Paylaş
Şükür ki, devlet olmasa da kamuoyu güneş enerjisine epey duyarlı.
Dün de Antalya CHP milletvekili Yıldıray Sapan güneş enerjisine neden daha fazla önem verilmediğine ilişkin Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın cevaplaması talebiyle bir soru önergesi vermiş.
Bakan Yıldız’ın sorunun neden muhatabı olmadığı yazının altında anlaşılacak.
Güneş enerjisinin tartışılmasına fırsat yarattığım için memnunum zira güneş iklim değişikliği nedeniyle günümüzde dikkatlerin en fazla yoğunlaştığı bir enerji kaynağı.
Nitekim önceki günkü Washington Post Gazetesi’nin haberine göre, ABD’de özellikle şehir merkezinden uzak oturanlar arasında şu iki trend artış gösteriyor:
Elektrik için evlerin çatısına güneş paneli ve elektrikli araba.
Banliyölerdeki iki, üç katlı evlerin masrafları düşerken, elde edilen elektrik arabalara da yarıyormuş.
Bu arada Kaliforniya Üniversitesi araştırmacılarına göre, Amerikalı banliyölerde oturanların karbon ayak izleri şehrin merkezinde oturanlara göre çok daha fazla.
Anlaşılabilir bir durum zira evler daha büyük, mesafeler daha uzun.
Neticede, Çin ile birlikte sera gazı emisyonlarını azaltmayı taahhüt eden ABD güneş enerjisini destekliyor.
Her şey bir yana Türkiye güneşe sırtını çevirmemiş olsaydı 1990 yılından 2012 yılına kadar yüzde 133.4 oranında artan sera gazı emisyonlarını düşürme fırsatını da yakalardı.
Ne ki, Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın “3,6 milyar dolarlık yeni bir yatırım” müjdesini verdiği kömüre ağırlık verildiği sürece sera gazları emisyonları artmaya devam edecek.
2012 yılında 440 milyon ton olan sera gazı emisyonunun her hangi bir önlem alınmadığı takdirde 2020 yılında 702 milyon tona, 2030 yılında ise 1 milyar 130 milyon tona çıkacağı hesaplanmış.
Herkes gider tersine, biz gideriz Mersin’e durumu.
Türkiye’nin, 2015 yılının sonuna doğru Paris’te yapılacak BM İklim Zirvesi öncesi sera gazı emisyonlarını azaltmak gibi bir hedef koymadığını vurgulayarak esas soruya geçelim.
“Türkiye’nin iklim politikasını kim belirliyor?”
Aslına bakarsanız iklim politikası tarımdan sanayiye tüm ekonomiyi ilgilendiren bir mesele.
Yukarıdaki sorunun cevabını ise Sabancı Üniversitesi’ne bağlı İstanbul Politikalar Merkezi’nin “Türkiye’nin İklim Politikalarında Aktör Haritası” çalışmasında bulmak mümkün.
Geçen hafta tanıtımı yapılan çalışma, İstanbul Politikalar Merkezi’nin iklim uzmanı Ümit Şahin ve ekibi tarafından 1,5 yılda tamamlanmış.
Projektör, kamu, STK, özel sektör, üniversite, uluslararası kuruluşlar ve iklim değişikliğine gereken önemi vermediği için eleştirilen medyaya çevrilmiş.
200 sayfalık çalışmaya göre, kamu kesiminde iklim politikalarında en belirleyici bakanlıklar Çevre ve Şehircilik, Orman ve Su İşleri, Kalkınma ve Dışişleri Bakanlıkları.
Ümit Şahin’in sunumunu yaptığı çalışmada iklim politikası ve bakanlıklarla ilgili iki çarpıcı tespit var:
Birincisi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nda iklim politikalarıyla ilgili özel bir birim yok.
İkincisi daha çarpıcı.
İklim politikası derken insan en etkili bakanlığın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olması gerektiğini düşünüyor.
Ama ne yazık ki öyle değil.
İklim politikasında en etkili bakanlık 2011 yılına kadar Devlet Planlama Teşkilatı adıyla Başbakanlığa bağlı olan Kalkınma Bakanlığı.
Durum böyle olunca kalkınma çevrenin önüne geçiyor haliyle.
İkisine aynı önemi vermek neden mümkün olmasın?
Zeytin Ajandası alın Yırca’ya bir fidan dikilsin
YENİ yıl hediyesi alacak olanlara bir önerim olacak.
2015 Zeytin Ajanda’sı alın.
Çünkü Zeytin Ajanda’sının tüm geliri, bir gecede asırlık 6 bin ağacı kesilen Yırca’ya gidecek.
Satın aldığınız ajanda birer zeytin fidanına dönüşecek.
Paylaş