Paylaş
Nitekim bu bayramın bilançosu da aynı şekilde ağırdı: 86 ölü ve dört bin 700 yaralı.
Baktım, geçen yılki rakamlar da aşağı yukarı
aynı.
3. köprüyü, yeni karayollarını, Etiler-Çamlıca arası teleferiği bile konuşuyoruz ama “ulaşımda güvenlik” derseniz tısss yok.
86 kişinin hayatına mal olmuş trafik kazalarından sonra dün gün boyu boşuna televizyonda bir yetkiliden bir açıklama bekledim.
Ulaşımda güvenliği şimdi değilse ne zaman tartışacağız?
Bu meselenin pek gündeme gelmeyen tehlikeli bir boyutunu da bir süre önce Alişan Uluslar arası Taşımacılık şirketinin CEO’su Jan Devrim ile konuşmuştuk.
Tehlikenin adı “kimyasal madde taşıyan” tankerler.
TEM otoyolunda gördüğümde kaçacak delik aradığım bu dev araçları kimler kullanıyor bir bilseniz.
Çoğu zaman ne taşıdığı konusuna en ufak bir bilgi kırıntısı olmayan sürücüler.
Devrim’in verdiği bilgiye göre, Türkiye’deki akaryakıt dağıtımının ancak yüzde 10’nu akaryakıt şirketlerinin, güvenli, yüksek standartlı araçları tarafından dağıtılıyor.
Geri kalan yüzde 90’ınını ise akaryakıt bayileri dağıtıyor.
Kimyasal madde denince aklınıza sadece akaryakıtı gelmesin.
Tarım ilaçları, deterjan ham maddesi gibi şeyler de bu kategoriye giriyor.
Radyoaktif madde de.
Jan Devrim diyor ki “Mesela ben nükleer araştırma merkezlerinin radyoaktif maddelerini nasıl taşıdığını merak ediyorum”.
Radyoaktif maddelerin nasıl taşındıkları bilinmez ama kimi zaman İzmir Gaziemir’deki kurşun fabrikası örneğinde gördüğümüz gibi hemen oracıkta toprağa gömüldükleri ortaya çıkıverir.
Uzmanlık alanı kimyasal madde taşımacılığı olan Devrim’e dönersek bu tehlikeli maddelerin taşınmasında Batı ile önemli bir farkımız var.
40 yıldan beri bu meseleyle ilgilenen Batı’da karayolunda tehlikeli madde taşıma mevzuatı çok katı ve araç şoförleri taşıdıkları maddeyle ilgili uzun bir eğitimden geçiyorlar.
Eğitimden geçmeyen, sertifikası olmayan sürücü yakalanırsa ağır ceza alıyor.
Eğitimli sürücüler tehlikeli madde kazası yaptıkları zaman nasıl bir önlem alacaklarını biliyorlar.
Peki bizde diyelim böyle bir tanker kaza yapınca ne oluyor?
“Bizde kimyasal madde kazaları normal kaza olarak görülüyorlar. Kazadan sonra kimyasal toprakta kalıyor. Herkes kaçıp gidiyor. Zaten şoför çoğu zaman ne madde taşıdığını bile bilmiyor”.
Devrim “Avrupa’da 1 kilo zehirli madde bile saçılsa o toprak alınıp temizlenir” diye ekliyor.
Toprağa sızan tehlikeli maddelerin dereleri, nehirleri kirletmesi kimin umurunda?
Türkiye 2009 yılında, AB ile uyum çerçevesinde “karayolunda tehlikeli madde taşımacılığı” mevzuatına uyacağını beyan etmiş.
Ne ki uygulamayı o yıldan beri sürekli erteliyor.
Cumhurbaşkanı Gül’e açık mektup: ‘Dünyanın geleceği güneş enerjisinde’
İSTANBUL önümüzdeki günlerde 4 Nobel ödüllü bilim insanının katılımıyla “Dünya Barışı için Güneş Enerjisi” konferansını ağırlamaya hazırlanıyor.
17-19 Ağustos tarihlerindeki konferansın organizasyonunu üstlenmiş olan Johannes Kepler Üniversitesi’nden Ordinaryüs Profesör Niyazi Serdar Sarıçiftçi e-posta göndermiş.
Konferansa katılacak tüm bilim insanlarının imzalayacakları, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e hitaben “açık mektubu” paylaşmış.
Açık mektupta, her insanın enerjiye ulaşma hakkına vurgu yapılarak özetle şöyle deniyor:
“Az gelişmiş ülkelerde milyonlarca insan enerjiden yoksun.
Bu ülkeler günümüzde enerji sağlamak için büyük bir ekonomik yükün altına giriyorlar. Oysa insanlığın fosil yakıt bağımlılığından kurtulması mümkün.
Nükleer ve fosil enerjiler çevre felaketleri, savaşlara ve eşitsizliklere yol açarlar.
Güneş enerjisi ise barışçıl, temiz ve demokratik ve sürdürülebilir bir geleceği temsil eder.
İstanbul’da düzenlenecek “Dünya Barışı için Güneş Enerjisi” konferansının amacı yeni güneş enerjisi teknolojisiyle ilgili know-how’u az gelişmiş olan ülkelere aktarmaktır”.
Bu mektubu imzalayacak tüm bilim insanlarını sevgiyle selamlıyorum.
Paylaş