Türkiye tekstili gözden mi çıkarıyor

Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği TGSD’nin hedefi 2010 yılına kadar Türk tekstilini İtalya gibi zirvye taşımak.

Önceki gün TGSD Başkanı Aynur Bektaş ile sohbette, Türk tekstilinin üzerindeki ‘Demokles Kılıç’ları yeniden gündeme geliyor.

Kayıtdışı, kamu maliyetleri, enerjinin pahalılığı vs...

Aynur Bektaş doğrusunu isterseniz kaygılı...

‘Türk tekstili patlama noktasında ancak devletin sektöre sahip çıkması gerek...’

Sahip çıkma, destekleme işaretleri yok.

Tam aksine ‘acaba gözden mi çıkarılıyor’ kaygısı var.

Ucuz enerji, ucuz işçilik gibi kalemlerde bize göre çok daha avantajlı konumda olan Çin örneğin her yıl 200 tasarımcısını İtalya’ya gönderiyormuş.

1950’li yıllarda okullara tasarım dersinin okutulduğu olan İtalya bu alanda bir numara.

Tekstil sektörü devlet politikasıyla yönünü bulmuş.

Şimdi Çin de öyle.

Türkiye’de 25-30 yılda sağlam adımlarla yol almış, işi iyice öğrenmiş bir sektör var ama sektörü daha iyi bir yere taşıyacak politikalar şekillenmemiş.

‘Oysa’ diyor Aynur Bektaş, ‘Tekstil en fazla KOBİ’nin olduğu sektör. Yaklaşık 40 bine yakın küçük ve orta ölçekli işletme sayabiliriz. Türkiye’deki büyümenin motoru KOBİ’ler deniyor. Tekstili gözden çıkartırsanız bu KOBİ’ler ne olacak.’

Tekstilde çalışanlar kayıtdışılarla birlikte neredeyse 3 milyon.

En yoğun istihdam bu sektörde...

Üretimle birlikte tasarım da iyi bir noktaya gelmek üzere.

Bundan sonraki aşamalar daha da iyi kalite ve markalaşma.

Peki geçenlerde Güngör Uras’ın yazmış olduğu ‘Turquality Projesi’ yani bazı modacıların ve firmaların yurtdışında tanıtımı projesine TGSD nasıl bakıyor?

Aynur Bektaş’ın ‘Turquality Projesi’yle ilgili bazı çekinceleri var. ‘Atılmış adımları eleştirmek istemiyoruz ama projenin daha geniş tabana yayılması gerek’ diyor.

Belki ‘Turquality Tasarım’ ekibi oluşturulabilir...

Sonra devletin desteğini alacak olan firmalar, modacılar hangi kriterlere göre seçiliyor...

Destekten sadece Dice Kayek, Atıl Kutoğlu, Hüseyin Çağlayan gibi isimlerin yararlanması haksızlık değil mi?

Desteğin ‘dönüşümlü’ olması, Bahar Korçan, Arzu Kaprol gibi başka genç modacıların da yararlanması daha adil olmaz mıydı?

Aynur Bektaş ile konuştuklarımız özetle bunlar.

Ayrılırken ‘Türk tekstilinin durumu hayli kafa karıştırıcı’ diyorum.

Herkes hak veriyor.

AB’nin Florida’sı olmak

DELTA
Havayolları rötar yapmasaydı, Orlando bağlantısı kaçmasaydı iki hafta önce Remax’in dünya kongresine yetişecektim.

Dünya emlak piyasasının nabzını tutan kongreye gidemedim.

Orlando’da neler olup bittiğini Remax Türkiye Başkanı Murat Goldştayn’dan öğrendim.

Uçan paraşüt logosu olan Remax ofislerine mutlaka yolunuzun üzerinde rastlamışsınızdır.

Remax gayrimenkul konusunda dünya liderlerinden...

30 yılda geldiği nokta şu: 54 ülkede, 100 bin kişilik bir ordu.

Dünya çapında yılda 2 milyon konut satışı.

Herkes primle çalışıyor ve yıllık ortalama gelir 128 bin dolar dolaylarında.

Zaten Remax’in mottosu ‘herkes kazanıyor’...

Peki dünyada ve Türkiye’de emlak trendleri neler?

Remax’ı 1997 yılında Türkiye’de kurmuş olan Murat Goldştayn’a göre, Türkiye’de insanlar 20 ila 25 yılda bir, ABD ve Avrupa’da ise 10 ila 12 yılda bir konut değiştiriyor.

Bizde ‘konut kredisi’ kullanımı yüzde 10’larda iken, Batı’da neredeyse yüzde 90 civarında. Batı’da konut kredisinin yıllık yüzde 4 dolayında olması nedeniyle ev sahibi olanların sayısı hayli fazla. Talep fazla olunca ev fiyatları yükselmiş.

Ne ki, ABD Merkez Bankası Alan Greenspan’ın son açıklamaları elbet emlak piyasasını de etkileyecek.

Faizler dolayısıyla konut kredisi faizleri artacak ve talep azalacak.

Türkiye’deki duruma gelince...

‘Türkiye’de ne yapılırsa satılıyor.’

Ekonomi iyi giderse 2007 yılına kadar krediyle Türk halkının yarısı belki de konut sahibi olabilecek.

Yabancılar arasında Türkiye’ye ilgi giderek artıyor.

Özellikle güney sahillerimiz 1970’ler, 1980’lerde İspanya’yla bir paralellik gösteriyor.

Bu arada bir hatırlatma: İspanya’da ev sahibi olan yabancıların sayısı 1 milyon 800 bin.

Türkiye’de 10 bin dolaylarında.

Remax Türkiye’nin geçenlerde Londra’da düzenlediği ‘Türkiye’de nasıl emlak sahibi olunur’ semineri hayli ilgi görmüş.

Seminerde Türkiye kıyılarının ‘Avrupa Birliği’nin Florida’sı’ olacağı görüşü ağırlık kazanmış.

Bir İngiliz için Türkiye’de ev sahibi olmak, İspanya ya da Portekiz’de ev sahibi olmaktan üç kez daha ucuz. Aynı şekilde KKTC de parlayan yıldızlardan.

Hamsiye kota işi zor

GEÇEN
aralık ayının sonunda ‘Hamsiseverlere AB’den kötü haber’ diye yazmıştım.

AB’nin hamsinin avlanmasına kısıtlama getirdiğini belirtmiştim.

Önceki günkü Referans Gazetesi de ‘Hamsiye kota geliyor’ başlığını atmış.

Tarım Bakanlığı, AB’ye uyum için hazırladığı Su Ürünleri Yasa Tasarısı’nda hamsi ve istavrite kotayı eklemiş.

Ege Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi’nden Doç.Dr. Okan Akyol e-posta göndermiş.

Kota sisteminin uygulanması için balık stoklarının belirlenmesi gerektiğini yazıyor.

Stok tespiti için bilimsel araştırma gerekiyor.

Türkiye sularında böyle bir bilimsel araştırma şimdiye kadar yapılmamış.

Hamsiseverler ‘şimdilik’ gönüllerini ferah tutsun...
Yazarın Tüm Yazıları