Paylaş
Aslında toplantının içeriğiyle bağlantılı bir soru, nedenine geleceğim.
Oturumdan önce internetten bizim gazeteleri gözden geçirirken baktım, başmüzakereci Egemen Bağış resti çekmiş: “İsterse AB Türkiye’nin fişini çeksin.”
Belli ki, Avrupa Birliği ile aramız giderek soğuyor.
Yine gazetelere göz atarken İsviçre’nin önde gelen gazetelerinden Le Temps’ın manşeti “Davos’un yeni patronları gelişmekte olan ülkeler”...
Derdim Türkiye’nin bu yıl zayıf bir varlık göstererek meydanı boş bırakması değil.
Derdim DEF (Dünya Ekonomik Forumu) oturumlarında seslerini giderek yükselten “gelişmekte olan ülkelerin” dünyanın gidişatına ilgili söyleyecek bir laflarının olması.
Türkiye’nin ise söyleyecek lafı olup olmadığı konusunda kuşkularımın ağır basması.
Dün sabahki oturumda örneğin Endonezya Başkanı Susilo Bambang Yudhoyono, “sürdürülebilir ve dengeli” bir büyümenin nasıl olabileceğiyle ilgili vizyonunu ortaya koyuyor.
“Çevreyi tahrip etmeden büyümek zorundayız” diyor.
Yağmur ormanlarını artık koruduklarını ve yılda 1 milyar ağaç diktiklerini söylüyor.
Meksika Devlet Başkanı Felipe Calderon, ülkesinin yenilenebilir enerjiye nasıl yatırım yaptığını, yoksulluğu azaltmak için aldıkları önlemleri anlatıyor.
Calderon, küresel ısınmaya karşı açılan kampanyada ABD’nin başı çekmesi gerektiği düşüncesinde
Ekonomi ile çevre arasında bir dengenin kurulması gerektiğini daha önce Çinlilerden de duymuştuk.
Gelişmekte olan ülkelerin tek kaygısı çevre ve ekonomi arasındaki denge değil elbette.
Siyasette de söz sahibi olmak istiyorlar.
Önceki gün konuşmasına kısaca yer verdiğim Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev bunun önemli bir işaretini şöyle veriyor:
“BRIC ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) artı Güney Afrika bir ‘politik forum’ oluşturacak”
Dünya politikasında kararların sadece Washington ve Brüksel’den alınmasına karşı sesler yükseliyor.
Endonezya Devlet Başkanı Yudhoyono’nun söyledikleri de aslında Medvedev’i tamamlıyor.
ASEAN Başkanlığını da yürüten Endonezya Devlet Başkanı “21. Yüzyıl Asyalı olacak” derken Asya’nın iklim değişikliğiyle mücadelede olduğu kadar inovasyonda da söz sahibi olacağını ima ediyor.
Diyelim ki Türkiye, Başbakan Erdoğan ve çok sayıda bakanıyla bu yıl Davos’ta sahnedeydi.
Çevreden ekonomiye küresel sorunlar bağlamında neleri dile getireceklerdi?
Hatırlıyorum Başbakan Erdoğan’ın Davos’ta yaptığı konuşmalar ağırlıklı olarak Avrupa Birliği vizyonumuzla ilgiliydi.
Anladığım kadarıyla şimdilik bu vizyonu kaybettik.
Yukarıda bazı vizyonlarını paylaştığım “gelişmekte olan ülkelerle” aynı görüşte miyiz?
Onlarla aynı yerde duruyor muyuz?
Allah aşkına bizim yerimiz neresi?
Kent, Babacan ile Clinton’u buluşturdu
COCA-Cola’nın Dünya Ekonomik Forumu’ndaki davetleri hiç kuşku yok ki Muhtar Kent’in CEO’luğundan sonra çok daha renkli ve kalabalık.
Bir anlamda da DEF’in yoğun programı nedeniyle bir araya gelme fırsatı bulmayan Türk katılımcıların buluşma yeri.
Önceki gece Post Oteli’ndeki Muhtar Kent’in kapıda karşıladığı davetliler arasında kimler yoktu?
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Vuslat Doğan Sabancı, Arzuhan Doğan Yalçındağ, Mehmet Ali Yalçındağ, Ertuğrul Özkök, Tuncay Özilhan, Aclan Acar, Agah Uğur, Cansen Başaran Symes, Süreyya Ciliv, Koray Öztürkler, Mehmet Aktaş, Beyza ve Cüneyt Zapsu aklıma gelen ilk isimler.
Bir ara kendimi Tataristan Devlet Başkanı Rüstem Minnikhanov ile sohbet ederken buldum.
Tataristan, Efes Pilsen, Kastamonu Entegre, Şişe Cam’ın önemli Türk yatırımlarının olduğu bir yer.
Davos’taki ünlü uluslararası şirketler CEO’larının da Muhtar Kent’i selamlamaya geldikleri davete aynen geçen yıl olduğu gibi eski ABD Başkanı Bill Clinton da katıldı.
Clinton’ın bunca yıl sonra popülaritesi şaşırtıcı.
Herkes onunla fotoğraf çekme yarışında.
Bill Clinton aynı başkan olduğu dönemlerdeki gibi sıkı bir koruma çemberine alınmış.
Yaklaşmak ne mümkün.
Eski ABD Başkanı’yla çekilmiş, artık nerede olduklarını bile bilmediğim onlarca fotografım olduğu için derdim başka.
Sıkı bir sohbete dalan Babacan, Kent ve Clinton üçlüsünü çekmek.
Doğrusu başardığım pek söylenemez.
Stigson, TÜSİAD’ın davetlisi olarak geliyor
COCA-Cola’nın davetinde rastladığım isimlerden biri de Sürdürülebilir Kalkınma Dünya İş Konseyi Başkanı Björn Stigson.
Sözünü ettiğim konseye Borusan ile birlikte üye olan Eczacıbaşı’ndaki bir toplantıda birkaç yıl önce Stigson ile karşılaşmıştık.
16 yıldan beri konseyin başkanlığını yürüten Stigson, TÜSİAD tarafından 40. yıl faaliyetlerinin kapanışı için İstanbul’a davet edilmiş.
Björn, TÜSİAD üyelerine “sürdürülebilir kalkınma”nın ne olduğunu anlatacak.
Davos’un gündeminde önemli yer tutan bu meseleye farkındalığı arttırmaya çalışacak.
Aliyev: Nabucco için Rusya’dan baskı yok
DEF’in bizi yakından ilgilendiren dünkü oturumlarından biri Avrupa’nın enerji geleceğiyle ilgili. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın panelistler arasında olduğu oturumda taraflar arasında ilginç bir satranç oyununa dönen boru hatlarıyla ilgili ilginç ipuçları var.
Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, Polonya Cumhurbaşkanı Bronislav Komorovski, Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç diğer panelistler.
İlk önemli tespit:
Avrupa Birliği, Ukrayna ile arasında imzalanan anlaşmayla iki yıl öncesine göre daha güvenli bir durumda.Ancak Ukrayna’nın ulaşım hatlarının modernleşmesi için Avrupa’dan destek talebi var.
Yanukoviç bunu dile getiriyor.
Doğal gaz musluklarının kesildiği dönemlerde Avrupa’nın nasıl paniklediği hatırlarda.
Yankoviç, panelde Nabucco’ya karşı Rusya’nın desteklediği Güney Akım projesine de şiddetle karşı çıkıyor.
“Ruslara Güney Akım’dan beş kat daha ucuza mal olacak başka bir proje sunduğumz halde Güney Akım’da neden bu kadar ısrar ediyorlar” diye soruyor.
Projeyi riskli gördüğünü sözlerine ekliyor.
RUSYA DIŞLANAMAZ
Nabucco ile Güney Akım arasındaki rekabet panel dinleyicilerinin en fazla merak ettikleri konu.
Aliyev’e bu konuda soru yöneltiliyor elbet
“Nabucco’ya gaz vermemeniz için Rusya’dan baskı var mı” diye.
Aliyev bu soru karşısında “Öyle bir baskı yok. Rusya ilişkimizde bağımsız enerji polikalar söz konusu. Her iki ülkenin birbirinden bağımsız enerji projeleri devam ediyor” diyor.
Hazar Denizi’nde fazlasıyla gaz olduğunu ve Rusya’nın tedarikçi olmaya devam edeceğini de sözlerine ekliyor.
Ali Babacan ise Türkiye’nin boru hatlarında önemli bir oyuncu olduğunu vurguladıktan sonra Rusya’yı “önemli bir enerji partneri” olarak tanımlıyor.
“Boru hatlarına rekabet eden değil, birbirlerini tamamlayan projeler gözüyle bakmak gerek. Bu yüzden Rusya’yı projelerden dışlamak söz konusu değil” diyor.
Hem Babacan, hem Aliyev, Nabucco’nun önemini birkaç vurguluyor ama aynı saatlerde Nabucco projesinin koordinatörü eski Alman Dışişleri Bakanı Joschka Fischer’ın Viyana’daki “Nabucco ile nihai kararın önümüzdeki aylarda alınması gerek” açıklaması düşündürücü.
Paylaş