Paylaş
NEW York Times Gazetesi'nin dış politika yazarlarından Thomas Friedman geçenlerde İstanbul'daydı.
Bilgi Üniversitesi'nde yaptığı ‘‘Küreselleşmenin Türkiye için anlamı’’ konuşmasını kaçırmadım elbet.
Friedman'ı geçtiğimiz şubat ayında Davos'ta dinlemek fırsatını da bulmuştum. ‘‘Dünyanın sancılı ülkeleri’’ panelinde, ülkeleri demokratik, otoriter, demokratikleşme sürecinde olanlar ve karmakarışık tablo arzedenler (messy states) diye sınıflandırmıştı. Ona göre, ‘‘Messy States’’ lere en iyi örnek Rusya ve Endonozya idi.
Konuşmasında Türkiye'den hiç söz etmeyince panelden sonra yanına yaklaşıp ‘‘Türkiye'yi hangi kategoriye sokuyorsunuz’’ diye sormuştum.
Sorum karşısında bocalamasından ‘‘galiba Türkiye'ye konusuna fazla kafa yormadı’’ diye düşündüğümü anımsıyorum. Friedman, Türkiye için ‘‘demokratikleşme sürecinde’’ demiş sonra da ‘‘karmakarışık tablo arzedenlere geçiş yapabilir’’ diye ilave etmişti.
Bilgi Üniversitesi'nde karşılaşınca Davos'taki konuşmamızı hatırlattım. Sorumu tekrarladım. ‘‘Yok Türkiye henüz karmakarışık tablo arzedenlerin arasına katılmadı’’ dedi gülerek.
Peki Friedman bu sefer neler anlattı?
Önce kendisini ‘‘dünyanın en iyi işine sahip biri’’ ve ‘‘belli bir duruşu olan bir turist-gazeteci’’ olarak tanımladı.
Burada küçük bir parentez açmak istiyorum.
70 yıldan bu yana New York Times Gazetesi'nde hafta iki kez yayınlanan dış politika sütununun 5.sahibi olan Thomas Friedman esasında Ortadoğu uzmanı. Kaleme aldığı pek çok kitap var. Bunlar da biri Türkçeye çevrilmiş olan ‘‘Lexus ve Zeytin Ağacı’’.
Bu kitabında, dünyanın çeşitli yerlerinde bulunmuş, gözlemlern yapmış biri olarak küreselleşmeyle ilgili görüşlerini aktarıyor.
Söylediği özetle şöyle: ‘‘Küreselleşme bir trend değil, uluslararası bir sistem. Soğuk Savaş'tan sonra ortaya çıkan bir sistem. Soğuk Savaşın sembolleri bölünme ve Berlin Duvarı. Küreselleşmenin sembolleri ise entegrasyon ve internet’’.
Peki küreselleşme neyin sonucu?
Friedman'a bakılırsa üç şeye bağlı olarak ortaya çıkmış: Finansın, teknolojinin ve enformasyonun demokratikleşmesi.
Küreselleşmenin hızını kesmek mümkün değil çünkü kontrol kimsenin elinde değil.
Herşey herşeyle ilintili.
‘‘Herkesin burnu diğerinin işinde’’ diyor Friedman.
Rekabet edebilmenin en önemli koşulu kendi sisteminin sağlam temeller üzerine oturtmuş olmak.
İşte Türkiye için işin püf noktası burada.
Çünkü Friedman'ın sözleriyle şu anda Türkiye ‘‘altından imal edilmiş bir deli gömleği’’ giymeye çalışıyor.
Demokratikleşme, şeffaflık gibi meseleleri halletmeden olacak gibi değil.
Friedman'dan Türkiye için son söz: ‘‘Kendi kültürünüzü muhafaza ederek değişin’’.
Korda, çektiği fotoğraf kadar ünlü olamadı
CHE'nin o ünlü fotoğrafına, Bilbao'da ETA militanlarının cirit attığı barlarda da rastladım. Tokyo'da da karşıma çıktı. Roma'da da. Yüzyılın en ünlü 100 fotoğrafı arasında yer alan Che'nin fotoğrafı 6 mart 1960 günü Kübalı fotoğrafçı Alberto Korda tarafından çekilmişti.
Korda geçenlerde sessiz sedasız 72 yaşında öldü.
Çektiği resim kadar ünlü olamamıştı hiçbir zaman.
Ünlü olmak bir yana, milyonlarca kez posterlere, tişörtlere, yastıklara, bardaklara basılan Che'nin o hüzünlü fotoğrafı kendisine ancak ölümünden bir yıl önce para getirmişti.
Çünkü Korda Küba Devrimi'ne inanıyordu.
Mayıs 68'den sonra Che'nin fotoğrafının dünyayı dolaşması ona göre devrimi yayıyordu.
‘‘Paranın önemi yok’’ diyordu.
Ama bir gerçek daha vardı.
Küba telif hakları anlaşmasına imza atmadığından herhangi bir şey talep edemiyordu.
Neticede, eline ancak 2000 yılında doğru dürüst bir para geçmişti.
Smirnoff votkasını kampanyasında Che'yi kullanan bir İngiliz şirketinden 50 bin dolar almayı başarmıştı. Bunu da hasta çocuklara ilaç dağıtan bir sivil toplum örgütünü vermiş ve ‘‘Che yaşasaydı aynı şeyi yapardı’’ demişti.
Bakan bir günlük gazeteci olursa ne olur?
ALMANYA'da geçtiğimiz hafta ilginç bir ‘‘mesleki değiş tokuş’’ olayı yaşandı. Alman Maliye Bakanı Hans Eichel bir günlüğüne Bild Gazetesi'nin genel yayın yönetmeni olurken, gazetenin genel yayın yönetmeni onun koltuğuna oturdu.
Maliye Bakanı'nın nasıl bir gazete yaptığını merak ediyorsunuz her halde. Maliyeci Eichel sıkı bir magazinci çıktı.
Gazetenin birinci sayfasına tenis yıldızı Boris Becker'den olaylı bir şekilde ayrılan Barbara Becker'ı manşet yaptı. İkinci manşet için de silahlı bir soygunda karar kıldı.
Günün sonunda pek eğlendiğini ilan edip ‘‘Bu iş kabinede can sıkıcı görüşmeler yapmakta daha keyifli’’ dedi.
Paylaş