Dünya Ekonomik Forumu bir yıl aradan sonra yeniden Davos'a döndü.
Bu yıl diğer yıllardan farklı mı diye sorarsanız ben evet derim.
İki, üç yıl önceki ‘‘yeni ekonomi, internet’’ rüyaları uçup gitmiş yerine ekonomik durgunluk, Irak Savaşı gibi gri bulutlar çökmüş.
Davos'un tuzu biberi olan CEO'ların yerinde yeller esiyor.
Kimi şirketten uzaklaştırılmış evinde, kimi hapiste...
Bir de güneşli, insanların sokakta oldukları, diledikleri gibi bağırdıkları Porto Alegre meselesi var... Globalleşme karşıtlarının, çevrecilerin, barışseverlerin bir araya geldiği uzak diyarlardaki Porto Alegre var ki Davos'un parıltısını çalmış bana uzaktan göz kırpıyor.
‘‘Keşke’’ diyorum sabah polis barikatlarını aşıp, ciddi görünümlu adamlarla birlikte Kongre Sarayı'nın eşiğine adımımı atarken ‘‘Keşke Davos yerine Porto Alegre'de olsaydım...’’
Sonra içerde yıllardan beri görüp, ayak üzeri mutlaka lafladığım Brezilyalı yazar Paulo Cuelho'yu görüyorum. Belki son kitabıyla ilgili bir röportaj yapacağız onunla. Yeni iktidara gelen Devlet Başkanı Lula da Silva ile ilgili anlatacakları da vardır mutlaka.
‘‘Elbette Lula'yı da konuşuruz. Bak yanımda zaten Lula'nın kabinesinden bir bakan var. Luiz Fernando Furlan, Sanayi ve Ticaret Bakanı.’’
Bakanla tanışıyoruz.
Arkalarından biraz da kıskançlıkla bakıyorum. Davos'ta Brezilyalı bakanın ve Brezilyalı yazarın işbirliğini kıskanıyorum.
‘‘Keşke’’ diyorum. ‘‘Bakanlarımızı getiren uçakta yazarlarımız, akademisyenlerimiz, bilimadamlarımız olsaydı... Şu kalın program kitapçığında onların konuşacakları toplantıları işaretleyip katılsaydım.’’
Bu yıl Davos'ta bir AKP çıkarması yaşanıyor.
AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Abdullah Gül, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, Savunma Bakanı Vecdi Gönül, tüm ağır toplar burada.
İşadamları da burada.
Ama diğerleri yoklar....
Neden?
TÜRKİYE NİYE AVRUPALI?
Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmacı olarak katıldığı ‘‘Avrupa Yolunda Engeller’’ paneline katılıyorum.
Avrupa Parlamentosu Başkanı Patrick Cox, Türkiye'nin neden Avrupalı olduğu anlatırken ‘‘Türkler daima Avrupa kültürün bir parçası oldular. Budapeşte'ye gidin Osmanlı'nın izlerini görürsünüz. Kosova'da öyle’’ diyor.
‘‘Keşke’’ diyorum bunları Recep Tayyip Erdoğan'dan duymuş olsaydım.
Erdoğan ‘‘İslam kültürüyle demokrasinin bütünleştiği bir model olarak Avrupa'ya katkımız olacak’’ diyor. ‘‘Medeniyetleri buluşturacağız, Avrupa ile Asya arasında köprü olacağız’’ diyor.
Tamam iyi bir hatip olabilir ama söyledikleri oldukça yüzeysel ve kimi zaman popülizme kaçıyor.
‘‘Keşke’’ diyorum, ‘‘Le Figaro gazetesine ‘‘Türkiye Avrupa için bir şanstır’’ diye yazı yazan Jean Daniel Tordjman'ın yazdıklarını okusaydı, bilseydi. Keşke konuştuklarını zengin kültürümüzle yoğurup sunsaydı.’’
Evet keşke karşımdaki Recep Tayyip Erdoğan, Tordjman gibi şunları söyleyebilseydi:
-Tarihin babası Heredot nerede yaşıyordu?
-Eski çağların en büyük coğrafyacısı Strobon'un ülkesi neredeydi?
-La Fontaine'e ilham veren Ezop nerede yerleşmişti?
-Fransa'nın en büyük yemek yeme uzmanı Lucullus nerede yaşamıştı?
-Antik çağın en büyük zengini Harun zenginliğini nerede yapmıştı?
-Miletli Thales neredeydi?
-Marsilya'yaya adını veren Foça nerede kurulmuştu?