AVRUPA'nın iki önemli başkenti Brüksel ve Berlin, Türkiye'deki seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyor?
Hafta başından beri karşıma çıkan her yetkiliye hiç şaşmadan yönelttiğim iki sorudan bir tanesi bu. Diğeri elbette Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne adaylığıyla ilgili.
Birinci soruma aldığım cevap ekseriyetle olumlu.
İkincisi için maalesef aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
Özellikle Almanya'da üyelik konusunda karşılaştığım cevaplara bakılırsa, önümüzde daha hayli uzun, hayli çetin bir yol var.
Brüksel'deki Avrupa Komisyonu politik danışmanı Peter Ptassek'in görüşü, AKP'nin tek başına iktidara gelecek olması, güçlü bir hükümet açısından ‘‘iyi bir haber.’’Recep Tayyip Erdoğan'ın ilk açıklamalarında AB politikasını sürdüreceğini vurgulaması başka ‘‘iyi bir haber.’’
Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği Politika Birimi Direktörü Christoph Heusgen, AKP'nin programını incelediklerini, kulağa ‘‘İslamcı’’ gelen bazı cümlelere rağmen sonuçta bunu olumlu bulduklarını söylüyor.
Recep Tayyip Erdoğan'ın Avrupa başkentlerini ziyaret edeceğini söylemesi, Heusgen'e göre Brüksel'de memnuniyet yaratmış.
‘‘Erdoğan'ı merakla bekliyoruz’’ diyor.
Peki Erdoğan'ın başbakan olmaması bir sıkıntı yaratmayacak mı?
‘‘Hayır, Avrupalılar pragmatist insanlardır. Parti lideri olarak onunla görüşebiliriz.’’
Türkiye'nin AB üyeliği meselesine gelince...
Frankfurt'ta Deutsche Bank Araştırma Birimi yetkililerinden Dr. Werner Becer, üyelikten ziyade Türkiye'ye ‘‘özel stütü’’yü açıkça telaffuz ediyor.
Avrupa Komisyonu Politik Danışmanı Peter Ptassek'e bunu sorduğumda, ‘‘Çok tehlikeli bir söylem’’ cevabıyla karşılaşıyorum.
Demek ki ‘‘özel statü’’ bazı çevrelerin belki de özellikle finans çevrelerinin üzerinde durdukları bir konu.
TARİH İÇİN TARİH
Peki Türkiye aralık ayında Kopenhag'da neyle karşılaşacak?
Ptassek'e göre Türkiye Kopenhag'ta ‘‘tarih için tarih’’ alacak.
Zirvenin dikenli konularından biri Kıbrıs. Diğeri Avrupa'nın güvenlik ve savunma gücüne ilişkin Türkiye'nin itirazı.
Christoph Heusgen ise Türkiye ile AB'nin belki iki yıl içerisinde masaya oturabileceği görüşünde.
Özetlemek gerekirse, benim iki başkentte edindiğim izlenim şu:
Türkiye konusunda kafalar hálá bulanık. Brüksel Türkiye'nin üyeliği fikrine Berlin'e oranla daha fazla alışmış görünüyor.
Zira Almanya'da Dışişleri ve Maliye Bakanlığı yetkilileriyle görüşmelerde, Almanların kafasında, Türkiye'nin müslüman kimliği, İran-Irak gibi komşular, büyüklüğü, yani nüfusu konusunda bir sürü soru işareti olduğu ortaya çıkıyor. Dedim ya, önümüzde hayli uzun hayli çetin bir yol var.
Reformlar iyi ama uygulamayı görelim
ANKARA'nın kabul ettiği reformlar paketinden söz açınca, karşılaştığım cümle şu:
‘‘Reformlar iyi güzel de, uygulamayı görelim. Kabul edilen şeylerin káğıt üzerinde kalmaması önemli.’’
Genel kanı, Türkiye'nin insan hakları karnesinin hálá kırık olduğu şeklinde. Zaten geçen akşam da Alman televizyonlarının birinde Türkiye'de insan hakları meselesiyle ilgili oldukça kapsamlı bir program vardı.
Yeri gelmişken, Recep Tayyip Erdoğan'ın AB'ye üyelik yolunda ilerleme vaadinde düştüğü iki çelişkiye dikkat çekmek istiyorum.
Buradan izlemek fırsatını bulduğum, TRT'deki son söyleşisinde işsizlik ile ilgili olarak sigortasız ve daha düşük ücretlerle çalışan yabancı işçilerin yerine, Türk vatandaşlarının işe alınmasına çalışılacağını tekrarladı.
Bence bu söylem, Avrupa Birliği'nin savunduğu değerlere son derece ters.
İkincisi de, seçimlerden birkaç ay önce taraftarlarına ‘‘Daha fazla çocuktan çekinmeyin. 5-6 çocuk yapın. Bunların eğitimi, sağlığı iktidardaki hükümetin sorunudur.’’ yolundaki çağrısı.
Unutmayın ki, şimdi yeni 10 üyeyi hazmetmeye hazırlanan Avrupa Birliği'nin gözünü en fazla korkutan şeylerden biri de Türkiye'nin nüfusu.
Avrupa'nın hasta adamı Almanya
WALL Street gazetesinin 11 Ekim günü kullandığı yukarıdaki bu başlığın ne kadar doğru olduğu Almanya ziyaretinde ortaya çıktı.
Zira Alman ekonomisinin neredeyse sıfır büyümesi, (bu yıl % 0.5) 4 milyon işsiz, iç borç, alım gücünün azalması Almanlar'ı müthiş dertlendiriyor.
Ziyaret ettiğimiz Alman Endüstrileri Federasyonu ‘‘Hükümet bizi dinleseydi böyle olmazdı’’ diyor.
7.7 milyon kişinin işvereni durumundaki 107 bin şirketi temsil eden Alman Endüstrileri Federasyonu, hükümete sosyal güvenlik sisteminin değiştirilmesi için baskı yapmış uzun süre. Sosyal güvenlik sistemi, Alman ekonomisini bunalıma sokan nedenlerden bir tanesi. Bir diğeri de Doğu Almanya'yla birleşmenin ağır faturası.
Global durgunluk da bunlara eklenince bu kez Avrupa'nın hasta adamı Almanya olmuş.