİNİ SEÇİN
- Yürüyüş-Koşu: Yürüyüş
- Sıkılmak-Sabretmek: Sabretmek
- Susmak-Konuşmak: Susmak
- Dans Etmek-Oturmak: Oturmak
- Klasik-Modern: Klasik
- Dobra-Politik: Dobra
- Samimi-Mesafeli: Samimi
- Uykucu-Uykusuz: Uykusuz
- Sakin-Heyecanlı: Heyecanlı
- Kitap-Dergi: Kitap
- Doğa-Konfor: Doğa
- Kedi-Köpek: Köpek
- Güneş-Yağmur: Yağmur
- Çay-Kahve: Çay
- Et-Ot: İkisi de
- Disiplinli-Rahat: Disiplinli
- Unutur-Affetmez: Unutur
- Tatlı-Tuzlu: Tatlı
- Çin Yemeği-İtalyan Yemeği: İkisi de
- Şarap-Rakı: İkisi de
- Esprili-Ciddi: Esprili
KİMLİK
- Burcu: Başak.
- Okuduğu okullar: Alaaddin İlkokulu-Avanos Ortaokulu-Niğde-Nevşehir Lisesi-Ankara SBF-Ege Diş Hekimliği Fakültesi-Ege Tıp Fakültesi-Sorbon Üniversitesi-İTİCU-Yeditepe Üniversitesi.
- Bekar-Aile: Evli-Bir çocuk.
- İlgi alanları: Okumak, yüzmek, yürümek, seyretmek.
Paylaş