Çiftçi olmak! Ama öyle buğday, domates, salatalık yetiştirmek değil. Lavanta yetiştirmeyi hayal ediyorum. 10 yıldır bu emeklilik hayaliyle yaşıyorum. Şaşırmayın hemen, anlatacağım! Küçüklüğümden beri bayılırım lavanta kokusuna. Babacığım tıraş olduktan sonra sürerdi, Rebul’un meşhur lavanta kolonyasını. Eskiden minik keselerde, dolapların içine asar, çamaşırların arasında saklardık lavantayı. İlk, Fransa’nın Provans bölgesine gittiğimde tanıştım lavanta tarlalarıyla. Sonra da bir arkadaşım beni İstanbul Kurtköy civarlarında uçsuz bucaksız bir lavanta tarlasına götürdü! Düşünebiliyor musunuz? İstanbul’un orta yerinde mor bir tarla, kokusunu siz tahmin edin. O gün, torba torba lavanta topladık. Aylarca ev lavanta koktu! O günlerde lavantayı incelemeye başladım. Anladım ki, en sert rüzgarlara dayanan, salınsa da kırılmayan, susuzluğa aldırmayan, mis kokulu bu bitki bana huzur ve mutluluk veriyor. İşte o zaman ‘lavanta yetiştirme’ hayalim başladı. Zamanla, doğal ürünler satan dünya markaları Türkiye’ye geldi ve ambalajlarından dekoruna kadar hafif bir imrenme ile baktım durdum bu minik dükkanlara.
RENGİNİ KAYBEDEN CİLTLERE
Bilenler bilir, bahsettiğim bu mis kokulu mağazaların en ünlüleri L’occitane ve Durance... Geçen hafta Nenehatun Caddesi’nden geçerken bir baktım Durance! İndim arabadan koştum içeriye. 1986 yılında Fransız çiftçi bir karı koca, doğanın getirdiği zenginliği keşfediyorlar ve yüzde 100 doğal ürünler kullanarak bu markayı yaratıyorlar. İsmini de bölgeye hayat veren Durance Irmağı’ndan alıyorlar. İstanbul ve Ankara’da çeşitli noktalarda satılıyormuş. Bu güzelim ürünleri, Türkiye’ye taşıyan Ankaralı bir iş kadını: Özlem Oktar Varoğlu. Lavanta özlü doğal ürünlerini biliyordum ama organik zeytin ağacından aydınlatıcı yüz serumunu çok methetmişlerdi, sordum varmış! Dış etkenler yüzünden rengini kaybeden ciltlerimize mucize etkisi yapıyormuş! İster misiniz, bu serumla pembe-beyaz, 18 yaşında genç bir kız cildine kavuşayım?
LAVANTA KOKULU KADINLAR
Bu arada 30’lu yıllarda İngiltere’de bir balıkçı kasabasında geçen “Lavanta Kokulu Kadınlar” filmi geldi aklıma. İsminden midir, iki kız kardeşin o sıcacık hikayesinden midir bilmem, beni çok etkilemiştir. İşin içine lavanta girince, her şey iyileşiyor sanki! Yok yok koydum kafaya, yapacağım bu lavanta işini. Çıkaracağım lavantanın yağını artık kolonya mı olur, parfüm mü o zaman karar veririm. Türkiye’nin önemli hakla ilişkiler uzmanlarından Sibel Asna’nın İzmit yaylasındaki Akmeşe’de yetiştirdiği lavantaları da duyunca nasıl özendim anlatamam. Hem kendimizi rahatlatmak hem de bu yapay kent hayatından biraz olsun sıyrılmak için yapmak lazım böyle şeyler. Haftaya görüşünceye kadar sağlıkla, doğallıkla kalın!
Detoksta yeni yöntem ayaktan yenilenme
BİR gün her şey “doğal”a dönecek bakın görün! Teknoloji de yardımcı olacak inşaallah... Son yıllarda detoks pek moda, hani şu doğal gıdalarla belli bir süre beslenip, vücudumuzu yenileneme işlemi. Yeni bir detoks uygulaması çıkmış. Siz duydunuz mu bilmiyorum, ben duyunca çok şaşırdım. Ayaktan detoks! Bir bandaj düşünün. Gece yatmadan önce, her iki ayağınıza enine olarak yapıştırıyorsunuz! Gece bembeyaz yapıştırdığınız bandaj sabah uyandığınızda eğer vücudunuzda toksin varsa simsiyah hale geliyor. Bu işlemi altı gece yaptıktan sonra ne mi oluyor? Yenileniyorsunuz! Stresinizden arınıyorsunuz. Bedensel ve ruhsal olarak kendinizi dinlenmiş hissediyorsunuz, daha zinde ve enerjik hissediyorsunuz! Abarttın Gamze demeyin, denedim ve işe yaradı. Şimdi doğallık modasının son şekli, “detox patch” adını verdikleri bandajlar. İnanın bana, denemeye değer. İşe yaradığını görünce neymiş benim ayaklarım diyeceksiniz! Gönül ister ki, her gün doğal beslenelim, doğal yaşayalım ama ne mümkün! Bu durumda ne yapacağız, doğanın nimetlerinden yaralanacağız!