KOYU bir Çağan Irmak hayranı olan ben, geçtiğimiz hafta sonu aldım soluğu Çağan Irmak’ın son filmi Dedem İnsanları’nda...
Oğul’un kendi programı vardı gelemedi ama Ali’yi götürdüm. Söz konusu Çağan Irmak olunca, anlamıştım bu filmden 10 yasindaki Ali’nin bile etkileneceğini... Ve aynen öyle oldu! Filmden gözlerim kıpkırmızı çıktım. Girit’ten evini barkını bırakarak küçük bir Ege kasabasına göçen ailenin dramı beni çok derinden etkiledi. Aslında film beni eskilere götürdü. Anneannem ve dedemin hayatta olduğu, Diyarbakır’da geçirdiğim yazlara gittim. Küçük Ozan’in yerine koydum kendimi. Tüm aile, akrabalar, komşular... Uzun masanın etrafında neşe içinde yediğimiz yemekler, yaptığımız sohbetler, attığımız kahkahalar geldi aklıma. Kültürlerimiz, yasam tarzımız uymasa da Girit ve Diyarbakır birbirinden bambaşka iki dünya olsa da aile sıcaklığı, kim ne derse desin her yerde aynı. Ayrımcılığın yarası Dedemin İnsanları göçlerin, ayrımcılığın insanların hayatlarında açtığı yarayı çok güzel anlatıyor. Gelenekleri, kültürleri aynı olan iki toplumun insanları neden birbirlerinden böyle kopartılmışlar, neden bu acıları çektirmişler bu insanlara anlamak mümkün değil! Çetin Tekindor dedeyi oynadığı rolle iyice devleşmiş. Bence bu filmle Oscar’a aday olmalı. İnanın, çok ciddiyim. Oscar kriterleri ne bilmiyorum tabii ama en iyi erkek oyuncu Oscar’ı alan aktörlerden hiçbir eksiği olmadığı, hatta fazlası olduğu kesin. Evlerinden, yurtlarından sürülen ve bir ömrü bu hasretle geçiren insanların ruh halini tam anlamıyla yaşattı bizlere. İyi insan olmanın en büyük erdem olduğunu bakışlarıyla, kahkahalarıyla, gözyaşlarıyla anlattı... Bir kişinin bile nasıl fark yaratabildiğini, kasabayı nasıl birleştirebildiğini, nasıl barış içinde yaşanabildiğini gösterdi.
Çağan Irmak, Babam ve Oğlum’dan sonra bir kez daha darbelerin insanların hayatlarını nasıl darmadağın ettiğine dikkati çekmiş. Yanlış politik kararlar küçük bir kasabanın insanlarının bile hayatlarını bu kadar etkiledikten sonra gerisini siz düşünün artık. Filmde en çok etkilendiğim sahneyi düşündüm. Dede öğle yemeğine giderken manifaturacı dükkanının kapısını kapatmıyor. Sadece kapıya bir sandalye koyuyor ve gidiyor. Torununa da kapıyı kapatmanın komşu esnafa karşı ayıp olacağını, güvensizlik olarak anlaşılacağını söylüyor. Ne zaman komşularımıza, etrafımıza duyduğumuz güven Ozan’ın dedesi seviyesine çıkar, işte o zaman mutluluk, barış, huzur içinde yaşarız.
Gecelere Vakko imzası
GEÇTİĞİMİZ pazartesi öğleden sonra Uluslararası Kadınlar Derneği’nin Rus Büyükelçiliği Rezidansı’nda düzenlediği, Vakko Couture defilesi vardı. Bu kış, günlük koleksiyonu çok başarılı olan Vakko’nun gece kıyafetleri konusunda da iddiası tartışılmaz. Defileyi izlemeye Ankara’nın modaya meraklı tüm kadınları gelmişti. Sema Şimşek başta olmak üzere, İstanbullu mankenler tarafından gerçekleştirilen defile uzun suredir Ankara’da defile yapmayan Vakko için de bir ilkti. Üstelik geliri Hasvak ve ANAÇEV’e bağışlanan bu defile, yalnızca kıyafetlerin sergilendiği değil, Ankaralı kadınlarımızın çay daveti ile de biraraya gelerek sosyalleştiği, güzel bir organizasyon oldu. Evini bu organizasyon için açan Rusya Sefiresi İrina İvanovski başta olmak üzere Uluslararası Kadınlar Derneği Başkanı Aytül Gökçe, dernek üyesi Ebru Demiryürek ve Vakko Kavaklıdere mağaza yöneticisi Olcay Ergün’ün yadsınamaz katkıları ile düzenlenen bu organizasyon biz Ankaralı kadınlara iyi geldi doğrusu.