Kapıdan girdiğinizde bir duvarda bağışçıların, diğer duvarında kurucuların adları karşınızda.
Kurucuların listesinde birinci isim Sultan Abdülaziz, ikincisi Zübeyde Hanım.
Meğer Zübeyde Hanım, Darüşşafaka’da okuyan öğrencilerin her gün taze meyve yemelerini vasiyet etmiş.
Darüşşafaka Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Öktem’in aktardığına göre, günümüze kadar devam eden bir gelenek bu.
Kurumun en genç yönetim kurulu başkanlarından biri olan Tayfun Öktem ile Darüşşafaka’da yeni bir rüzgarın estiğini söyleyebiliriz.
“Esasında eski başkanlardan Zekeriye Yıldırım yönetimi sırasında başlayan, Talha Çamaş ile devam eden bir yenilenme hareketi” diyor Öktem.
Yönetim Kurulu’nun gençleşmesi ve kadınlara yer açılması bunun en önemli göstergelerinden biri.
Yönetim Kurulu’nda kadın oranı yüzde 28.
Esther Duflo, 1968 yılından beri verilen Nobel Ekonomi Ödülünü kazanan ikinci kadın.
ABD’de kalkınmanın öncü ekonomistlerinden biri olarak tanınıyor.
2010 yılında ülkenin en prestijli ödüllerinden John Bates Clark madalyasını almış.
Nobel’in yolunu açan bir ödül bu.
ABD’nin önde gelen ekonomistlerden Joseph Stiglitz, Milton Friedman, James Tobin, Paul Krugman gibi isimler önce bu madalyayı sonra da Nobel’i almışlar.
2013 yılında Başkan Obama’nın yoksulluğa karşı oluşturduğu Küresel Kalkınma Konseyi’nin üyeleri arasında olan Duflo, ABD’de Princeton Üniversitesi’nden sonra MİT’te akademik kariyerine devam ediyor.
Burada aynı zamanda eşi olan, Nobel ödülünü paylaştığı Hintli Abhijit Banerjee ile birlikte 2003 yılında Yoksulluk Eylem Laboratuvarı’nı kuruyor.
Genç ekonomist, yoksullukla mücadelede hangi programın işe yaradığını, hangisinin yaramadığını STK’larla birlikte sahada bilimsel olarak ölçen bir yöntemin mucidi.
Ülkenin tıp ve eczacılık bilimlerinin gelişimine katkıda bulunmak üzere, bilimsel araştırma projelerini destekleme ve başarılı bilim ödül insanlarını ödüllendirme geleneği 60 yıldan beri devam ediyor.
Şimdiye kadar üniversitelerde düzenlenen Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Tıp Ödülleri töreni 60. Yıl nedeniyle İş Sanat Konser Salonu’nda yapıldı.
Yaşlı, genç bilim insanlarının hayalleri ve heyecanlarına tanık olduğumuz güzel bir geceydi.
2019 Nejat Eczacıbaşı Tıp Ödüllerinin sahipleri (soldan sağa) Sena Alptekin, Prof.Ahmet Höke, Prof.Marsel Meşulam, Doç.Dr Ceyda Acılan Ayman ve Doç.Dr. Uğur Canpolat
Eczacıbaşı Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı’nın dediği gibi, ülkemizin geleceğini hiç kuşkusuz eğitim düzeyimiz ve bilimle yarattığımız değer belirleyecek ve ne mutlu ki bu yolda çalışan değerli bilim insanlarımız var.
Kıymetlerini bilelim.
Ödüllerin açıklanmasından önce
Merkezin amacını Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Umran İnan şöyle açıklıyor:
“KUSITHAM özel sektör, kar amacı gütmeyen kuruluşlar ve hayırseverlik etrafında şekillenen sivil toplumun çağdaş bir anlayış çerçevesinde anlaşılmasını sağlayacak bilimsel temelleri oluşturacak”.
Yine rektörün sözleriyle yeni açılan merkez dünyada hayırseverliğin daha da gelişmesi ve artması için çabalayacak.
Önemli hayırseverlik projelerinin paylaşılmasına, böyle projeleri destekleyecek ortamın oluşmasına katkı bulunmaya çalışacak.
Hayırseverlik deyince aklıma aramızdan erken ayrılan Mustafa Koç’un Vehbi Koç Vakfı’nın 2015 yılının ödül törenine damga vuran sorusu geliyor.
Koç o törende “Biz gerçekten hayırsever bir millet miyiz” sorusunu sormuş ve İngiliz STK Charities Aid Foundation’ın araştırmasına göre Türkiye’nin 135 ülke arasında 128’inci olduğunu söylemişti.
Türkiye o araştırmadaki puanlama sistemine göre 100 üzerinden 18 almıştı.
Mustafa Koç
Yine dört yılda Türk yatırımcıların bu ülkeye yatırımları 80 milyon eurodan 1 milyar euroya ulaşmış.
Türk yatırımından söz ederken, Türk-Macar İş Konseyi Başkanı, Polat Holding’in Başkanı Adnan Polat’ın Ege Seramik’in Avrupa lojistik merkezi olarak 30 yıl öncesi keşfettiği Macaristan’daki yatırımlarını ilk sırada saymak gerek.
Adnan Polat’ın davetiyle geldiğimiz Budapeşte’deki akşam yemeğinde masanın etrafında Polat’ın yanı sıra Türkiye’nin Budapeşte Büyükelçisi Ahmet Akif Oktay, Polat Macaristan’ın genel müdürü Murat Aysan, Macaristan İhracatı Teşvik Ajansı HEPA’nın başındaki, İstanbul eski Macaristan Konsolosu Balazs Hendrich var.
Sonradan aramıza Macaristan Dışişleri Bakanı Yardımcısı, 32 yaşındaki Magyar Levente katılıyor.
Bu arada bir parantez açayım.
Macaristan’da soyadı önce söyleniyor.
Dolayısıyla genç bakan yardımcısının adı Levente.
Uzun yıllardan beri Mey’in misafirlerini kendi evinin lezzetleriyle ağırlayan, Elazığ’ın gastronomik zenginliğiyle şaşırtan emekli ilkokul öğretmeni Burhan Özdemir, masanın üzerindeki yiyecekleri özellikleriyle sayıyor.
Haziran sonuna doğru çıkan ve ömrü pek kısa olan Gezin çileği reçeli, Şavak tulum ve koyun beyaz peyniri, yoğurt kaymağı, dut pekmezi, bir nevi börek olan Patila, Elazığ’ın beyaz biberi.
Daha önce hiçbirini tatmamıştım.
Bir gün önce Burhan Özdemir, bu kez 1944 yılından beri aralıksız üretim yapan, Cumhuriyet’in en önemli miraslarından Mey’e ait şaraphanedeki öğle yemeğinde el emeği başka tatlarla buluşturmuştu.
Ayran aşı, kofik dolma, dilim dolma, kavurmalı saç böreği, tavuk üfeleme, hem dışı hem içi etli olan içli köfte ve Elazığ’ın ünlü bordo renklerinden biri olan vişne dondurması.
Özdemir’e göre, Elazığ, Gaziantep’ten sonra en zengin mutfağa sahip ikinci şehrimiz.
Koordine edilmiş küresel protesto tarihinde bir rekor.
İklim değişikliğine acil önlem isteyenler arasında en duyarlı iklim grevcileri Avrupa’da.
Söz konusu tarihlerde Almanya’da 1,5 milyon, İtalya’da ise ülkenin en büyük sendikası CGIL’in desteğiyle 1 milyon kişi iklim grevine katılmış.
ABD’de bu sayı 535 bin, Avustralya’da ise 350 bin.
Bu veriler İklim kriziyle ilgili çalışmalarıyla bilinen çevre örgütü 350.org’a ait.
350.org geçtiğimiz hafta boyunca devam eden, cuma günü ise zirveye ulaşan etkinliklerin organizatörlerinden.
Bu örgüte göre, Türkiye’de iklim etkinliklerine katılanların sayısı 10 bin.
En düşük katılım Japonya, Güney Afrika, Şili gibi ülkelerde.
Mimar dedesi Prof. Dr. Rebii Gorbon, ne yazık ki her ikisi de yıkılan Karaköy Yolcu Salonu ve Karaköy Liman Lokantası, yıllardır kapalı olan Heybeliada Sanatoryumu, Florence Nightingale Hemşire Okulu gibi şehrimizin simgesel binalarına imza atmış bir isim.
Kelebeğin Rüyası filminin çekildiği Heybeliada Sanatoryumu’nun geleceği belirsiz.
Umarım kaderi Karaköy Yolcu Salonu’na benzemez.
Cumhuriyet döneminin en önemli mimarları arasında gösterilen Rebii Gorbon, binaların dış yüzeylerini kaplayan karolara büyük tutku beslediği için hobi olarak evinin bahçesinde seramik çalışmalarına başlıyor.
Orhan Gorbon sanatçı Jose Parla’nın Gorbon atölyelerinde üretilen eseriyle birlikte
1957 yılında Levent Gültepe’de Gorbon Seramik Fabrikası’nı kuruyor.
1950’li yılların sonu, bu toprakların binlerce yıllık gelenek olan seramiğe teşvik verildiği yıllar.