Paylaş
Akdiş ile iki yıl önce Dünya Ekonomik Forumu sırasında tanışma fırsatını bulmuştum.
Başında olduğu enstitü alerji araştırmalarında yıllardan beri birinciliği kaptırmamış.
Cezmi Akdiş, 16 yıldan beri Davos’ta olduğu halde Türkiye’de bilimsel alandaki gelişmeleri yakından izliyor.
Enstitüsünde Türkiye’den genç araştırmacıları ağırlıyor.
Onlara kendilerini geliştirmeleri için büyük fırsat veriyor.
En mühimi “ülkemde bilim nasıl gelişir” diye kafa patlatıyor.
Onun sohbetimizde “Türkiye’de ne yazık ki bilim potansiyelinin sadece yüzde 10 kullanılıyor” diye hayıflandığını hatırlıyorum.
Potansiyelimize nelerin set çektiğini de liste yapıp uzatmıştı.
Bunların başında bilime ayrılan bütçe ve yasalar vardı.
Cezmi Akdiş’in son e-postasıtam geçtiğimiz Cuma günü Meclis Tarım Komisyonu’nda kabul edilen GDO’lara ilişkin biyogüvenlik yasa tasarısıyla ilgili.
Akdiş özetle diyor ki “Yasa tasarısında ne yazık ki bilimsel araştırma ile uygulama ve ticarileşmeyi birbirinden ayırt edememişler”.
Şöyle devam ediyor:
“Bu yasa kanunlaştığı takdirde ülkemizde bundan böyle rekombinantDNA teknolojisi kullanımı gerektiren her türlü tıbbı, biyolojik, farmasötik, biyoteknolojik araştırma pratikte uygulanamaz hale gelecektir”.
Profesör Akdiş’e göre, Türkiye’de biyolojik, biyoteknolojik alanlarda araştırma yapan laboratuarlar bu yasadan ciddi etkilenecek.
Ulusal ve uluslar arası araştırmaların yürütülmesine olanak kalmayacak.
Dünyadaki rekabetçi ortamda AR-GE çalışmaları, inovasyon gibi konular ön plana çıkarken, Türkiye’de bilimsel araştırmaların bu GDO yasası yüzünden zora girmesi tek kelimeyle feci.
Cezmi Akdiş bir de örnek veriyor e-postasında..
Oldukça bilimsel ama önemli olduğunu düşünüyorum.
15 GRAMI 25 BİN ARABA DEĞERİNDE
Biyoteknoloji araştırmalar sonucu elde edilen ve böbrek hastalıkları, kansızlık gibi hastalıklarda kullanılan “eritropoetin”.
Anlamamız için bunun 15 gramının 500 bin televizyon, 2,5 milyon cep telefonu, 25 bin araba değerinde olduğunun altını çiziyor Akdiş.
Bu değerli malzemeyi Türkiye’de üretmek için araştırmalar son hızla devam ediyor.
AncakMeclis Tarım Komisyonu’ndan geçen ve Genel Kurul’a gelen bu yasa tasarısı “eritropoetin” çalışmalarına da darbe anlamında.
Sabancı Üniversitesi’nde GDO ile ilgili çalışmalarını yürüten ve benim bu konuda sık sık görüşlerine başvurduğum Profesör Selim Çetiner’e Akdiş’in e-postasını sordum.
Çetiner de Akdiş gibi alarm durumunda.
MONSANTO’YA İLELEBET MAHKUM
GDO’ları yasaklamaya yönelik yasanın nasıl tıbbi araştırmaları baltalayacağını şöyle anlatıyor:
“Yasa tasarısı tüm araştırmalarda kullanılan GDO’lu organizmalardan, bakterilerden böceklere kadar her şeyin ithalatını Tarım Bakanlığı’nın iznine tabi tutmuş. Dolayısıyla tıp fakülteleri araştırma yaparken Tarım Bakanlığı’ndan izin alacak”.
İçinden çıkılmaz bir durum.
Çetiner “Tarım Bakanlığı GDO’lu tarım ürünlerini kontrol etmek yerine nedenini anlamadığımız bir şekilde her şeyi denetimi altına almaya girişiyor” diyor.
Gerçekten bir tıp ya da veteriner fakültesinin Tarım Bakanlığı’ndan izin istemesi zaten kör topal ilerleyen bilimsel araştırmaları kalbinden vuracak.
Profesör Çetiner haklı olarak “ Biyoteknolojiyi geliştirmezsek ilelebet GDO tohumlar ithal ettiğimiz Monsanto ve benzeri şirketlere de gebe kalırız”.
GÖZ YAPARKEN KAŞ ÇIKARTMAK
Yalnız Monsanto değil ilaç firmalarına da sanırım.
GDO’lu araştırma materyelini izinsiz kullanmak, başka bir araştırma birimine yollamanın da cezası hapis.
“Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yok. Ben diyelim Sabancı Üniversitesi’ndeki bir materyeli Boğaziçi Üniversitesi’ne gönderirsem hapis cezasına çarptırılacağım” diyor Çetiner.
Bilim çevrelerine göre, Tarım Bakanlığı bilerek ya da bilmeyerek kaş yapayım derken göz çıkartıyor.
Bakanlık GDO yasa tasarısını daha önce iki kez değiştirmek zorunda kalmıştı.
Bakalım şimdi ne olacak?
Bilim çevrelerinin tepki ve uyarıları doğru adrese ulaşacak mı?
Paylaş