Gamze Cizreli

Tam Yılbaşı öncesi New York !

25 Aralık 2011
Geçtiğimiz hafta, Cumartesi günü çok ani bir kararla, 2 saat içinde gidiş dönüş biletlerimi de organize ederek Amerika’ya uçtum. Nasıl giderim, ne yaparım derken kendimi Istanbul-New York uçağında buldum! Ve aynı gün Amerika saatine göre 15:00 sularında New York havasını çekiyordum içime derin derin! Gidiş sebebim bir iş görüşmesiydi ama iki gün süren toplantılardan fırsat buldukça şehrin güzelliğine, ışıl ışıl yeni yıl süslemelerine ve insanların inanılmaz bir hızla günü nasıl değerlendirdiklerine bir kez daha şahit oldum.
Frank Sinatra’nın söylediği gibi, bu şehir hiç uyumuyor! Christmas öncesi size o caddeleri, sokakları anlatamam. Her yer cıvıl cıvıl... Insanlarda bir çoşku, sokaklar kalabalık. Herkes sevdiklerine, yakınlarına hediye alma peşinde! Aslında bu sene ekonomik krizin de etkisiyle süslemeler daha öncekilere göre biraz sönük olsa da yine de tüm şehir ışıl ışıldı. New York’un enerjisi hiç bitmeyecek galiba.
Ne yazık ki yalnızca iki gün kalabildim ama ne yapıp edip, Bergdorf Goodman’a uğradım tabii. Size hemen bir New York dedikodusu vereyim, müthiş bir Tom Ford çılgınlığı var insanlarda. O gün kısa uğradım ama Tom Ford’un yeni parfümü Jasmin Rouge için kurulan standın önünde neredeyse kuyruk vardı diyebilirim! Bu arada bazı markalar, ilkbahar yaz koleksiyonlarını çıkarmışlardı bile. Şimdiden belli ki sarı yeni sezonun en moda rengi olacak.
Benim uçağa bindiğim 21 Aralık gunü Macy’s mağazası gece hiç kapanmadan satışlarına devam edecekti. Düşünsenize gece saat 03:00’da alışveriş yapıyorsunuz. Alışveriş çılgınlığının iyice arttığı Amerika’da çok akıllı ve bir o kadar da eğlenceli bir fikir tabii!
Perşembe öğleden sonra geç bir saatte Ankara’daydım.
Aynı gün akşam MAG Dergisi’nin düzenlediği yılbaşı davetine katılmayı çok istiyordum. Hatta uçakta, kaçta inerim, nasıl giderim diye planlar bile yapmıştım ama ne yazık ki, uçakta ayaklarım davul gibi şiştiği için hiçbir ayakkabıya giremedim. Bir de üzerine kadınlarda uzun elbise, erkeklerde smokin zorunluluğu olan bu davete, aktarmalar ile 15 saat süren yolculuk sonrasında bakımsız,özensiz gitmek olmazdı. Sonradan dostlarımdan duydum ki çok eğlenceli bir davet olmuş... Sevgili Beril-Can Çavuşoğlu kardesler ve Alper Kendirli’nin ellerine sağlık!

Tony Bennet ve müthiş düetleri...

Tam döneceğim gün, nefis bir CD aldım New York’tan: Tony Bennet Duets II.
Tony Bennet’in 17 harika ses ile birlikte seslendirdiği bu albümde kimler yok ki... Andres Bocelli, John Mayer... Düetleri zaten çok severim. Ayrı bir keyiftir dinlemesi... Bu albümde de, hem gençlik yıllarıma gittim hem de bu şarkıları tekrar hatırlayrak heyecanlandım. Albümde en çok, bu sene kaybettiğimiz Amy Winehouse ile Body and Soul, Mariah Carey ile When Do the Bells Ring for Me şarkılarını sevdim. Kısacası, dönüş yolculuğum da ayrı bir keyif oldu. Uzun uçak yolculuğum minik bir müzik ziyafetine döndü.

Yeni yıl için hediye zamanı

Bugün öğlene dogru alışverişe çıkıp sevdiklerime minik hediyeler almayı planlıyorum. Bir arkadasım ben Amerika’dayken bana bir eldiven yollmış, bayıldım. Ama eldivenden çok içine konduğu bez hediye torbasına. BOBO marka rengarenk farklı desenlerdeki hediye torbalari Karum Durance ve Kenedy caddesindeki gift&gourmet mağazalarında satılıyormuş. Fiyatları da çok makulmuş. Düşündüm de hediyenin maddi değerinden çok nasil sunulduğu pek çoğumuz için çok daha önemli. Bu bez hediye torbaları içine konan bir kitaba, CDye, minicik bir kurabiyeye değer ve sıcaklık katacak cinsten...
Yazının Devamını Oku

TED’in geciken Cumhuriyet Balosu

18 Aralık 2011
GEÇTİĞİMİZ haftanın en önemli organizasyonu Türk Eğitim Derneği tarafından, maddi imkansızlıklar nedeniyle öğrenim göremeyen öğrenciler yararına düzenlenen Cumhuriyet Balosu’ydu.

25 Ekim’de yapılması planlanan ancak hem terör saldırıları hem de Van depremi nedeniyle ertelenen balo son ayların en güzel organizasyonlarından biriydi.
O akşam iş, siyaset ve cemiyet hayatından önemli isimler bu balo için, JW Marriot Otel’de biraraya geldik. Türk Eğitim Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu’nun ev sahipliği yaptığı gecede kimler yoktu ki! Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen, ASO Başkanı Nurettin Özdebir ve Başkan Yardımcısı Önder Bülbüloğlu, iş adamları, iş kadınları, Ankaranın cemiyet hayatı... Kısacası hemen hemen bütün Ankara oradaydı.
Gece, Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatından sekiz ay önce Bursa’da katıldığı bir baloyu anlatan kisa bir filmle başladı. Atatürk’ün hem vals hem de zeybek oyununu nasıl da hakkını vererek oynayabildigini hayranlıkla seyrettik... Filmin ardından, dernekten burs alarak üniversiteyi kazanan iki öğrenci başarı hikayelerini ve TED’in öğrenim hayatlarındaki önemini anlattı. Daha sonra eğitime katkı sağlayan kuruluşlara, burslu öğrenciler tarafından plaket verildi.
Bakan Çağlayan, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen ve Selçuk Pehlivanoğlu çok anlamlı konuşmalar yaptılar. Pehlivanoğlu’nun şu sözleri beni cok etkiledi:  “Artık savaşlar silahlarla değil, beyinlerle veriliyor. Artık bir ülkenin petrolünün olmasının hiçbir önemi yok, ne kadar nitelikli bir nüfusa sahip olduğunun önemi var. Artık kaç yüz yıllık geçmişinizin olduğu, gelecek açısından bir şey ifade etmiyor, evlatlarınıza nasıl sahip çıktığınız önemli olan. Biz, Büyük Önder Atatürk’ün kurduğu dernek olarak, 850 çocuğumuzla yolumuza devam ediyor, Türkiye için onları öncü olarak yetiştiriyoruz.10 bin genç hedefiyle çalışıyoruz.”
Tabii o gece hem amacı hem de organizasyonu itibari ile hepimizde inanılmaz duygular uyandırdı. Hem duygulandık hem de itiraf edeyim, Behzat Gerçeker ve Enbe Orkestrası’nın müzik ziyafetiyle bolca dans ettik. Gecenin şıklarına gelince tüm kadınlar cok özenli ve şık olsalar da, en çok Beliz Büyükhanlı ve Aynaz Özkaşkçı’yı beğendim. Beliz ten rengi straples elbisesiyle, Aynaz da sırtı açık beyaz ipek gömleği ve siyah uzun eteği ile çok şıktı.

GİZLİ ANLARIN YOLCUSU

Ayşe Kulin’i çok severim. Bugüne kadar yazdığı tüm kitaplarını okudum. En son kitabını da sevdim: Gizli Anların Yolcusu... Kitabın anlatımı yalın ve sade. Belki de Ayşe Kulin’i bu yüzden seviyorum. Komplike gibi görünen hayatların aslında nasıl anlık ve basit pamuk ipliklerine bağlı olduğunu bize tüm çıplaklığı ile aktarıyor. Kitap, çoğumuzun anlamakta zorlandığı ve yargılamakta ısrar ettigi bir aşkın romanı. Yazar, toplumun zorladığı hayatları, harcanmış çocuklukları, kendi içindeki sırlarla en yakınlarını yaralayan aileleri anlatmış. Pek cok olumsuz eleştiri alsa da ben soluksuz okudum.

ÇOCUĞUMU FİŞTE UNUTMA

Yazının Devamını Oku

Hafızalardan silenmeyecek bir konser

11 Aralık 2011
GEÇEN Cumartesi akşamı koşa koşa Anadolu Gösteri ve Kongre Merkezi’ne Emel Sayın konserine gittim. İlk sahne deneyimini yıllar önce Ankara’da yaşayan Emel Sayın, sanat hayatının 45. yılını da yine güzel Ankara’mızda kutlamış oldu. Üç saate yakın unutulmaz bir konser veren Sayın, Ankara seyircisinin kendisi için ne kadar önemli olduğunu da böylece gösterdi. Konser semazen gösterisiyle başladı. Zuhal Yorgancıoğlu’nun hazırladığı mor bir kaftan ve başında bir taçla sahneye çıkan Emel Sayın inanın ki Hurrem’den cok daha güzeldi. Nasıl böyle kalabildiğinin sırlarını öğrenmek lazım.
Güzel sanatçı nefis bir repertuarla bizi yıllar icinde bir yolculuğa çıkardı. Ankara radyosunda birlikte çalıştığı Mustafa Sağyaşar, Ela Altın, Bedia Akartürk gibi pek çok sanatçıyı sahneye davet etti, onlarla şarkılar söyledi. Yılların sunucusu Ayşe Egesoy o güzel Türkçesi ile, Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun Sitem şiirini okudu. “Önde zeytin ağaçları arkasında yar, sene 1946 mevsim sonbahar...” Konseri izlemeye gelen Erkan Tan, Sayın’a “Siz yaşayan efsanesiniz” deyince, Emel Sayın yaşına gönderme yaptığını söyleyerek yarı şaka yarı ciddi Erkan Tan’a sitem etti. Final şarkısına sahnedeki sanatçılara salondaki tüm seyirciler de eşlik etti: Ağlama değmez hayat, bu göz yaşlarına...

İlk yönetmenlik denemesi

Unutulmaz Emel Sayın konserinin hemen arkasından, Pazar günü, uzun süredir beklediğim, takip ettiğim tiyatro oyunu “Düğün2 için aldım soluğu Şinasi Sahnesi’nde! Usta oyuncu Tilbe Saran’ın ilk yönetmenlik deneyimi olan “Düğün” ilk kez Ankara’da sergileniyordu. Oyunun yazarı Ayşe Bayramoğlu... Oyun eski bir köşkün mutfağında geçiyor. Evin sahibesi büyükhanım kurallara saygılı, ağırbaşlı bir İstanbul hanımefendisi. Oyun büyükhanımın torununun düğün hazırlıkları için köşkte gümüş kaşıklar parlatılırken başlıyor. Evde büyükhanım, kızı, torunu ve emektar yardımcı yaşıyorlar. Erkek tarafı ise daha ataerkil, Anadolu kültüründen gelen, düğün günü gelininin kırmızı kuşak takmasını isteyen bir aile. Düğün günü, iki ailenin kadınlarının arasında yasanan sürtüşmelere tanık oluyoruz. Köşkün mutfağında büyükhanım, kızı, torunu, evin emektar yardımcısı, damadın annesi ve ablası arasında geçen diyaloglar ilerledikçe her iki tarafın kadınlarının tüm sırları bir bir dökülmeye, hiç açılmamış defterler birer birer açılmaya başlıyor.
Farklı sosyal statülerde olmalarına rağmen bütün kadınların ortak noktalarının erkek egemen dünyada mağdur olmalarını biraz gülerek, biraz ağlayarak izledik. Sözel, cinsel, ekonomik, duygusal şiddeti oyundaki kadınların hepsinin farklı farklı yaşadıklarına şahit olduk. Büyük bir keyifle izlediğim tek perdelik oyun son aylarda gündemden düşmeyen ‘kadına şiddet’ haberlerine hayatın içinden yaklaşımıyla herkesin kaçırmaması gereken bir tiyatro.
Saran benim diyen tiyatro yönetmenlerinin bile takdirini toplayacak bir reji sergiliyor, yılların oyunculuk deneyimini seyirciye aktarıyor. Ve tabii ki, diğer oyuncular... Türkiye’nin en önemli kadın oyuncularından Güler Ökten ve Zerrin Sümer harikalar yaratmışlardı. Genc oyuncular da öyle... Ayrımcılık yaptığım için değil ama, hangi sanat dalına kadın eli deyse, orada farklı bir duygu, bambaşka bir anlatım oluyor! Bu Düğün’e mutlaka gidin...

Ticari kaygı gözetmeden yatırım

Yoğun tempom bütün hafta sürdü. Pazartesi akşamı da, Genç Turizmciler Derneği tarafından bu yıl ikincisi düzenlenen “Genç Turizmciler Ödül Töreni” için Ankara JW Marriott Otel’deydim.
Ben bu ödülleri alacak kişileri belirleyen jürideydim. Gecede, “Yılın Genç Turizm Öğrencisi”, “Yılın Genç Akademisyeni”, “Yılın Genç Girişimcisi”, “Yılın Genç Bürokratı” ve “Yılın Genç Yöneticisi” olmak üzere 5 dalda ödül verdik.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Ankara’nın genç işadamları, turizm profesyonelleri, bürokratlar... Hayli kalabalık bir katılım vardı.
Yılın genç girişimcisi ödülünü alan Ali Özdoğan’ın Ankara’ya kazandırdığı JW Mariott Oteliyle bu ödülü alması eminim ki kimseye sürpriz olmamıştır. Dünyanın en prestijli zincirinden biri olan bu oteli kentimize kazandırdığı için bu ödülün yanında tüm Ankaralılardan kocaman bir teşekkürü de fazlasıyla hak ediyor. Ben bir işkadını olarak yatırımın geri dönüşünün ancak Ali’nin çocuklarının emeklilik dönemine yakın bir zamanda gerçekleşeceğini hesaplayabiliyorum. Ticari kaygıları çok gözetmeden Ankaramıza yatırım yapan tüm iş insanlarını sonuna kadar desteklememiz gerekiyor.
Yazının Devamını Oku

Çağan Irmak ve insanları

4 Aralık 2011
KOYU bir Çağan Irmak hayranı olan ben, geçtiğimiz hafta sonu aldım soluğu Çağan Irmak’ın son filmi Dedem İnsanları’nda... Oğul’un kendi programı vardı gelemedi ama Ali’yi götürdüm. Söz konusu Çağan Irmak olunca, anlamıştım bu filmden 10 yasindaki Ali’nin bile etkileneceğini... Ve aynen öyle oldu!
Filmden gözlerim kıpkırmızı çıktım. Girit’ten evini barkını bırakarak küçük bir Ege kasabasına göçen ailenin dramı beni çok derinden etkiledi. Aslında film beni eskilere götürdü. Anneannem ve dedemin hayatta olduğu, Diyarbakır’da geçirdiğim yazlara gittim. Küçük Ozan’in yerine koydum kendimi. Tüm aile, akrabalar, komşular... Uzun masanın etrafında neşe içinde yediğimiz yemekler, yaptığımız sohbetler, attığımız kahkahalar geldi aklıma. Kültürlerimiz, yasam tarzımız uymasa da Girit ve Diyarbakır birbirinden bambaşka iki dünya olsa da aile sıcaklığı, kim ne derse desin her yerde aynı.
Ayrımcılığın yarası
Dedemin İnsanları göçlerin, ayrımcılığın insanların hayatlarında açtığı yarayı çok güzel anlatıyor. Gelenekleri, kültürleri aynı olan iki toplumun insanları neden birbirlerinden böyle kopartılmışlar, neden bu acıları çektirmişler bu insanlara anlamak mümkün değil!
Çetin Tekindor dedeyi oynadığı rolle iyice devleşmiş. Bence bu filmle Oscar’a aday olmalı. İnanın, çok ciddiyim.
Oscar kriterleri ne bilmiyorum tabii ama en iyi erkek oyuncu Oscar’ı alan aktörlerden hiçbir eksiği olmadığı, hatta fazlası olduğu kesin. Evlerinden, yurtlarından sürülen ve bir ömrü bu hasretle geçiren insanların ruh halini tam anlamıyla yaşattı bizlere. İyi insan olmanın en büyük erdem olduğunu bakışlarıyla, kahkahalarıyla, gözyaşlarıyla anlattı... Bir kişinin bile nasıl fark yaratabildiğini, kasabayı nasıl birleştirebildiğini, nasıl barış içinde yaşanabildiğini gösterdi.

Çağan Irmak, Babam ve Oğlum’dan sonra bir kez daha darbelerin insanların hayatlarını nasıl darmadağın ettiğine dikkati çekmiş. Yanlış politik kararlar küçük bir kasabanın insanlarının bile hayatlarını bu kadar etkiledikten sonra gerisini siz düşünün artık.
Filmde en çok etkilendiğim sahneyi düşündüm. Dede öğle yemeğine giderken manifaturacı dükkanının kapısını kapatmıyor. Sadece kapıya bir sandalye koyuyor ve gidiyor. Torununa da kapıyı kapatmanın komşu esnafa karşı ayıp olacağını, güvensizlik olarak anlaşılacağını söylüyor. Ne zaman komşularımıza, etrafımıza duyduğumuz güven Ozan’ın dedesi seviyesine çıkar, işte o zaman mutluluk, barış, huzur içinde yaşarız.

Gecelere Vakko imzası

GEÇTİĞİMİZ pazartesi öğleden sonra Uluslararası Kadınlar Derneği’nin Rus Büyükelçiliği Rezidansı’nda düzenlediği, Vakko Couture defilesi vardı. Bu kış, günlük koleksiyonu çok başarılı olan Vakko’nun gece kıyafetleri konusunda da iddiası tartışılmaz.
Defileyi izlemeye Ankara’nın modaya meraklı tüm kadınları gelmişti. Sema Şimşek başta olmak üzere, İstanbullu mankenler tarafından gerçekleştirilen defile uzun suredir Ankara’da defile yapmayan Vakko için de bir ilkti. Üstelik geliri Hasvak ve ANAÇEV’e bağışlanan bu defile, yalnızca kıyafetlerin sergilendiği değil, Ankaralı kadınlarımızın çay daveti ile de biraraya gelerek sosyalleştiği, güzel bir organizasyon oldu.
Evini bu organizasyon için açan Rusya Sefiresi İrina İvanovski başta olmak üzere Uluslararası Kadınlar Derneği Başkanı Aytül Gökçe, dernek üyesi Ebru Demiryürek ve Vakko Kavaklıdere mağaza yöneticisi Olcay Ergün’ün yadsınamaz katkıları ile düzenlenen bu organizasyon biz Ankaralı kadınlara iyi geldi doğrusu.
Yazının Devamını Oku

Teşekkürler ANGİKAD!

27 Kasım 2011
Geçen hafta benim de üyesi olduğum Ankaralı Girişimci İş Kadınları Derneği (ANGİKAD) çok güzel bir etkinliğe ev sahipliği yaptı: Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği bursiyerleri olan kız öğrenciler için düzenlenen “Gelişim ve Girişimcilik Kampı” düzenledi.
Ankara Merkez Vilayetler evinde 4 gün boyunca Türkiye’nin çeşitli illerindeki üniversitelerin son sınıflarında okuyan kız öğrenciler misafir edildi. Onlar Diyarbakırlı, Hakkarili, Afyonlu, Konyalı, Adanalı, Vanlı pırıl pırıl genç kızlarımız. Hepsine bayıldım. Hepsi geleceğe umutla bakmak, kendilerine mutlu yarınlar hazırlamak istiyorlar! Hepsinin birbirinden farklı hikayesi var. Hikayelere, filmlere, kitaplara konu olacak türden. Kızlarımızın kimi Van’da depremi yasamış, çadırda kalıyor. Kimi, yazın köyüne dönüp tarlada çalışarak, traktör sürerek okul harçlığını çıkartıyor. Beni en cok etkileyen hikaye kız çocuğunu okutmak istemeyen bir babanın kızıydı. Bu kızımız okuyabilmek için annesiyle ve kardeşleriyle birlikte babayı terk ederek başka şehre göç etmek zorunda kalmış.
Her evde bir dram, her hikayede bir acı saklı.
Peki bu kızlar için dört gün boyunca neler mi yapıldı? İlk gün, ANGİKAD üyeleri olan Ankaralı girişimci iş kadınları, kızları ‘Anne Yemekleri’ ile karşıladılar. Sonraki günler, girişimcilik eğitimleri, başarı öyküleri, kişisel gelişim eğitimleri, sosyal, kültürel ve sanatsal etkinliklerle geçti.
Kamp boyunca çok çeşitli konularda, mesleklerinde başarıyı yakalamış isimler, kızlarla hem tecrübelerini paylaştılar hem de tavsiyelerde bulundular.
ANGİKAD Başkanı sevgili Devrim Erol girişimciliği anlattı. Ben de kızlarla iş hayatında izlenecek yollar üzerine sohbet ettim. Kendi yaşadıklarımdan örnekler verdim. Aynı zamanda Zeynep Erkunt’tan başarının sırlarını, Murat Atak’tan Türkçe’nin doğru kullanımını dinlediler.
Kızlar bir akşam Sıla’nın konserinde coştular, eğlendiler, Erdal Beşikçioğlu’ndan Behzat Ç.’nin hikayesini dinlediler, Anıtkabir’i ziyaret ettiler, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde insanlık tarihinin hikayesini izlediler.
Şimdi yazarken bir kez daha farkettim ki, nasıl dolu dolu geçmiş o dört gün!
Sosyal sorumluluk projelerinde bizlere cok fazla rol düşüyor. Toplumsal gelişimimiz için böyle projelere zaman ayırmamız şart.
Buradan bu güzel organizasyon için bir kez daha emegi gecen herkese teşekkür etmek istedim. Harika düşünülmüş, güzel organize olunmuş ve hepsinden önemlisi amacına ulaşmış bir etkinlik oldu. İşte size, ayrılırken kızların anı defterine yazdıklarından birkaç örnek:
“Sizin gibi yol gösterici olmak istiyorum. Başaracağım! Sizin sayenizde...”
Betül
“Hayal etmenin yaratacağı cesareti bizde gördüğünüz için teşekkürler...”
Serpil
“Hayal ettiğimden çok daha mükemmel geçti kamp. Kendime bir yol belirlemem için böyle bir şeye ihtiyacım vardı. Kamp bu konuda bana fazlaca yetti, teşekkürler...”
Özge
Son günlerde neler okuyorum...
2050, David Passig. Önümüzdeki 40 yılda Dünyayı ve Türkiye’yi neler bekliyor... Yeni bir dünya savaşı olası mı? Düşünsenize 40 yıl önce bugünü görebilseydik bugün nerelerde olurduk... Belki bugünden 40 yıl sonrasını hayal edersek bakarsınız, beklenenden daha ileri yerlerde olur insanoğlu!
Ada’daki Ev, Nilüfer Kuyaş. 1980 öncesinde Türkiye’de bir kuşağı derinden yaralayan siyasi çalkantılarla dolu döneme farklı bir bakış. Esra adında genç bir kadın ülkeyi terk etmeden önceki son ayını geçirmek üzere Büyükada’da bir ev kiralar ve tüm geçmişiyle yüzleşir...
Yazının Devamını Oku

Marakeş’e yolculuk

20 Kasım 2011
SON zamanlarda öyle çok acı, öyle çok yürek burkucu haberler aldık ki... Bir de Ankara’da iyiden iyiye hissedilen kış soğuğu ile buz gibi günlerin ardından moda gösterileri ile ısınan güzel bir hafta geçirdik.
Çarşamba akşamı ile başlayalım. Benimle bu ayki Bitter Dergisi için yapılan moda çekiminde de desteğini esirgemeyen moda tasarımcısı sevgili Ezgi Uzunöz ile Fas’a bir yolculuk yapmış Ankaralılar. Ne yazık ki İstanbul’dan geç gelebildiğim icin 1-2 saatle kaçırdım geceyi. Ama Ezgi videosunu izletince bu özel şovu kaçırdığıma öyle üzüldüm ki, anlatamam.
Birleşik arap Emirlikleri Büyükelçisi’nin eşi Ulfet Lkorchy’nin manevi desteği ile, başkentimizin en yeni oteli JW Marriott’ta düzenlenen ve Sabina Mamedova’nın organizasyonunu üstlendiği moda şovu, alışılagelmiş defilelerden daha çok bir parti havasında geçmiş.
Organizasyonun gerçekleştirildiği salonda, Ezgi’nin, maketten yapılmış bir tasarım atölyesi bile varmış. Sergilenen kıyafetlerin bir kısmı Marakeş’ten getirilen ağır kaftanlarmış ama asıl farklı olanlar Ezgi’nin sihirli ellerinden çıkma modern kaftanlarmış. Marakeş’in en ünlü aşk hikayesinden yola çıkarılarak hazırlanan kareografide gecenin sürprizi Paris’ten gelen yakışıklı ve ünlü model Shay’miş. Shay, hikayedeki prensi canlandırmış.
Zaten ruhumda var olan oryantalizmin de etkisiyle geceye bayıldım. Ezgi’nin çok güzel bir lafı var:
“Love is my burka for this cruel world.”
Yani “Aşk benim için bu acımasız dünyada bir burka.”
Nasıl ki burka giyen kadın herkesten gizleniyor, kimse onu göremiyorsa, aşk da Ezgi’nin burkasıymış... Bayıldım. Ezgi tasarımlarına iç dünyasını öyle güzel yansıtmış ki... Özellikle kına geceleri ve oryantal temalı partiler için bu tasarım harikası kaftanların çok talep göreceğinden eminim... Bu arada öğrendim ki, Fas bir başlangıçmış ve bundan sonra farklı ülkelere özgü değişik konseptli defileler olacakmış... Ayrıca bu defile önümüzdeki aylarda İstanbul’da da tekrarlanacakmış.
Harvey Nichols’ta Elle rüzgarı
Ve Perşembe günü... Öğleden sonra günlük koşturmaya ara verip aldım soluğu Kentpark’da. Neden mi? Elle Dergisi’nin Harvey Nichols ile ortaklaşa düzenlediği organizasyona katılmak ve sezona bir göz atmak için... Öncelikle Ankara’da bu tip organizasyonlar çok da fazla olmadığı için katılım hayli çoktu. Ve Ankara’mızın tüm kadınları çok şıktı. Artık geleneksel hale gelen ve çesitli markalarla ortaklaşa yapılan Elle Style konuşmalarının bu sefer ki konuğu Deniz Berdan’dı.
Berdan, Ankaralı hanımlara modayla ilgili birçok farklı ipucu verdi, bilinçli alışverişten örnekler anlattı ve yeni sezon trendlerinden bahsetti. Bu arada mağazayı gezerken gördüm ki askıdaki bazı ürünlerde, “Elle sizin için seçti” etiketleri vardı. Elle moda ekibinin bu sezon seçtiği ürünler, yine her zaman olduğu gibi moda rüzgarının yönünü belirleyeceğe benziyor!
Bu sezon Harvey Nichols da sergilenen pek çok tasarımcının koleksiyonlarını beğendim ama favorim tartışmasız Dilek Hanif! Özellikle elbise-ceket takımları nefis!
Unutmadan... O gün Elle yayın direktörü, sevgili Işın Görmüş ile sohbet imkanı buldum. Bundan böyle, tıpkı İstanbul gibi, Ankara’da da bu tip organizasyonların sıklıkla tekrarlanacağı müjdesini verdi.

Ajda’nın ikinci koleksiyonu hazır

GEÇTİĞİMİZ sezon takip edenler bilir, her yerde Ajda Pekkan’ın Twist için hazırladığı koleksiyon konuşuldu. Çok sevgili Dragon arkadaşım, İpekyol ve Twist’in sahibi Yalçın Ayaydın’dan aldığım habere göre, Ajda’nın kış için hazırladığı yeni koleksiyon çok yakında Twist mağazalarındaki yerini alıyormuş.
Hatta buradan size bir haber, 26 Kasım’da Ajda Pekkan’ın da katılımıyla Gordion Alışveriş Merkezi’ndeki Twist mağazasında tanıtımı yapılacakmış. Ben de hemen koleksiyonda en beğendiğim ürünü seçtim. Kolları ve yakası hafif işlemeli yeşil devrimci parkası favorim. Yalçın’dan benim icin bir tane ayırmasını rica ettim. Çocukluğumdan bugüne şarkılarıyla güldüğümüz, eğlendiğimiz, hüzünlendiğimiz superstar şimdi de bizleri tasarımlarıyla giydirmeye başladı... Ne denir ki? Kocaman bir bravo!
Yazının Devamını Oku

Bir bayram daha geçti

13 Kasım 2011
Bir bayram tatilinin daha sonuna geldik. Ankara bu bayram da çok boştu. Ben çocuklarla Ankara’da kalarak geleneksel ve çok keyifli bir Kurban Bayramı yaşadım. Oğlanlar sabah erkenden kalktılar. Tertemiz giyinip, dedelerinin koluna girip babamların evine yakın Mebusevleri Camii’ne bayram namazına gittiler. Bu arada emekli doktor olan babacığım 80’li yaşlarında, torunlarıyla böyle bir paylaşımdan olsa gerek, gözleri dolu doluydu. Camii dönüş yolunda fırına uğrayıp taze simitlerle geldiler eve. Camiiye gelen komşularla el öperek bayramlaşmaları ve dedelerine eşlik etmelerinden dolayı çok önemli bir görevi yerine getirmiş edasındalardı. Ali hemen oynamadığı oyuncaklarını paketlemeye kalktı. Kütüphanesindeki kitapları da kutulara dizerken; ‘Bugün bayram; bunlar Van’a gidiyor dedi’. Sonra Oğul vaaz’da, Van depremine bağlı yardımlaşma ve dayanışmanın öneminin çok vurgulandığını anlattı. Anladım ki Aliş cok etkilenmiş. Daha önceleri pekçok şey göndermiş olmamıza rağmen; o gün Ali kendisinin özenle seçtiği eşyalarıyla büyük bir koli yapıp, geç de olsa Van’daki arkadaşlarına bayram hediyesi olarak gönderdi.
Bayramın ilk günü oğlen bütün aile; kuzenler, yeğenler bizim evde toplandık, kavurmanızı yedik, bayramlaştık... Neden bilmem bu bayram çok huzurluydum. Belki de çocukluğumuzdan kalan bir bayram yaşadığım içindir. Sevdiklerimizle geçireceğimiz kim bilir daha kaç bayram kaldı ki önümüzde?

Meraklısına 2012 aksesuar modası!

Bu arada bayramdan önceki hafta içi iki gün yine iş için İstanbul’daydım. Yolum Nişantaşı’na düşmüşken hadi bir Beymen’e gireyim dedim. Giriş kata girdiğim an farklı bir mağazaya mı girdim dedim, çünkü Beymen giriş katındaki konsepti tamamen yenilemiş. Dekoru değişmiş, reyonlar yenilenmiş. Cıvıl cıvıl aksesuarlarla dolu bir karşılama olmuş.
Sallar, eldivenler, eşarplar, anahtarlıklar, şapkalar... Nereye bakacağımı şaşırdım. Beymen’e gore oldukça uygun fiyatli aksesuarlardan alınacak çok şey vardı. Orta bölümlerde yer alan cam takı standlarındaki koleksiyonlara da bayıldım. Özellikle yaz başından beri sergiledikleri Fransa’nın genç tasarımcısı Van Der Straeten’in kolye, küpe ve bilezik koleksiyonu harika. Gümüş üzerine altın kaplama ürünler tam bir tasarım harikası. Bu arada mağazada rastladığım Beymen yönetim ekibinden Gülden Büyükuçak ve Ayten Danışman’a bunlar neden Ankara’da yok diye kızdım. Sonra öğrendim ki Ankara’da da giriş katta tadilata başlıyorlarmış. Aynı ürünler cok kısa sürede Ankara’da da olacakmış.
Bu arada aksesuarlar konusunda size bir iki ipucu daha:
Mutlaka bir tane renkli deri eldiven edinin, çok moda!
Havalar soğudu! Kürk yakalar, kürklü atkılar, kürklü pelerinler, etoller... Bu kışın olmazsa olmazı.
Sallantılı küpelerinizi bir süreliğine dolaba kaldırın ve minik taşlıları kutularından geri çıkartın!
Saça takılan taçlar geri dondü. Özellikle gece gezmelerinde dantel ,kadife ve fiyonklarla süslü, nostaljik havalı olanları pek popüler.
Ne yapın edin, mutlaka bir iki tane deri bileklik edinin! En özeli ;bileğe birkaç kez dolanan, elmaslarla süslü Sevan Bıçakçı imzalı olanı. Ama her bütçeye göre Yargıcı’dan, Accessorize’a kadar pek çok çesit bulmak da mümkün!
Şimdilik benden bu kadar, haftaya görüşünceye kadar kendinize iyi bakın, sağlıkla kalın!
Yazının Devamını Oku

Van için...

30 Ekim 2011
Ey vicdansızlar... Üç kuruş daha fazla kazanmak için, demirden çimentodan çalanlar, kolonları, kirişleri yıkıp dükkanlarını genişletenler..
Müteahhit Salih Ölmezler...
13 yaşındaki küçücük Yunus’un gözlerinin içine iyice bakın. Sıkıştığı enkazın altında, kendisine kalkan olan isimsiz kahramanın cansız elinin altındaki o zeytin gözlere, o korku dolu bakışlara...
Onu deprem değil, siz  öldürdünüz . Bu vicdan azabıyla nasıl yaşayacaksınız çok merak ediyorum. Hoş, bir parçacık Allah korkunuz olsa, çalmadan çırpmadan dikersiniz o binaları ya...
Yüzlerce ölü, yüzlerce yaralı...
Geçen hafta şehitlerimizi birer birer toprağa vermenin acısıyla sarsılmışken, bu defa da deprem ile yıkıldık. Etkisi yıllarca geçmeyecek, acısı yıllarca sızlayacak bir sınavdan daha geçtik. Sonuç: Türkiye kentleşmede sınıfta kaldı. Marmara Depremi’nden sonra hiçbir şeyin değişmediğini gördük. Kaçak ve sağlıksız yapılar bir kez daha pek çok kişiye mezar oldu. Öte yandan da insanlık ve dayanışmada dünyaya örnek olacak derecede birlik olduğumuzu göstererek yıldızlı pekiyi aldık. Genci, yaşlısı, işadamı, emeklisi... Toplumun her kesiminden, herkes seferber oldu. Hepimiz tek yürek, tek nefes olduk. Bu birlik, bu kardeşlik insana umut veriyor. Yalnız olmadığını hatırlatıyor.
Gölcük depreminden kurtulan bir gencin Van’a yolladığı kışlık montun cebine koyduğu nota karşılık aldığı cevap beni çok ağlattı: ‘Sağol, kardeşim, senin sayende ısınıyorum. Bir gün düşersen ben de seni kaldırırım.’
İşte tüm bunlar ‘Müge Anlı gibilerin ‘ilahi adalet’ zihniyetini yıkacaktır.
Bu afette gösterdikleri çabalarla kocaman Bravoyu hak edenler :
AKUT Ekibi, Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar,  Askerler... Başta Twitter olmak üzere sosyal medya... Şişli  Belediyesi...  Rating kavgasını bırakıp el ele veren TV kanalları... Yardıma koşan tüm Türk halkı, Sivil Toplum Kuruluşları...
Öte yandan  bir türlü organize olamayan ve yeterli sayıda çadırı bölgeye sevk etmekte geciken Kızılay, birbiriyle kavgalı olan Van valisi ve Belediye baskanları oturup nerede yanlış yaptıklarını bir düşünsünler... Ben günlerce TV başından hiç ayrılmadım. Valiyi  ekranda hiç görmedim, tanımıyorum. Nerede Erzincan depremindeki Vali Muhsin Yazıcıoğlu nerede Van valimiz!
Bu arada medyaya yansıyan, yardım eli uzatanlar bunu afişe ederek reklam yapıyorlar yorumlarına katılmıyorum. Böyle günlerde yardımlarımızı saklamayacağız ki, örnek olalım, hatta yardıma zorlayalım...
Bizler kendi işyerlerimizde hem personelimiz,  hem de misafirlerimizle birlikte kazak, kışlık bot, battaniye, uyku tulumu gibi ihtiyaçları alarak  bölgeye gönderdik.
Nişantaşı restoranları bir günlük cirolarının hatırı sayılır bir payını bölgeye bağışladılar.
KAGİDER Devrim Erol’un müthiş organizasyonu sonucu, üyelerin bağışlarıyla alınan katalitik sobaları iki gün içinde Van’a sevk ettirdi.
Ankara Barosu bir telefon üzerine evlere kadar giderek topladığı malzemeleri
Adliye Binasına getirerek avukatların, savcıların yardımlarıyla tırlara yükledi ve bölgeye gönderdi.
Bizim ülkemiz başka bir ülke.
Dünyanın hiçbir ülkesinde sanmıyorum ki böylesine bir dayanışma olsun! Dinimiz, dilimiz, ırkımız, nereden geldiğimiz hiç önemli değil.
 Biz Türkiye’yiz.
Cumhuriyetimizin 88. yaşında olduğu gibi, 188. yaşında da tek yürek, tek nefes olacağız.
Yazının Devamını Oku