Haftalardır Steve Jobs’ın istifası ve ardından da basında çıkan fotoğraflarını düşünüyorum. Bu aralar elimden düşürmediğim iPad 2’ime ne zaman baksam bu dahi adam geliyor aklıma.
Beni tanıyanlar bilir, cep telefonum dışında vazgeçemediğim bir teknolojik aletim olmadı. Cep telefonunda da çok mobil olduğum için maillerimi kolayca alıp cevap yazabilme özelliğinden dolayı Blackberry’den vazgeçmiyorum. Bilgisayarda ise oğlanlar ve Eda bana senelerdir bazı programları veya powerpoint sunumlarını öğretmeye çalışsalar da nafile. Sadece internette gezebiliyorum. Yazılarımı yazabiliyorum. Başka da hiçbir aksiyon yok. Teknoloji ile bu mütevazi ilişkim geçen sene New York’tan aldığım iPad ile başka bir boyuta taşındı!
Hem estetik hem pratik
Apple markasını herkes gibi ben de biliyordum ama benim için, tasarımcıların, reklamcıların kullandığı, özel donanıma sahip bir bilgisayardı sadece. iPad ile tanıştıktan sonra deyim yerindeyse Apple’ın nasıl fantastik bir dünyası olduğu daha iyi anladım ve işte o gün bugündür, vazgeçilmezlerim arasında yerini aldı! Kullanımı pratik, menüsü eğlenceli... Her yerden internete girebiliyorum. Özellikle, çok seyahat ettiğim için gazetelerimi okuyorum. Hem de aynı gazete gibi sayfa sayfa. Yani sayfaları bile çevirebiliyorum. İstanbul’un yoğun trafiğinde hangi yolun açık olduğunu görmek için İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin iPad ve iPhone’lar için özel yaptığı aplikasyonlardan yol durumuna bakıyorum. Hem estetik hem pratik Apple ürünleri herkes benim için de çok kullanışlı. iPad şimdilik bana yetiyor, Macbook ya da iMac gibi bilgisayarlardan edinmek istemiyorum. Hayır biliyorum, onlardan da vazgeçemeyeceğim ve bütün günüm bu aletlerin başında geçeçek!
Teknoloji dünyasını değiştiren deha: Steve Jobs!
Bu renkli ve eğlenceli dünyanın yaratıcısı Steve Jobs. Apple imparatorluğunun ardında onun hikayesi var aslında. Henüz 56 yaşında Suriyeli bir ailenin çocuğu. Anne ve babası henüz öğrenciyken evlilik dışı dünyaya getirdikleri bu minik bebeği evlatlık veriyorlar ve Amerikalı yeni ailesi ile birlikte yaşamaya başlıyor. Hakkında çok şey okudum. Çocukluğundan beri teknolojiye ayrı bir ilgisi var. Hatta o kadar ilgili ki, 20 yaşlarındayken evinin garajında bugün değeri 350 milyar dolar olan Apple şirketini kuruyor. Yıllarca var olan dehasını hem akıllıca kullanıyor hem de girişimci ruhu sayesinde cesaretle işini büyütüyor. Onun sayesinde Apple şirketinin hisseleri 110 kat arttı. Bir yıl önce rakibi Microsoft’u geçti ve dünyanın en değerli şirketi ExxonMobil’in arkasına yerleşti. Apple’ın kasasında kısa sürede 76 milyar dolarlık bir nakit birikti. Ama 7 yıl önce pankreas kanseri teşhisi kondu kendisine... Teknoloji dünyasını değiştiren adam ne yazık ki kendi kaderini değiştiremedi. Milyarlarca dolarlık servet o illeti yenmesine yardım edemedi. Geçen haftalarda istifasının ardından medyaya kemoterapiler sonrası ne hale geldiğinin kanıtı fotoğrafları düştü. Dev gibi Steve Jobs 45 kiloya düşmüş... Yardımsız yürüyemiyor.
Anın değerini bilelim
Bu görüntülerden sonra düşündüm de, dünyanın en başarılı iş insanı olsanız da bir noktadan sonar ne başarının, ne şöhretin, ne de servetin bir anlamı kalmıyor! Eminim, Steve Jobs da kendisini emekliliğe hazırlıyordu. Belki okyanus kıyısında bir evde teknesiyle balık tutacağı günlerin hayallerini kuruyordu. Hepimiz öyle değil miyiz? Bende de sürekli bir yarını düşünme, planlama hastalığı var. Aldığım sağlıklı nefesin, sahip olduklarımın keyfine pek de varamıyorum. Hep tatilleri erteleme, sevdiklerimin yanına koşmayı yarına bırakma, hep sonra... Ya Steve Jobs gibi sonra yoksa? İşte bu noktada da gelecek kaygısını, geçmişle hesaplaşmaları bir kenara bırakarak yaşadığımız anın değerini bilmek lazım. Hepimiz için başarıdan daha önemli olmalı sağlık. Başarının, şöhretin ve hatta paranın bile fayda sağlamadığı bir durumda yaşamak da anlamını yitiriyor... Bugün pazar. Sonbaharın etkisiyle güneşin ışığı değişmeye başladıysa da, hala pırıl pırıl bir gün bekliyor bizi. Sevdiklerimizle başbaşa geçirilecek uzun, güneşli ve parlak nice sağlıklı pazarlara...