Paylaş
Biri Avrupalıların Türkiye’ye nasıl baktıklarını ortaya koyan araştırma.
Diğeri Türkiye’deki dindarlığı uluslararası ölçekte karşılaştıran araştırma.
Bir açıdan ikisi birbirini tamamlıyor.
Nedenini aşağıda açıklayacağım.
Birinci araştırmayı Boğaziçi Üniversitesi, Avrupa Çalışmaları Merkezi Madrid Özerk Üniversitesi, Granada Üniversitesi, Avrupa Diyalog Derneği birlikte yapmış.
Araştırmanın başlığı “Avrupalıların Müstakbel bir AB Üyesi olarak Türkiye’ye Bakışları ve Türkiye’nin Avrupalılaşma Sorunları.”
Sonuçlarını proje koordinatörü Prof. Dr. Hakan Yılmaz’dan dinledik.
Almanya, Fransa, İngiltere, İspanya ve Polonya’da 5 bin kişiyle konuşularak gerçekleştirilen araştırmanın 3 ana sonucu var Prof. Yılmaz’a göre.
En önemlisi ve üzerinde en fazla tartışılması gerekeni birinci sonuç.
Şöyle ki; Avrupa kendi kimliğini tanımlarken “demokrasi, insan haklarını” ve “ekonomi” ile “toplumsal refahı” en başa koyuyor.
Ama iş Türkiye’ye nasıl baktığına gelince “kültürel etkenler” ön plana geçiyor.
Bu kültür penceresinden bakışın bir ucunda Tarkan, Hadise, futbol, döner gibi popüler öğeler var, diğer ucunda ise din.
AVRUPA’YA DİNİ HATIRLATIYOR
Hakan Yılmaz’ın tespitine göre, Avrupalılar Türkiye söz konusu olunca bir “din paradoksu”yaşıyorlar.
Zira Türkiye’nin son zamanlarda “İslami Kimliğini” öne çıkarması, “Medeniyetler İttifakı” gibi bir oluşumun için yer alması Avrupalılara“dini” hatırlatıyor.
Oysa aynı araştırma Avrupa’nın kimliğinde “hıristiyanlık” “laiklik” gibi değerlerin pek de önemli olmadığını ortaya koymuş.
Avrupalı için “demokrasi ve insan hakları” yüzde 43 ile birinci sırada iken, Hıristiyanlık yüzde 6.3, laiklik yüzde 4.1 ile en sonlarda.
Tam bu noktada, Sabancı Üniversitesi’nden Profesör Dr. Ersin Kalaycıoğlu ile Profesör Dr. Ali Çarkoğlu’nun “Türkiye’de Dindarlık: Uluslararası bir Karşılaştırma” araştırmasına bir göz atalım.
Türkiye’de araştırmaya katılanların yüzde 87’si kendini dindar olarak görüyor.
“Tek bir din gerçektir” diyenlerin oranı yüzde 60.
“Farklı dindekiler kamuya açık toplantı yapmasın” diyenler yüzde 59.
Diğer dinlere hoşgörüsüzlük had safhada.
MERKEL NEDEN KARŞI
Prof. Kalaycıoğlu bir siyaset bilimci olarak Almanya Başbakanı Angela Merkel’in ülkesine Doğu Almanya’ya dikkat çekiyor.
Araştırmadaki bir çok tabloda Türkiye ile Doğu Almanya zıt konumda.
Örneğin, “Allah tek tek herkesle ilgilenir mi” sorusuna “evet” cevabı veren Türklerin oranı yüzde 95.
Doğu Almanya’da ise yüzde 10 filan.
Bu yüzden Kalaycıoğluşöyle bir saptama yapıyor
“Sadece böyle bir tablo Doğu Alman bir fizikçi olarak Merkel’in Türkiye’nin AB üyeliğine neden karşı olduğunu gösteriyor”.
Profesör Hakan Yılmaz’a dönersek o da “Türkiye Avrupa’ya geçmişte kavgasını yaptığı din meselesini hatırlatıyor” diyor.
Özetle işin içine din meselesi girdiğinde Avrupalı Türkiye’ye soğuk.
“Avrupalıların Türkiye’ye Bakışları”Araştırmasına yeniden dönersek Profesör Yılmaz’ ın önemsediği iki sonuç şöyle:
Birincisi, Avrupalı genç nesil Türkiye’nin üyeliğine yaşlılara oranla daha sıcak bakıyor.
“Erasmus gençliği bunlar”diyor Profesör Hakan Yılmaz.
Üniversiteler arası değişim programlarından yararlanan, önyargıları olmayan gençler.
İkincisi, “Türkiye din öğesini barındıran Medeniyetler İttifakı gibi argümanlar yerine “ahde vefa” gibi hukuksal temeli olan argümanlara
başvurursa daha kazançlı çıkacak”.
Avrupa Birliğiüyeliği diyorsak strateji değiştirmeliyiz.
Peki kaleyi fethetmek için neye ağırlık vereceğiz?
Öncelikle Avrupalıgençlere, “ahde vefa ”ya inanmış liderlere, Avrupalı’ nın önyargısız yaklaştığı popüler kültürümüze.
Medeniyetler İttifakı “out”, Hadise “in” olacak özetle.
Nahit Kabakçı’nın zamansız ölümü
“100 yıl sonrası konuşulacak bir koleksiyonun peşindeyim” işadamı Nahit Kabakçı’yı kaybettik.
Hem Burhan Doğançay’a rekor bir fiyatla dikkatlerin aniden çağdaş Türk resmine çevrildiği günlerde.
30 yılda 10 bin kadar resim toplayıp, bunların 9 bin 500’ünü elinden çıkartmış olan Kabakçı’yla daha geçtiğimiz haftalarda konuşmuştuk.
Kızının adını verdiği “Hüma Kabakçı Koleksiyonu”nun sergilenmesi için başvurduğu İstanbul 2010 Ajansı’ndan ses çıkmamasına fena takmıştı.
Haksız da değildi.
İstanbul 2010 Ajansı’nın görmemezlikten geldiği koleksiyona, İstanbul ile birlikte Avrupa Kültür Başkenti ünvanını kazanmış olan diğer iki şehir Essen ile Pecs kucak açmıştı.
Doğup, büyüdüğün, çağdaş sanatçılarını yakından izlediğin, eserlerine servet yatırdığın bir şehir sana yüz vermezken, Avrupa “koleksiyonunu bana getir” diyor.
Olacak şey mi bu?
Nahit Kabakçı aynı koleksiyonunu, 2010 yılında Pecs ve Essen’nin yanı sıra Aşağı Saksonya’daki Karl Ernst Osthaus Müzesi’nde ve Belçika’nın Liege kentinde sergilemeye hazırlanıyordu.
Sanırım yarım kalan hayallerini bundan sonra 19 yaşındaki kızı Hüma Kabakçı tamamlayacak.
Türk çağdaş sanatının önümüzdeki dönemde dünyada büyük bir patlama yapacağına yürekten inanmıştı olan Nahit Kabakçı .
Ölümü çağdaş Türk sanatı için büyük bir kayıp.
Paylaş