Devlet beyin göçünü kendi eliyle destekliyor

HAFTA sonu e-postalar yağdı yine.

Kimi uzun, kimi kısa.

E-postaları gönderenler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın mecburi hizmet karşılığında yurtdışına gönderdiği burslular.

Yani Milli Eğitim Bakanlığı’nın "resmi bursluları".

Sorunları nedir?

Columbia Üniversitesi’nden Dr. Ahmet Pamuk çok güzel özetlemiş.

Aktarıyorum.

Milli Eğitim Bakanlığı üniversitede not ortalaması yüksek olan öğrencileri yurtdışına gönderiyor.

Pamuk’un belirttiğine göre, amaç yeni açılan üniversitelerin öğretim görevlisi ihtiyacını karşılamak.

Örneğin, Ahmet Pamuk master ve doktorasını ABD’nin iyi üniversitelerinde bitirdikten sonra Columbia Üniversitesi’nde "araştırmacı" eğitimine devam ediyor.

Uzmanlık alanı "deprem mühendisliği".

Milli Eğitim Bakanlığı’nın burslulara eğitimleri için verdiği süre 5 yıl.

Ancak bu süre ABD ortalamasının çok altında.

MEB eğitimlerini tamamlamayan öğrencilere "geri dönün" talimatı verince işler karışıyor.

Herhangi bir "ek burs" talebi olmadan eğitimi tamamlamak için ek süre talebi bakanlık tarafından geri çevriliyor.

Dolayısıyla eğitimlerini tamamlamak için dönmeyen burslular devlete borçlanıyor.

Eğitim borçlanması dünyanın her yerinde var.

Ancak bizdeki fark ağır bir faiz yükü.

YÜZDE 60 FAİZ

Yine Ahmet Pamuk’a dönüyorum.

"Devlete borcumuz hesaplanırken yüzde 60 faiz eklendi".

Oysa, ABD’de eğitim burslarının faizleri enflasyonun altında.

Yani yüzde 1 ile 2 oranında. Üstelik 10 ila 15 yıl gibi uzun vadeye yayılmış.

Türk devleti hem yüksek faiz uyguluyor, hem 3-5 yıl gibi sürelerde borcun ödenmesini istiyor.

Kalkıp Türkiye’ye dönse de ödeyecek bu borcu.

Ancak öğretim görevlilerinin maaşları düşük olduğundan borçları ödemek zor.

Dr. Pamuk "Bu yüzden resmi burslu öğrenciler yurda dönmek yerine yurtdışındaki şirketlerde ve üniversitelerde iş bulmak zorunda" diyor.

Ve ekliyor: "Devlet kendi eliyle beyin göçünü destekliyor".

Milli Eğitim Bakanlığı’nın açtığı sınavda üçüncü olan ve halen Teksas A&M Üniversitesi’nde araştırmacı olarak çalışan Yardımcı Doç. Dr. Mustafa Mirik’in devlete ödemesi gereken miktar ayda 3 bin 400 dolar. Bu miktar aylık gelirinin altında.

Yine Pamukkale Üniversitesi’nden Yardımcı Doç. Dr. Andım Oben Balce’nın devlete borcu 200 bin dolar.

E-postasında "devletin benim için harcamış olduğu miktar 70 bin dolar" diyor.

Dr. Pamuk, "Bizler banka hortumlamadık, kredi batırmadık, vergi kaçırmadık. Banka hortumcularına bile düşük faiz uygulanırken biz neden cezalandırılıyoruz" diye soruyor.

Verdiğim örnekler gibi mağdur durumda olan iki binin üzerinde kişi varmış. Türkiye’nin en parlak beyinleri bunlar.

Burslu eğitime hak kazanmışlar.

Ama anlaşılmaz uygulamalarla Türkiye’nin onlardan yararlanamıyor.

Ne yazık...

Türklerin yüzde 85.7’si karşısındakine güvenmiyor

ARI Hareketi "Infakto Research Workshop" araştırma yaptırmış.

"Türk Toplumu ve Sosyal Sermaye".

Önce "sosyal sermaye" kavramına açıklık getirmemde yarar var. Toplumsal katılım, sosyal ilişkiler ağı ve bunlardan doğan güven ve işbirliği gibi şeyler "sosyal sermaye".

"Sosyal sermaye" "demokratikleşme"
ve "ekonomik kalkınma"da önemi bir rol oynuyormuş.

Arı Hareketi’nın araştırmasında, "sosyal sermaye"nin göstergesi olan sivil ve siyasal katılım oranları düşük.

Yani "sosyal sermayemiz" düşük.

Siyasal katılımda oy vermekten sonra yaptığımız en önemli faaliyet "dilekçe yazmak".

Dilekçe yazanların oranı yüzde 14.

Toplu yürüyüşlere katılanların oranı yüzde 9.4.

Siyasi partilerine üye olanların oranı ise yüzde 9.1

Sivil Toplum Örgütlerine üye olanların oranı ise sadece yüzde 4.7.

Araştırmada en çarpıcı şey "güven".

"İnsanların çoğuna güvenilir"
diyenlerin oranı yüzde 12.6

"Güvenilmez" diyenlerin oranı yüzde 85.7.

Hem birbirimize güvenmiyoruz, hem yukarıdaki örnekte olduğu gibi devlet bireylerine güvenmiyor.

İşimiz zor.
Yazarın Tüm Yazıları