FRANSIZ solunun güçlü isimlerinden ve eski başbakanlardan Michel Rocard’ı İstanbul’da dinledik önceki gün.
Türkiye’nin AB üyeliğini savunduğu "Türkiye’ye Evet" kitabı bir süre önce piyasaya çıkmış olan Rocard, Galatasaray Üniversitesi’ndeki konferansında hem gerçekçi hem kulağımıza hoş gelen şeyler söyledi.
Rocard solu temsil etmekle birlikte sağcı Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin önerilerini ciddiye aldığı bir isim.
Sarkozy ile sohbetlerinde, Türkiye’nin üyeliğini de konuşmuş olduğuna hiç kuşku yok.
Dolayısıyla Türkiye karşıtı diye bellediğimiz Sarkozy’nin bize bakışıyla ilgili en "tazehaberler" kesinlikle onda.
"Sarkozy son derece akıllı bir adam" diyor Rocard.
"Bölgeyi pek tanımıyordu. Ama güzel sürpriz şu: Sizi keşfetmeye başladı."
Nasıl keşfetmeye başlamış?
"Gürcistan ile Rusya arasında patlak veren krizde Türkiye’nin izlediği politika ve G-20 Zirvesi. İşte bu iki şey, Sarkozy’nin kafasındaki Türkiye imajını etkiledi."
Peki Sarkozy’nin Türkiye’yi keşfetmeye başlaması AB ile Türkiye arasındaki müzakereleri hızlandıracak mı?
İşte bu noktada Rocard pek de olumlu değil.
AVRUPA GLOBAL KRİZLE UĞRAŞIYOR
"Şunu aklınızda tutun: Siyasi Avrupa öldü. Buna karşı artık global bir krizle, uzun süreceği belli olan bir durgunlukla uğraşmak zorunda kalan bir Avrupa var" diyor.
Avrupa’da 20 yıllık temellerin sarsıldığını, Almanya Şansölyesi Merkel’in 48 saat zarfında kendisiyle çelişkiye düşerek bankaları kurtarma paketine onay verdiğini söylüyor.
"Avrupa size bir tarih verecek durumda değil" diye de ekliyor.
Oysa Rocard’ın kendisi "Türkiye’ye Evet" kitabında Avrupa Birliği üyeliğimiz için 2023 diye bir tarih belirlemişti.
Bunu ona sorduğumuzda, "Üyeliğe en üst sınır olarak 2023 dedim, çünkü Cumhuriyetin 100. yıldönümü olarak bunun sembolik bir anlamı var" diyor.
Kulağımıza hoş gelen şeylere gelince, Rocard "Türkiye Avrupa’nın sigortasıdır" diyor.
Zira hem enerji fakiri Avrupa’nın Kafkasya’ya açılan kapısı, hem Ortadoğu sorununda uzlaştırıcı taraf.
Peki son derece durgun bir seyir izleyen Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki müzakereler nasıl canlanacak?
Rocard son noktayı koyuyor:
"Hem AB, hem Türkiye akıllı politikalar üretmek, bazı tavizler vermek zorunda. İki tarafın kamuoyunun üyelik fikrine yeniden sıcak bakmasını sağlamak gerek öncelikle."
Alman çevreciler ’Stop Ilısu’ diyor
HASANKEYF için karar aşamasına gelindi.
Almanya Kalkınma Bankası ile DekaBank,Ilısu Barajı’nın yapımı için gerekli ihracat kredisini verip vermeyeceklerini önümüzdeki günlerde açıklayacaklar.
Kredi için Türkiye’nin bazı koşulları yerine getirmesi için verilen son tarih 6 Aralık.
Enerji Bakanlığı ve DSİ’nin bu koşulları yerine getirip getirmediklerini göreceğiz.
Sonuçta, 12 bin yıllık bir uygarlığın izlerinin barajın suları altında kalmaması için mücadele edenler için kritik süreç başladı.
Ancak durum Hasankeyf’in lehine gibi görünüyor.
Zira bir yanda yukarıda Rocard’ın altını önemle çizdiği "global ekonomik kriz" var.
Şaka değil.
Avrupa’yı bir anlamda felç eden bir kriz bu.
Diğer yanda, Alman çevreci örgütlerin Alman bankalarına aşırı baskısı var.
Gelen haberlere göre, Hasankeyf’i kurtarmak için yıllardır uğraşan Doğa Derneği’yle sıkı işbirliği içerisinde olan bu örgütler ilginç bir yöntem bulmuşlar.
500 Euro’luk banknotları andıran broşürler bastırıp üzerlerine "Hasankeyf’e Dokunmayın","Stop Ilısu", "12 bin yıllık tarihi koruyalım" yazılarını yazmışlar.
500’lük banknotların ilgi çekeceğine hiç kuşku yok. Bu sahte banknotlardan yüz binlercesi Alman mevduat sahiplerine gitmiş.
Alman kamuoyu etkilenmeye çalışılmış.
Hasankeyf bir anlamda tarihe, kültürel mirasa düşkün Avrupa’nın "vicdanının sesi" olacak.
Kültürel mirası korumak için milyonlarca Euro’luk bütçeler ayıran Avrupa, bakalım 12 bin yıllık bir tarihin sulara gömülmesine izin verecek mi, vermeyecek mi?