Paylaş
Nitekim bu kez de öyle oldu.
Farsçaya dahi çevrilen “Yönetişimin Anahtarları”nın ( kitap ingilizce yazıldı) yazarı Argüden’in yönetişim tarifini çeşitli vesilelerle yazmıştım.
Bir kez daha tekrarlıyorum:
“Yönetişim, yönetimin üzerinde bir kavram. Yönetimin nasıl denetleneceğini, nasıl yönlendirileceğini belirleyen bir mekanizma”.
Bu mekanizmada devlet, özel sektör ve sivil toplum var.
Pek aşina olmadığımız şeffaflık, hesap verme, denetim, tutarlılık, yerel bazda kararlara katılım, kurumlara güven gibi şeyleri içeriyor.
Türkiye’de BM’nin “Küresel İlkeler” sözleşmesini ilk imzalayan kişi olan ARGE Yönetim Kurulu Başkanı’nın yeni göz ağrısı “Argüden Yönetişim Akademisi”.
“Amacım yönetişim kavramının Türkiye çapında yayılması. Üniversitelere dersler konsun, sivil toplum, bürokrasi bunun eğitimini alsın. ARGE olarak birikimimizi gönüllü sunmaya, eğitim vermeye hazırız ” diyor Argüden.
Yönetişimin “Don Kişot”u olarak.
ARGE tam bu sıralar OECD’nin “iyi yönetişim ilkelerini” İngilizceden türkçeye çeviriyormuş.
Biter bitmez Ankara’da çeşitli çevrelerle paylaşacak.
Yönetişim konusunda Kuzey Avrupa ülkelerinin eline hiçbir ülke su dökemez.
Ancak Argüden’in verdiği bilgiye göre, Yeni Zelanda bu konuda “devlet bilançosuyla” bir ilke imza atmış.
Nedir bu bilanço derseniz?
Devlet halkıyla bugün aldığı kararların gelecekteki etkilerini paylaşıyor.
Şöyle bir örnek vereyim.
Bugün çok tartışılan Kanal İstanbul gibi bir proje gelecekte İstanbul’u, insanları, Marmara Denizi’ni ve en önemlisi bütçeyi nasıl etkileyecek?
Yeni Zelandalı olsaydık öğrenebilirdik belki!
Bu arada ARGE’nin yönetişimle ilgili danışmanlık verdiği kamu kurumları arasında Elazığ Belediyesi’nin de olduğunu öğrendim.
Elazığ, birkaç yıl önce hapis dahil 40 kadar kişinin çeşitli cezalara çarptırılmasıyla sonuçlanan büyük bir yolsuzluk skandalıyla sarsılmıştı.
ARGE önümüzdeki ayın sonunda Elazığ’da düzenleyeceği kurultayda şehrin stratejik planının hangi yöntemlerle uygulanacağını ele alacak.
Sanırım Elazığ Türkiye’de yönetişimle ilgili böyle bir açılım yapan ilk şehir olacak.
Yolsuzluk skandalından iyi bir ders çıkartmış.
Darısı tüm Türkiye’ye diyeceğim.
Günün birinde plajsız kalabiliriz
İNŞAAT Şirketi Sinpaş Denizli’deki Aqua City’nin kumsalı için ta Maldivler’den beyaz kum getirecekmiş.
Maldivler’in beyaz kumunun Denizli’ye gelecek olması, geçenlerde dünyanın nadide kumsallarını tehdit eden yeni bir trend ile ilgili okuduğum yazıyı aklıma getirdi.
Alman Spiegel Dergisi’nin ingilizce internet sitesinde, Laura Höflinger’in kaleme aldığı yazının başlığı “Plaj Hırsızları”.
Alt başlık ise şöyle:
Dünya plajları inşaat patlamasının tehdidi altında.
Yazının çıkış noktası, “kum hırsızları” nedeniyle plajlarını gün geçtikçe yitiren Afrika’daki Yeşil Burun Adaları.
Yeşil Burun Adaları’nın plaj kumlarına Şanghay’daki gökdelenlerde, Dubai’deki yapay adalarda ya da Almanya’nın otoyollarında rastlamak mümkünmüş.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı UNEP’in verilerine göre, dünyada yılda 40 milyar ton kum tüketiliyor.
Bunun 30 milyar tonu çimento yapımında kullanılıyor.
Çin, Hindistan, Brezilya çılgın bir tempoda gelişiyor.
50 yılda toprağını yüzde 22 oranında büyüten Singapur genişlemek için kumu Vietnam, Endonezya, Malezya’dan getirtmiş.
Kum, aynen doğal gaz, kömür, petrol gibi binlerce yılda oluşuyor.
Günün birinde de tükenebilir, nice plaj Yeşil Burun Adaları’nda olduğu gibi yok olabilir.
Diyeceksiniz onca uçsuz bucaksız çöl ne güne duruyor.
Çöllerin kumunun yapısı çimento gibi şeylere uygun değilmiş.
Dünyayı giderek daha fazla tükettiğimiz yalan değil.
Maldivler’in beyaz kumunun Denizli’de ne işi var?
Paylaş