Paylaş
Bunca işin gücün arasında nasıl zaman bulunur demeyin, isteyince gayet de güzel oluyor.
Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi, bayramda Vietnam-Kamboçya’daydım.
Uçuşumuz Bangkok üzerinden 12 saate yakın sürdü. Böyle uzun uçuşlarda en büyük keyfim müzik dinleyerek sevdiğim bir kitabın sayfaları arasında kaybolup gitmek.
E tabii, telefon yok, arayan soran yok, saatlerce kendi kendimle kalabiliyorum.
Ama bu sefer yolculuğum bir başka keyifliydi.
Yola çıkmadan önce “Orhan Gencebay ile Bir Ömür” albümünü eklemiştim listeme. Orhan Baba’nın bugüne kadar efsane olmuş tüm şarkıları Emel Sayın’dan, Nilüfer’e, Mustafa Sandal’dan, Candan Erçetin’e, Sezen Aksu’ya kadar çok önemli sesler tarafından yorumlanmış.Tüm yol boyunca defalarca dinlediğim albümle tam bir zaman yolculuğuna çıktım...
Orhan Baba’ya yakışır, çok anlamlı ve keyifli bir albüm olmuş.
Özellikle Ajda Pekkan’ın “Severek Ayrılalım” ve Tarkan’ın “Hatasız Kul Olmaz” yorumlarına bayıldım.
Günaydın Vietnam !
Ülkeye adımımı attığım ilk anda aklıma Robin Williams’ın Vietnam savaşında bir radyocuyu canlandırdığı filmde Amerikan askerlerine her sabah yaptığı anons geldi:
“Goood Morning Vietnam”.
Ben o toprakları ilk bu filmle tanımıştım. Gidince gördüm ki büyük acılar, savaşlar, işgaller yasamış bu ülke hala çok mazlum, insanlar üzerinde o kanlı geçmişin etkilerini görmek hala mümkün.
Ama öte yandan iç dünyaları çok zengin. Eğitim, gördüğüm birçok ülkeden çok daha ön planda.1076 yılında kurulmuş Edebiyat üniversitesini gezerken Konfüçyus’un öğretilerinin izleri her taşa kazınmıştı.
Doğası ise tartışılmaz... Pirinç tarlaları, yağmur ormanları, rengarenk tropik meyveleri, orkideleri, mimozaları, lotus çiçekleriyle gerçekten çok güzel, çok farklı, görülmesi gerek... Mutfağının lezzetini ise söylememe gerek yok: Çin, Tayland ve Hint mutfaklarının çok güzel bir sentezi.
Kamboçya ise çelişkilerle dolu büyülü bir ülke...
Bir yandan sessizliğin hakim olduğu topraklarda yaşayan halkın huzurlu gülümsemesi, öte yandan vahşi bir katliama maruz kalmış aynı halkın taşıdığı fiziksel ve ruhsal vahşetin izleri...
Bir yandan dünyanın 8. Harikası Angkor Wat antik kentinin ihtişamı, öte yandan mayınlarla döşeli ölüm tarlaları...
Bir yandan kanlı ve acılı bir geçmiş, öte yandan turizmle zenginlesen parlak bir gelecek...
İşte Kamboçya böyle bir ülke... Ben çok etkilendim. 3 gün yetmedi...
Gribe karşı doğal formül...
Geri döndüğümde bir baktım ki Ankara’ya sonbahar iyiden iyiye gelmiş.
30 derece havalarda suların, ormanların içinde bedenim o kadar mutluydu ki, uçaktan iner inmez burnum akmaya başladı. İyice hastalanıp yatak döşek yatmamak için son yıllarda çok faydasını gördüğüm bir formülü uygulayıverdim:
Önceden buzluğa koyduğum limonu aldım, kabuğuyla olduğu gibi çorbanın içine rendeledim. Bu formül bana çok iyi geliyor. İsterseniz sıcak suyun içine de rendeleyebilirsiniz, aklınızda olsun.
Keşke...
Dönüşüm tam 29 Ekim’e denk geldi.
Uçaktan iner inmez memleketimin isyankar, huzursuz ve hoşgörüsüz havası bir anda kararttı ruhumu.
Bir bayrama, bir zafere denk geldiğim için içimin coşması, gururla dolması gerekirken coplu, barikatlı, biber gazlı bir Cumhuriyet Bayramı kutlamasına şahit olacağım hiç aklıma gelmezdi...
O manzaraları keşke hiç görmeseydim, o haberleri hiç okumasaydım, bu utanca beynim, halkım ve tarihimiz hiç tanıklık etmeseydi keşke…
Paylaş