İstanbul'u Pina Bausch'tan izleyeceğiz

3dk okuma

Dünyanın en büyük koreograflarından Pina Bausch (61) dans tiyatrosu kavramını dans literatürüne yerleştiren kişi. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali'nde biri Hong Kong'u, diğeri Lizbon'u anlatan iki oyun sergilemişti. Şimdi İstanbul üzerine çalışıyor.

PİNA Bausch ile Heybeliada'da karşılaşıyorum.

İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın, Basın ve Halkla İlişkiler Yönetmeni Nilgün Mirze'nin adadaki evindeyiz.

Pina Bausch, tiryakisi olduğu sigarayı içine çekerken, yemek masasının etrafından dolanan kediyi hülyalı gözleriyle süzüyor.

Dikkatimi en fazla gözleri çekiyor.

Hülyalı ama aynı zamanda kaygılı Pina'nın gözleri.

Bakışlarıyla çevreyi tararken birşey kaçırmama kaygısı sanki...

Newsweek'in ‘‘modern dansın taçsız kraliçesi’’ diye tanımladığı Pina Bausch ile Nilgün Mirze'nin kedisini konuşuyoruz.

‘‘Kedinin nasıl hareket ettiğiyle değil, neden o şekilde hareket ettiğiyle ilgileniyorum.’’

14 yaşından beri dans eden Pina bugün 61 yaşında.

Günümüzün en önemli koreograflarından biri.

‘‘Dans Tiyatrosu’’ kavramını modern dans literatürüne yerleştiren kişi.

Dansla anlattığı hikayeleri kimi zaman trajik, kimi zaman komik.

Pina Bausch'un en sevdiği sözcük ‘‘şefkat’’ olsa da koreografisinde fiziki şiddet de var, duygusal şiddet de.

Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali'nde bir yıl arayla onun ‘‘Cam temizleyicisi’’ ve ‘‘Masurca Fogo’’ oyunlarını izlemiştik.

Biri Hong Kong, diğeri Lizbon üzerine kurgulanmıştı.

Pina Bausch şimdi İstanbul üzerine çalışıyor.

Projeyi İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’na bizzat kendisi önermiş.

Vakfın talebiyle proje önümüzdeki mayıs ayına yanı İstanbul'un fethinin tam 550. yıldönümüne yetişecek.

30 kişilik ekibiyle ‘‘İstanbul'u solumak’’ için buraya gelen Pina Bausch'a şehrin en fazla neresini sevdiğini soracağım tuttu.

Pina'nın mavi bakışı beni, Nilgün'ün bahçesini, Heybeliada'yı deldi, geçti ve uzaklarda benim tanıyamayacağım bir yere kondu.

‘‘Bilmiyorum karar vermek çok zor çünkü İstanbul'un her yeri ayrı güzel. Şehre tam olarak nüfuz edemedim henüz. Gördüğüm her yer beni heyecanlandırıyor.’’

İstanbul'da kaldığı sürece sürekli sokaklarda gezinmiş, insanları izlemiş.

Projenin giysi tasarımcısı Marion Cito ise dansçılar için buradan kumaşlar seçmiş.

Pina Bausch'un İstanbul projesi bizim için neden önemli?

Çünkü Pina Bausch eserleriyle birlikte dünyanın her yerini geziyor ve repertuvarını milyonlarca kişi izliyor.

Yani bizim burada onun gözleriyle, kurgusuyla Lizbon'u izlediğimiz gibi, İstanbul da Lizbon'da, New York'ta, Tokyo'da izlenebilecek.

İstanbul'un eşsiz bir şehir olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz.

Herkes büyüsüne kapılıyor.

Ama yine de İstanbul yeterince tanınmıyor.

Örnek mi?

Newsweek'in iki hafta önceki kapağında şöyle bir başlık: ‘‘Dünyanın en yaratıcı şehirleri’’

Yeni kültür ve dinamizm merkezleri New York, Paris, Londra'dan çok uzak Marsilya, Anvers, Seattle gibi şehirler.

Listede Kabil bile var İstanbul yok.

Oysa nicedir İstanbul sanat ve kültürle içiçe.

Dünyanın bundan haberi yok.

İşte bu yüzden Pina'nin projesi çok önemli.

Onun İstanbul projesini hepimiz destekleyelim.

Ekonomi inişte, sanat çıkışta


MADEM ki bu hafta söz sanattan açıldı Arjantin ile ilgili okuduğum bir haberi aktarmadan geçemeyeceğim.

Neredeyse dört yıl oluyor ülke ağır bir ekonomik krizin pençesinde. Devrilmiş bir kamyondan etrafa saçılan etleri aç insanların nasıl parçaladıkları hafızalardan silinmeyecek bir sahne.

Buna rağmen Arjantin sanat ve kültürde tam bir rönesans yaşıyormuş.

Devletin kasasında yüzde 10'luk gibi bir küçülme olmasına rağmen, bütçesinin yüzde 5'ini sanata ayırmaya devam ediyormuş.

Peki insanlar yiyecek parası bulamazken, sanata nasıl para harcıyorlar?

Çeşitli formüller bulunmuş.

Sokak tiyatroları artmış, bilet fiyatları düşürülmüş.

Meselá, Buenos Aires'in ünlü operası Teatro Colon uluslararası şöhretleri ağırlayamadığı için yerel sanatçılarla çalışıyormuş ve bu yüzden bilet fiyatlarını düşürmüş. Hatta kimi günler bir dolardan da düşük fiyata oyunlar izlemek mümkünmüş.

Şükür Arjantinliler bir nefes aralığı bulmuşlar.

Boğaziçi Üniversitesi'nde önemli bir kadın konferansı


18-21 Eylül tarihleri arasında Boğaziçi'nde, sponsorluğunu Fulbright'ın üstlendiği önemli bir konferans yapılıyor.

E-postama gelen mesajdan okuduğuma göre, konferansta, kadının dünyadaki durumu çeşitli panellerde ele alınacak.

Başlıklar hayli ilginç: ‘‘Cezayir'da travma ve marrjinalleşme’’, ‘‘Hindistan'da başlık parası’’, ‘‘İranlı kadın yönetmenler', ‘‘Afganistan'ın yeniden yapılanmasında kadının rolü’’ gibi.
Yazarın Tüm Yazıları