Paylaş
Mezar gibi minibüslerde hayatlarını kaybeden gencecik işçi kızlar, “boşaltın” denilen evlerini terk edemeyenler, eşyaları yağmalananlar.
Birkaç yıl önce Dubai’de kafes gibi kamyonlarda taşınan Pakistanlı, Hintli inşaat işçilerini görmüştüm.
“Modern çağın köleleri” diye düşünmüştüm.
Meğer bizde de onlardan varmış, hem burnumuzun dibinde Halkalı’da mezar gibi minibüslerde taşınan.
Halkalı’da, İkitelli’de İstanbul’un bir yarısının gözyaşları sel olmuş.
Diğer yanda insanların sel olup aktığı ışıltılı bir İstanbul var.
11. Uluslararası İstanbul Bienali’nin yüreğinin attığı Nişantaşı, Beyoğlu, Tophane.
Bienal kapılarını resmen açmadan önce bu altın üçgene üşüşen insan kalabalığı arasındaydım önceki gece.
Güzergahta önce Maçka Sanat Galerisi’nde Şükran Moral’ın “Acı” performansı var.
Ardından Beyoğlu’nda Tabanlıoğlu mimarlık ofisindeki “İn The Between” ve Haluk Akakçe sergileri.
Sonra İstiklal’de, Mısır Apartmanı’nda Galerist’ te Michael Craig-Martin ’in “İstanbul-İstanbul”Sergisi.
İSTANBUL YÜKSELİŞTE
Hemen göze çarpıyor.
Telaşla sergilere girenlerin, çıkanların arasında yabancıların sayısı azımsanmayacak kadar fazla.
Bir gece önce İstanbul Modern, enstalasyon sanatının öncülerinden İstanbul doğumlu Sarkis’in “Site”sergisindeydik.
İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı’nın verdiği bilgiye göre, 11. İstanbul Bienali’ni izlemeye yaklaşık 500 yabancı gazeteci gelmiş.
Sanatçılar, eleştirmenler, galericiler ve dünyanın en ünlü müzeleri Amerikan MoMA, İngiliz Tate Modern ve Fransız Centre Pompidou’dan yöneticiler, küratörler dahil şu an İstanbul’da 3 bini aşkın yabancı varmış.
Sanat çevreleri, İstanbul Bienali’nin Venedik Bienali’ni geride bıraktığı
iddiasında.
MoMa, Tate Modern, Centre Pompidou gibi müzelerin yöneticileri genç Türk sanatçılarının eserlerini satın almak için burada.
Sanat galerilerinde, sergilerde, ev partilerinde boy gösteriyorlar.
Hem İstanbul, hem genç sanatçılarımız büyük bir yükselişte.
Bu tespite İstanbul Modern’deki Sarkis Sergisi’nin açılışına katılmak için gelen Centre Pompidou’nun Başkanı Alain Seban da katılıyor.
Centre Pompidou, modern ve çağdaş sanata ait 60 bin parçayla dünyanın en büyük koleksiyonlarından birini sahip.
Yılda 5.5 milyon ziyaretçisi var.
KÜRESELLEŞME VE SANAT
İki yıldan beri bu kurumun başında olan Alain Seban ilk kez İstanbul’u ziyaret ediyor.
Seban, İstanbul Modern ile yılda iki sergiyi kapsayan işbirliğinden mutlu.
Koleksiyonuna Ergun Köken, Ayşe Erkmen gibi genç Türk sanatçıları katmaktan da.
“Eski, köklü kültürlere sahip Çin, İran ve Türkiye gibi ülkeler sanat haritasında parlıyor. Kökleri derinlerde olan sanatın evrensel mesajı daha güçlü zira” diyor.
Küreselleşme dediğimiz şey ise sanatçının mesajını çeşitli toplumlara daha kolay ulaştırmasını sağlıyor Seban ’a göre.
“Küreselleşmenin riski de var ama sanat açısından umutluyum ” diyor.
“Küreselleşmenin meyvelerini toplamak istiyorsak kültür 21. yüzyılın en önemli değerlerinden biri olmalı” diye ekliyor.
Bu yaz “Çivisi Çıkmış Dünya” kitabıyla adından söz ettiren Amin Maluf da aynı fikirde değil miydi?
Ne diyordu Maluf?
“21. yüzyıl kültürle kurtulacak ya da yok olup gidecek.”
Bir yanda küreselleşme sayesinde seslerini dünyada giderek daha fazla duyurmayı başaran genç sanatçılarımız.
Diğer yanda vahşi küreselleşme nedeniyle emeğini canı pahasına satan genç tekstil işçilerimiz.
Ne zaman normal bir toplum olacağız biz?
Paylaş