Paylaş
Eğer yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım...
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla...
Ama ne yazık ki hiçbir zaman yeniden başlamıyor... ANLAR hızla geçip gidiyor, geriye ANILAR kalıyor... Kalp,beyin,ruh ve yaşananlar... Hepsi hayat yokuşundan yuvarlanan bir çığ gibi büyüyerek, genç bir adamın boynuna bir tasma misali asılıyor. ”Hayatını Boynunda Taşıyan Adam” Halil Bezmen’in son romanı. Geçtiğimiz ay bir çırpıda okuduğum aslında temelinde aşk olan, politik bir roman. Askeri darbenin hayatları darmadağın ettiği bir dönemde modern bir ailenin birçok yasadışı eyleme bulaşmış oğlunun hayatı etrafında dönen romanda en çarpıcı noktalardan birisi oğlanın dürüst bir imamla kurduğu yakın arkadaşlık. Öte yandan kahramanımızın vergi dairesini ateşe verişi de beni çok etkiledi doğrusu... Kocası kendisini sürekli aldatan bir kadın hayatını değiştirmenin anahtarını kendisini satmakta bulabilir mi? Bütün bir milletin öfkesi tek bir kişi üzerinde toplanabilir mi? Mutlaka okuyun, elinizden bırakamayacaksınız.
EFES’TE BİR SALZBURG RÜYASI
Mozart denilince aklıma hemen Salzburg geliyor. Eğer Avrupa’nın birçok ülkesine gittiyseniz bir süre sonra yapıların karşısında dikilip geçirdiğiniz dakikalar azalır. Gözler kiliseleri, sokakları hatta sokak sanatçılarını alışıldık karşılamaya başlar. Ama Salzburg tüm bu tanımların dışında kalan bir yer. Attığım her adımda çikolata kokan, her adımda bana farklı bir his katan kentlerin başında geliyor. O kadar farklı, o kadar korunmuş ve o kadar ahenkli ki bugünde yaşadığını unutturuyor insana. Dolaşırken çok zevkle ve mutlulukla fotoğraf çektiğim yerin aslında mezarlık olduğunu fark edince Mozart’a hak verdim, burası O’nun kenti olma unvanını çoktan hak etmiş.
Şimdi ise ayağımıza geliyor Salzburg esintileri. İstanbul “Deniz ve Müzik” turu kapsamında 9 Temmuz 2012 Pazartesi günü Viyana Filarmoni Orkestrası’ndan dinleyecek Mozart’ı. Ardından da İzmir’de antik Efes Kentinde bir konser verecek büyülü orkestra. Gözlerimi kapattığımda Efes’te bu konseri hayal etmek bile beni heyecanlandırıyor... Şehirden kaçmak için iyi bir fırsat olabilir.
ŞEMS VE MEVLANA’DAN TÜKETİM DÜNYASINA
Miles&Smiles’ın bir sanatçı, bir milli basketbolcu ve bir yazarla gerçekleştirdiği reklam kampanyası çok konuşuldu. Hoş, reklam yapılırken amaçlanan da budur öncelikle. Yani o kadar çok konuşuldu ki, sonuçta reklam amacına ulaştı. Aslında konuşulan esas konu bir yazarın ticari amaçlı bir reklam filminde oynamasının yarattığı kavramsal kargaşaydı. Benim de kafama en çok takılan Elif Şafak’taki keskin duruş değişikliği oldu. Kredi kartı kullanmadığını hatta yanında yüklü miktar parayla bile gezmediğini söyleyerek yaratmaya çalıştığı maddiyatçılık karşıtı hissiyat nasıl oldu da tamamen tersine döndü, hatta reklamını yapacak kadar savunulmaya başlandı anlamadım.
Edebiyat ve ticaret yan yana gelemeyecek iki kavram. Biri hayatı manaya çekerken, diğeri maddi menfaate çeker. Şems-i Tebrizi ile Mevlana’nın maneviyatla dolu dünyalarını yüz binlere anlatırken, tüketimi teşvik eden bir reklamın yüzü olmak topluma taban tabana zıt mesajlar verdi... Acaba bu reklam halkın kafasında beliren bu güvensiz imajı yaratmaya değdi mi? Hadi ki değdi, demek ki Elif Şafak’ın maddi olarak buna çok ihtiyacı vardı. Yani edebiyat kendisine düşündüğü hayat standardını sağlayacak geliri getirmedi. Bu da ya başarısızlıktan kaynaklanır ya da yazarın gözünün maddi olarak kendini tasvir ettiğinden çok daha yükseklerde olduğundan. Hangisi daha kötü bilemedim...
Paylaş