"Kişi başına yılda 30 dolar ihracat yapan bir toplumla 1400 dolar ihracat yapan toplum aynı olabilir mi?"
30 dolar 1970 yılının rakamı.
1400 dolar ise 2007 yılının.
Koskocaman 40 yıldan söz ediyoruz.
1970’e göre üretim farklı, tüketim de.
Üretilen çamaşır makinesi sayısı 74 kat, buzdolabı sayısı 40 kat, kayıtlı otomobil sayısı 42 kat, gelen turist sayısı neredeyse 30 kat artmış. Telefon abonesi 50 misli.
Listeyi daha uzatabiliriz.
Bu arada nüfus artışı neredeyse yüzde yüz.
1970’lerde nüfusun yüzde 60’ı kırsal kesimde. Bugün yüzde 35’i.
Türkiye’de yaşayan yetişkinlerin yüzde 38’i doğduğu yerde oturmuyor.
"Nüfus", "göç" gibi şeylere "eğitimi" ilave edersek yine ulaşılan nokta 1970’lere göre hayli farklı.
36 yılda eğitimsiz oranı yüzde 59’dan yüzde 11’e inmiş. Yüksek eğitimlilerin yüzdesi yüzde 1.7’den yüzde 9’a çıkmış.
Aynı süre içerisinde ilk ve orta eğitimde öğretmen sayısı 4 kat, öğrenci sayısı 3 kata yakın artmış.
25 ve üstü yaştaki nüfusun ortalama eğitim süresi 1970 yılında 2.8 yıl iken bu oran 2006’da 7 yıla çıkmış.
Bir de işin "iletişim" boyutu var.
1970’lere göre 50 kat artan telefon abonesine cep telefonlarını, bilgisayarı, interneti katın.
Nüfus, eğitim, iletişim değişimi tetikleyen şeyler.
Küreselleşme, Avrupa Birliği perspektifini de hesaba katarsak ortaya çıkan 30-40 yıl öncesine oranla "yeni" bir Türkiye değil mi?
"Yeni Türkiye’yi Anlamak" geçtiğimiz cumartesi günü Osmanlı Bankası Müzesi’ndeki panelin konusu.
Yukarıda saydığım tüm veriler KONDA Araştırma Şirketi’nin kurucusu Tarhan Erdem’in sunumundan.
Türkiye’nin nasıl değiştiğini ortaya koymak için Erdem, cumhuriyetin kuruluşuna kadar gitmiyor.
Karşılaştırmayı 1970 yılı itibariyle yapıyor.
Türkiye’nin müthiş bir dönüşümden geçtiğini diğer iki panelist Profesör FuatKeyman ile Dr. Mahfi Eğilmez de kabul ediyor.
Eğilmez’in "en büyük dönüşüm burada" dediği ileilgili saptamalarının altını çizmek gerek.
30-40 yıl önce tarımın milli gelire katkısı yüzde 40’larda iken bugün yüzde 10.
On yıl öncesine kadar toplam istihdamın yüzde 42’si tarımda. Şimdi bu oran yüzde 27.
İnsanlar tarımı bırakıp hızla kentlere göç ediyor.
Peki bu değişim, hızlı dönüşüm yaşam standardımıza nasıl yansıyor?
Yoksulluk hálá en büyük sorun. Gelir uçurumu da öyle.
Kişi başı milli gelir istenilen düzeyde değil.
Reformlar, demokratikleşme, cinsiyet uçurumu, geçen yazımda değindiğim "Türkiye’nin rekabet gücü" gibi kalemlere bakarsak daha gidecek çok yol var.
Evet Türkiye hızla değişiyor ama bu bize gerektiği gibi yansımıyor.
Neden?
Tarhan Erdem bu konuda uzun bir analiz yapıyor ama ben kestirmeden gideceğim.
"Siyasiler, siyasi partiler bu dönüşümü kavrayamadılar ve yönetemediler."
Yani iş dönüyor dolaşıyor siyasette kilitleniyor.
Hitit İmparatorluğu ’kuraklık’la çöktü
TARHAN Erdem, 1970 sonrası işaret ettiği değişimlere en son "kuraklığı" katıyor.
Kuraklık deyip geçmeyin. Türkiye’nin önünde büyük bir "kuraklık" tehdidi var.
Tam bu noktada Mahfi Eğilmez’in söylediklerine değineceğim.
Hitit uzmanı olan Eğilmez, M.Ö. 1200 yılında Anadolu’da hüküm süren müthiş kuraklık nedeniyle Hitit İmparatorluğu’nun çöktüğünü hatırlatıyor.
"Kuraklık" en başta insanların hayatını etkileyecek. Belki yeni göçler olacak.
Belki, şimdilerde benimsenen, suyu bol görünen nehir sularını taşıma gibi politikalar beklenmedik sonuçlara yol açacak.
Ekonomi etkilenecek.
Türkiye için önemli bir kalem olan turizm örneğin.
Geçenlerde Herald Tribune Gazetesi’nde gördüğüm haber dünya turizminin kuraklık meselesini masaya yatırdığını işliyordu.
Türkiye "kuraklık" gibi bir değişime hazır mı?
Soru işareti.
Erdem’in dediği gibi, değişimin bilançomuzu negatife de, pozitife de taşıması mümkün.