Kalabalık bir arkadaş grubuyla çoluk çocuk gittiğimiz dağda, Kaya Palazzo’da kaldık. Otel çok güzel ve odaları da çok konforluydu. Türkiye’deki kış sporları ve dağ turizmi açısından bugüne kadar görülmeyen bir lüks kavramı getirmişler... Her şeyden önce büyük yatırım yapmışlar, o belli... Tabii yeni açılmış olmasının getirdiği bazı aksaklıklar vardı. Ancak bu aksaklıkların da kısa sürede giderileceğine inanıyorum. Hizmet sektöründe olduğum için, bir işletmenin tam anlamı ile oturmasının zaman aldığını çok iyi biliyorum. Bizim restoranlarda servis ve yemek kalitesi de 6 ay gibi bir sürede ancak oturuyor. Kaya Ailesi de otelciliği çok iyi bilen ve bu alanda hayli tecrübeye sahip olduğu için en yakın zamanda her şeyin dört dörtlük olacağına eminim. Kısacası, hem dağ havası hem otelin atmosferi ile 3 gün boyunca çok keyifli vakit geçirdik!
Bahar gelmeden güzellik hazırlıkları!
Kartalkaya’da buluştuğumuz ve uzun süredir görmediğim arkadaşlarımdan ‘sen takma kirpik mi taktın’ sorusunu bolca duydum. Halbuki bırakın takma kirpiği, yüzüme günlerce allık bile sürmedim. Cildim nefes alsın, dağ havası ile kendine gelsin biraz diye. Ama arkadaşlarıma sırrımı açıklayınca hepsi heyecanlandı. Ben, yaklaşık 2 aydır neuLash diye bir ürün kullanıyorum. Gece yatmadan önce kirpik diplerine sürülen bir jel aslında bu! Kirpikleri uzatıyor ve çoğaltıyor. Bir de neuveauBrow var, onu da kaşlarıma sürüyorum. Hayli seyrelmiş kaşlarım bir gürleşti, bir gürleşti sormayın. Zaten hiç alınmamış, doğal duran, gür kaşlara bayılıyorum. Gerçekten her iki üründen de mucizevi bir şekilde fayda gördüm.
Biz de Betül ile bizdeki ürünlerin bitmek üzere olduklarını fark edince, Kentpark’a Harvey Nichols’a gittik. Çünkü bu ürünler sadece Harvey Nichols’larda satılıyor. Bu arada unutmadan söyleyeyim, Betül de her iki ürünü kullanıyor ve her aynaya baktığında “Kaşlarım Kürt kızlarının kaşları gibi oldu!” diyerek seviniyor. Harvey Nichols’da dolaşırken, parfüm bölümüne bir baktık ki, Creed! Aman allahım, benim yıllardır Londra Harrods, New York Bergdorf Goodman’da gördüğüm ve bayıldığım kraliyet parfümleri orada duruyor! Hemen testerlara baktık, hepsini denedik. 19. yüzyılda İngiltere Kraliçesi Victoria için özel üretim yapan House of Creed bugün hala olağanüstü güzellikte parfümler üretiyor. Seri üretimi yapılmayan ve geleneksel yöntemlerle karıştırılan parfümleri kullanmaya kıyamaz insan. Angelina Jolie’den Donald Trump’a pek çok ünlünün kullandığı Love in White’i ve 20. yüzyılın en ilginç First Lady’si Jacqueline Kennedy Onassis’in koyu dalgalarını çağrıştıran Love in Black’i Ankara’da görmek beni çok mutlu etti! Ama benim favorim hangisi diye sorarsanız daha hala tam olarak karar veremesem de iki koku arasında kararsız kaldım: İlki Spring Flowers, 1951’de Audrey Hepburn için yaratılan enerjik ve eğlenceli bir parfüm. Bugünlerde Julia Roberts ve Naomi Campbell da kullanıyormuş. Pembe şişesine de ayrıca bayıldım. Diğerine gelince Prenses Diana için yaratılan ve Victoria Beckham’ın da vazgeçilmez kokusu olan Royal Water.
Ben de araştırınca, gördüm ki Arete Galerisi’ne sanatçının Zodyak temalı taş baskı eserleri gelmiş. Salvador Dali gibi 20.Yüzyılın deli, anarşist lakaplı sürrealist sanatçısını Ankara’da ağırlamaktan çok memnun oldum. Bu hafta okulların somestre tatile girmesiyle, ilk iş oğlanlarla sergiyi görmeye gidiyoruz. Siz de ne yapın edin, bir vakit yaratıp bu sergiyi görmeye gidin.
Orhan Pamuk’tan Kafamda Bir Tuhaflık Var!
Bu kış için heyecanla beklediğim iki kitap vardı. Bunlardan biri nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk’un kitabı “Kafamda Bir Tuhaflık Var”. Ne zaman raflarda yerini alacak bilmiyorum ama şimdiden konuşulmaya başladı. Roman daha önceki kitaplarından hayli farklıymış. Bu sefer baş kahraman beyaz Türkler’den değilmiş. Gündüzleri doğalgaz sayacı okuyan, akşamları da boza satan Mevlüt’ün hikayesi... Mevlüt eminim hepimizi farklı duygu durumlarına sürükleyecek. Hem yazarı, hem romanı hem de kendimizi ve hayatımızı bir kez daha gözden geçireceğiz.
Ama tabii bu aralar Orhan Pamuk’un kitabından daha çok merak edilen bir başka konu var ki, o da sevgilisi ressam Karolin Fişekçi. Öyle Bir Geçer Zaman ki dizisindeki Carolin’i solda sıfır bırakan yepyeni bir Karolin var medyada. Merak ediyorum, Orhan Pamuk bu durumdan ne kadar memnun? Nobel ödüllü yazarımızın en özel sırları, kendisini “Dünyada en arzu edilen ve seksi ressam” diye tanıtan bu hanımefendinin demeçleriyle ortaya döküldü. Basında hemen hemen her gün haklarında çıkan haberleri okuyorduk geçtiğimiz haftaya kadar. Neyse öğrendik ki Orhan Pamuk, ülkeyi terk-i diyar ederek Latin Amerika’ya gitmiş. Şimdi siz de aynı fikirde misiniz bilmiyorum ama acaba bu yeni roman öncesi önceden kurgulanmış ve planlanmış bir PR çalışması mıydı?
Paul Auster’dan Kış Günlüğü!
Paul Auster’ın kitabı, başarılı bir roman olmaktan öte gurur verici diyebilirim. Amerika’da henüz baskısı tamamlanmamış bu kitap için, Can Yayınları kolları erkenden sıvamış ve Amerika’dan önce buradaki baskıyı tamamlayıp, dağıtıma başlamış bile... Nasıl hoşuma gitti anlatamam. Bütün kitapları Türkçe Can Yayınları tarafından yayınlanan yazar, benim gibi tam bir New York aşığı... Amerika’dan önce bizde yayınlanan bu kitaptan bir tane New York valizime koydum bile... Eminim Amerika’daki kuzenim kitabı görünce çok şaşıracak.
Paul Auster’ın yeni kitabı Kış Günlüğü, tam bir kış kitabı. Karla kaplı bir New York’ta yazılmış. 65 yaşındaki Paul Auster’ın artık bir tür ömrünün kışına hazırlandığı bir dönemdeki hesaplaşmalarını anlatıyor. Özellikle de 2002 de kaybettiği annesine dair anıları kitapta önemli bir yer kaplamış. Son olarak da söyle diyor: “Kendine soruyorsun, daha kaç sabah kaldı? Bir kapı kapandı, bir başka kapı açıldı. Hayatının kışına girdin.” Ne kadar anlamlı değil mi? Akıcı anlatımı ve insanı sürükleyen dili kullanma becerisi ile Paul Auster unutulmaz kitaplarım listesinde baş sıraların sahibi olacak süphesiz.