İSTANBUL'a gelen turistlerin ilk uğradıkları yerlerden biri olan Ayasofya'nın yıllık geliri 10 trilyona yakın.
Bunu ikiye katlamak mümkün.
Nasıl?
Meseleyi Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İsmail Kökbulut ile konuşuyoruz.
Kökbulut, müzeleri daha verimli bir hale getirmek için bir model üzerinde çalıştıklarını anlatıyor. Amaç daha çok ziyaretçi çekmek, daha çok gelir elde etmek ki, müzeler restore edilsin, içersindeki eserler korunsun.
En son Ayasofya'nın deposunda tarihi halıların nasıl lime lime olduklarını okuduk gazetelerde. Kökbulut'un anlattıklarına dönersek diyor ki: ‘‘İtalya, Fransa, İspanya'daki müzelerin nasıl çalıştıklarını yakından inceledik. Başlarında yerel yönetimlerin atadığı biri var ancak gişeler, kafeteryalar ve hediyelik eşye satan dükkanlar özel sektörün elinde. Benzer bir model oluşturmaya çalışıyoruz’’. Üzerinde çalışılan modele göre, müze müdürü, arkeologların atanması eskisi gibi devam edecek ancak bilet satmak ve pazarlamak, kafeterya ve dükkanlar özel sektöre devredilecek.
Kökbulut müze işletmeciliği konusunda uzmanlaşmış bir İspanyol şirketiyle görüşmelerin sürdüğünü anlatıyor. İspanyol şirket Ayasofya'yı gezmiş ve kendi modelleri tatbik edildiği takdirde 10 trilyonluk gelirin hemen iki katına çıkartılacağını söylemiş.
Ayasofya örneğinde kafeterya ve hediyelik dükkanlar, başında müze müdürünün bulunduğu Ayasofya'yı Yaşatma ve Geliştirme Derneği tarafından işletiliyor.
Her şey son derece amatörce.
Örneğin hediyelik dükkanlarda Ayasofya markasını çağrıştıran eşyalar tek tük. Olanların da tasarımı yetersiz.
Gezenler bilir.
Vatikan Müzesi'nde hediyelik satan standlardan, dükkanlardan geçilmez.
Vatikan sadece bu hediyeliklerle kelimenin tam anlamıyla para basıyor. 300'e yakın müzemiz içersinde en az 25 tanesi uluslararası nitelikte. Hakkıyla tanıtılmadıkları, pazarlanmadıkları için buralardan elde edilen gelirler düşük. Kökbulut ve ekibinin üzerinde çalıştıkları model, müzelerin turlarla birlikte pazarlanmasını da içeriyor.
Magic Life arkeolojik kazılara el atıyor
PEKİ Ayasofya'nındeposunda çürüyen tarihi eserler ne olacak?
İsmail Kökbulut'a bu soruyu yöneltiyorum. Ayasofya'nın depoları o kadar doluymuş ki yeni bir müzeye ihtiyaç varmış. Bu yeni müzenin de Feshane'de olması gündemde. Bir başka müze projesi de Mimar Sinan'ın Hürrem Sultan için yaptığı hamam.
Hürrem Sultan Hamamı adını taşıyan bu tarihi yapı bugün bir halı dükkanı olarak kullanılıyormuş.
Bir ‘‘Hamam Müzesi’’ olarak kullanıldığı takdirde yılda 300-400 ziyaretçinin gelmesi mümkün.
Kökbulut'un ilgi alanına giren diğer bir konu da kazılar.
Parasızlık nedeniyle başlatılamayan ya da yarıda bırakılan kazılar.
Özel sektörün burada da devreye girmesi konuşuluyor. Mesela birçok başarılı projeye imza atmış olan Magic Life, Perge'deki kazılar için şu formülü ortaya atmış: ‘‘10 yılda 10 milyon Euro verelim, kazılar devam etsin. Bu arada antik tiyatronun kullanım hakkını 15 yıllık bir süre için alalım’’.
Kökbulut bu öneriye sıcak baktıklarını söylüyor.
Bu eğitim projesiyle 30 yıllık açığımızı kapatabiliriz
TARİH Vakfı, Türkiye Bilimler Akademisi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Avrupa Komisyonu ve Açık Toplum Enstitüsü'nün mali desteğiyle müthiş bir projeye imza atmış.
‘‘Ders Kitapları'nda İnsan Hakları.’’ Hafta başındaprojenin tanıtılacağı Maçka'daki İTÜ binasındayız.
Programda Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in adı var ama kendisi yok.
Oysa toplantıda konuşulanlar tamamıyla kendisiyle ilgili. Açılış konuşmasını yapan Tarih Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Silier, bir barış kültürünün gerekli olduğu inancının 2. Dünya Savaşı'ndan sonra yerleştiğini anlatıyor. Ders kitaplarında bu yolda köklü bir değişim 1970'lerde başlamış.
Yani biz 30-35 yıllık bir gecikmeyle karşı karşıyayız.
İnsan haklarına saygılı, eleştirel düşünen bireylerin yetişmesi için bir kampanya gerek. ‘‘Ders Kitapları'nda İnsan Hakları’’ projesi böyle bir kampanyanın ilk adımı belki de.
190 ders kitabı, 165 öğretmen, 71 öğrenci ve 51 veli yani toplam 287 kişi tarafından tam bir buçuk yıl süreyle taranmış.
Cinsiyet, din, ırk ayrımcılığında saptanan ihlaller 4 bin dolayında.
Tarama sonuçları bir kitap haline getirilmiş. Bu çalışmadan ayrıca iki kitap daha çıkmış ortaya:
‘‘İnsan Haklarına Saygılı bir Eğitim Ortamına Doğru’’ ve ‘‘İnsan Haklarına Duyarlı Ders Kitapları İçin.’’ Sonuncusuders kitaplarınıyazanlar için bir rehber niteliğinde.
Profesör Betül Çotuksöken'in tespitlerine göre, bazı ders kitaplarında bilgilerin yerini yorumlar, istekler, dilekler almış.
Bilimsel akıl yürütme yerini kutsallaştırılmış bir otoriteye başvurmaya bırakmış. ‘‘Ders kitapları'nda İnsan Hakları’’ projesini çok önemsiyorum.
Zira yaşadığımız bu son bombalama olaylarında 17 yaşındaki gencecik insanların nelere inandıklarını, nasıl mantık yürüttüklerini gördük.