Paylaş
Davos’tan bakınca
Thomas Mann'ın 'Büyülü Dağ' romanında anlattığı Davos, 31 yıldan bu yana yapılan Dünya Ekonomik Forum'u nedeniyle yılın bu tarihlerinde gündeme geliyor.
Toplantıların yapıldığı Kongre Sarayı bir anlamda dünyanın nabzının tutulabileceği yer. Ekonomiye, siyasete, teknolojiye, kültür yaşamına yön verenlerle her an burun buruna gelebileceğiniz bir mekan.
Üç yıl önce ilk kez buraya geldiğimde tanıştığım Brezilyalı yazar Paulo Coelho ile barın orada karşılaşıyoruz. 'Veronika ölmek istiyor' kitabının Türkiye'deki başarısından pek mutlu. Yeni kitabı 'Şeytan ve Bayan Prym' in önümüzdeki sonbahar aylarında bizde piyasaya çıkmasını umut ediyor ve 'İlk fırsatta Türkiye'ye geleceğim. Ama sadece imza günü için değil. Turist gibi gezmek istiyorum' diyor.
Türkiye'nin dostlarıyla burada karşılaşmak güzel.
Bir diğer dost da Fransız Courrier İnternational Dergisi'nin Genel Yayın Yönetmeni Alexander Adler. Elbet onunla Fransız Meclisi'ndeki oylamadan söz ediyoruz.'Daha rezilce birşey olamazdı. Oy verenlerin yüzde 80'i Türkiye'nin Avrupa'daki varlığından rahatsız olanlar, İslam'a tahammülü olmayanlar' diyor. Oylamayı ahlaksızca ve tehlikeli olarak tanımlıyor.
Siyasal İslam uzmanı, Fransız araştırmacı Olivier Roy da aynı fikirde. 'O halde Fransız Meclisi Ruanda katliamı, Cezayir katliamıyla da ilgili oylama yapsın' diye konuşuyor.
Türkiye'nin dostları olduğu kesin ama bu dostları değerlendirebiliyor mu?
Sesini duyurabiliyor mu?
Davos'tan bakınca Türkiye bu yıl sanki kabuğuna daha fazla çekilmiş gibi görünüyor. Pek de fazla gündemde olmayan bir ülke gibi.
Mesela forumun ilk günü izlediğim, sancılı ülkelerle ilgili panelde, New York Times'ın dış politika yazarlarından Thomas Friedman kendine göre, ülkeleri totaliter, demokratik, demokratikleşme sürecinde olanlar ve karmakarışık bir tablo (İngilizce messy state deyimini kullandı) arzedenler diye sıraladı...
Sonuncusuna örnek olarak Rusya ve Endonezya'yı gösterdi.
Konuşmasında hiç Türkiye'ye değinmeyince panel sonrası 'Peki Türkiye'yi hangi sıralamaya koyuyorsunuz' diye soruverdim kendisine.
Esasında Ortadoğu uzmanı olan Friedman belli ki Türkiye meselesine pek de kafa patlatmamıştı.
Önce 'demokratikleşme sürecinde' dedi. Sonra ekledi: 'Karışık tablo arzedenlerin arasına da katılabilir'.
Ancak Türkiye şu anda en kötü kategoride olmasa bile Rusya'nın komşusu olması bile yeterince büyük bir tehlike Friedman'ın gözlüğüyle.
Görebildiğim kadarıyla bu yıl Davos'ta üzerinde durulan iki ülke Japonya ve Suudi Arabistan.
Amerikan ekonomisinin yavaşlama sürecine girmesiyle yeni bir dönüm noktasında olan dünya ekonomisi için Japonya'nın istikrarlı olması çok önemli.
Suudi Arabistan'ın ise neden gündemde olduğu aşikar: Petrol meselesi.
Bu arada 1999 yılında Al Gore, geçen yıl ise Clinton ile boy gösteren ABD'nin bu yıl Davos'ta üst düzey bir yetkilisinin olmaması dikkat çekici. Çiceği burnunda Bush Yönetimi'nin Davos ile ilgilenemeyecek kadar meşgul olduğu iddialar arasında. Bush Yönetimi'yle ilgili Friedman'ın bir tespiti şöyle: 'Eski Bush Yönetimi'nin karşısında güçlü bir Rusya, Japonya ve Çin vardı. Geri döndüklerinde karşılarında buldukları zayıf bir Rusya, zayıf bir Çin ve zayıf bir Japonya oldu'.
Laf Bush Yönetimi'nden açılmışken, geçen hafta 'Başkan Clinton artık Beyaz Saray'da yaşamıyor' başlıklı yazıma tuhaf bir tepki aldım. E-postama İzmir'den düşen İngilizce mesaj, tam olarak hatırlamıyorum ama 'artık Bush yönetimi iktidarda ve siz bunu hazmetmek zorundasınız' gibi bir şeydi.
Doğrusu Türkiye'de Cumhuriyetçi Partililerin yaşadığını bilmiyordum.
Paylaş