Başkanlık kampanyası, Papa’nın ziyareti, çokeşliliği savunan tarikata baskın, Usame Bin Ladin’in peşine düşen yönetmen Morgan Spurlock...
ABD’de gündüzlerin ve hatta uykusuz gecelerin bile yetmeyeceği kadar çok olay var. Hani nerdeyse bu konuda Türkiye’ye pekálá rakip olabilir. İki uykusuz geceyi ekran başında geçirdikten sonra ABD’ye sinir krizinin eşiğindeki ülke mi demeliydim acaba?
Kim ne derse desin ABD ilginç bir ülke. Ahmet Ertegün’ün yıllarca onursal başkanlığını yaptığı Amerikan Türk Cemiyeti’nin yıllık galası için 48 saatlik New York gezisinin uykusuz iki gecesini ekran başında geçirince bir kez daha anladım bunu.
Başkanlık kampanyası, Papa’nın ziyareti, çokeşliliği savunan tarikata baskın, Usame BinLadin’in peşine düşen yönetmen Morgan Spurlock...
Gündüzlerin ve hatta uykusuz gecelerin bile yetmeyeceği kadar çok olay var bu ülkede. Hani neredeyse bu konuda Türkiye’ye pekálá rakip olabilir.
ŞİMŞEK ÇEKEN İKİ KONU
Kanalların birinde Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı John McCain. Üniversiteli gençlerin sorularını yanıtlıyor. "Başkan Bush’tan farkınız ne" diye sorular. "Küresel ısınma ve işkence" diyor.
Her iki konu yüzünden ABD nicedir şimşekleri üzerine çekmiş durumda. McCain verdiği cevapla turnayı tam gözünden vuruyor. Bush’tan farklı olarak küresel ısınma meselesine ciddiyetle sarılacağını zira gençlere yaşanabilir bir dünya bırakmak istediğini söylüyor.
Ebu Garip Cezaevi’ndeki işkenceler Amerikan kamuoyunu çok etkilemiş olacak ki McCain gençlere "Bu ülkede artık tutuklu insanlara işkence yapılmayacak" diyor.
Derken araya bir reklam giriyor.
ZİHNİ SİNİR BULUŞLARI
Yeni Amerikan buluşlarıyla ilgili.
Musluktan akan aşırı sıcak sudan elleriniz mi yanıyor? (Doğrusu benim şimdiye kadar hiç yanmadı). Musluğa takılan küçük bir alet sıcak suyun rengini değiştiriyor ve böylece suyun sıcak olduğunu anlayıp elinizi yanmaktan kurtarıyorsunuz. İnsanlık için olmazsa olmaz bir buluş değil ama neyse. Bir diğeri terliklere takılan minik ampuller. Gece yataktan kalktığınızda karyolanın ucuna ya da komodine çarpmamak için. Ampullü terliklerinizi ayağınıza geçirdiniz ama ya karanlıkta klozeti bulamazsanız? Onun da çaresi ışıklı bir klozet.
Zihni Sinir buluşlarından pek mutlu spiker soruyor: "Yoksa biz gezegenin en yaratıcı ülkesi miyiz?" Ne kadar nahif, masum bir kendini beğenmişlik. Başka bir kanalda Demokrat Parti’nın başkan aday adaylarından Barack Obama’nın karısı Michelle Obama konuşuyor.
Kendisini ve kocasını "elitist" olmakla suçlayanlara cevap veriyor. Chicago’nun işçi kesiminde büyüdüğünü, ancak Princeton ve Harvard’da okuma şansını elde ettiğini anlatıyor. "Kocam başkan seçildiği takdirde eğitim sistemindeki reformlarla benim gibi prestijli okullarda okuma şansı elde edeceklerin sayısı çoğalacak."
Michelle Obama’yı ilk kez dinliyorum. Etkileyici bir konuşmacı.
ÇOKEŞLİ TARİKAT ÜYELERİ
ABD seçimlerle yatıp kalkıyor.
Başka bir kanalda siyasi analistler tartışıyor. Yeni bir kamuoyu araştırmasına göre Amerikan kamuoyu Obama’ya daha çok güveniyor. Ekranlarda seçimlerle ilgili o kadar çok kamuoyu araştırması geliyor ki? Hangi biri doğru.
Bu arada şöyle bir alt yazı geçiyor: "Hillary, Obama’nın kazanabileceğini ilk kez kabul etti."
Derken karşıma ağlayan bazı kadınlar çıkıyor. Bir tuhaflık var zira hepsinin saçları aynı, giydikleri elbiseler aynı. Teksas’ta basılan "çokeşliliğe inanmış" tarikata mensup kadınlar bunlar. Tanrım ne ülke!
Ortada yüzlerce çocuk var. Kadınlar ve çocuklar sosyal hizmet kurumlarına teslim edildikleri için ağlıyor. Hemen arkadan Usame Bin Ladin’in peşine düşmüş yönetmen Spurlock’u dinliyorum. Usame’yi bulmuş mu peki?
Valla anlamadım zira "Usamehem her yerde, hem hiçbir yerde" diyor. Papa XVI. Benedikt işte böyle bir atmosferde ilk kez ABD’ye ayak basıyor. Başta ilginç bir ülke demiştim. İki uykusuz geceyi ekran başında geçirdikten sonra acaba "sinir krizinin eşiğindeki ülke" mi demeliydim?