Paylaş
- ‘Bugün-yarın biter’ dediğimiz salgın sürecinde neredeyse bir buçuk yılı devirdik. ‘Yerde mi gökte miyiz?’ bilemiyorum. Bize ne oldu böyle? Depresyonda mıyız?
Böyle bir durumla daha önce hiçbirimiz karşılaşmadık. Kaçabilen var mı? Yok. Kocaman bir ‘bilinmez’ içerisindeyiz ve bu bilinmez hayatlarımızı da kökünden değiştirdi. Kimimiz işsiz kaldık, kimimiz sevdiklerimizi kaybettik, isteğimiz dışında evlere kapandık, sosyalleşme damarımız kesildi. Bunca yaşanandan sonra korkmayacak, endişe duymayacak, depresyona girmeyecek de ne yapacaksınız?
KABUL EDİN, YÜZLEŞİN
- Ne yapalım, peki?
Bu salgının başlangıcını hatırlayın. Ne diyorduk? ‘Bugün-yarın biter.’ Yani ucu belli olan bir kısıtlamaya katlanmak kolaydı. Ama şimdi o tünelin sonu bir türlü görünmüyor. Bekliyoruz ama beklentilerimiz gerçekleşmiyor. Bu nedenle de neredeyse hepimiz artık kronikleşmiş bir umutsuzluk içerisindeyiz. Bayramların bayram coşkusuyla geçmediği günler bu günler. Ne yemek yapmak ne film izlemek ne kitap okumak... Yaptığımız işlerden bile keyif alamıyoruz. Karamsar konuşmak istemiyorum ama bu COVID-19 süreci insanlara ciddi anlamda endişe, kaygı (anksiyete) bozukluğu getirdi.
- Kendimize sürekli ‘Geçecek’ diye telkin veriyoruz ama olmuyor. Nasıl yeneceğiz bu depresyonu?
Endişe ve korkulara zaman zaman bedensel; örneğin, baş dönmesi, mide bulantısı, nefes almada zorlanma, el uyuşması, çarpıntı gibi yakınmalar da eşlik ediyor. Yaşamdan keyif alamayan insan ne yapar? En ufak detaylara takılmaya, sürekli düşünüp, kurmaya, sinirlenmeye, öfkelenmeye başlar. Zor biliyorum ama umudumuzu kaybetmeyeceğiz. O ya da bu şekilde kendimizi odaklanmaya, kafamızı sevdiğimiz işlerle meşgul etmeye çalışacağız. Hafif depresyonu atlamanın öncelikli şartları böyle.
KÖKLÜ YAŞAM DEĞİŞİKLİĞİ
- Orta ve ağır depresyonlar? Psikiyatrik yardım alınmalı mı?
Şu günlerde insanlar bir fıkraya gülse bile gülmenin getirdiği etki en fazla beş dakika kadar sürüyor. İki kişi bir araya gelince hemen salgından sohbet açıyor. Herkesin yüzü asık. Öncelikle endişe ve korku duyma halinin normal olduğunu kabul edeceğiz. Bununla savaşmak için profesyonel destek almaktan da çekinmeyeceğiz. Laf ile söz ile terapi ile bir yere varamıyorsanız yardım isteyin. Unutmayın bu bir köklü yaşam değişikliğidir. Çocuklarım ile 1 yıldan fazladır sadece kapıdan görüşüyoruz. Dokunma yok! Sosyalizasyon yok! Bu tarz köklü yaşam değişiklikleri kişinin omuzlarına öylesine kaldıramayacağı duygusal yükler bindirir ki depresyon ötesi durumlara sürüklenebilirler.
- Hasta olmaktan çok korkan ancak buna rağmen aşı tereddütü yaşayan bir kitle var. Bunu nasıl yorumlamak lazım?
Genellemeyelim. Toplumun yüzde 80’i aşıdan yana, sadece bir kısım aşıya inanmıyor. Bunlar da aşırı şüpheci (paranoid) karakterler. Komplo teorilerine o kadar açıklar ki kendilerine çip takılacağına, bir aşı ile kontrol edilebileceklerine inanıyorlar. Bir de ‘Bana bir şey olmaz’cılar var. Adam 180 kilometre hız ile giden trafikte, ‘Arabayı denetlerim’ diye düşünür. Ama kuvvetle muhtemel kaza yapar. İşte bu ‘bana bir şey olmaz’ mantığı en tehlikelisidir. Günün birinde yoğun bakımda nefes darlığı çekmektense evde sıkılmak iyidir. Aşımızı olacağız, kurallara uyacağız.
YALVARIYORUM BİLİME İNANIN
- ‘Aşı çekincesi’ yaratanların bazıları da aslında eğitimli kişiler, doktorlardı. Kime inanacağız?
Bu insanlar hep vardı hep de olacaklar. Ben burada halkımıza yalvarıyorum, bakın rica etmiyorum. ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.’ Ortada bilimsel veriler, kanıtlar olmadıkça hiçbir şeye inanmasınlar. ‘Şunu ye’ ya da ‘Ağzını şununla gargara yap’ gibi bilimsel temeli olmayan, kulaktan dolma laflara inanmayın. Bu işe kendini adamış, konunun uzmanlarını dinleyin. Birtakım yaygaralarla, bilimsel tabanı olmayan sözlerle ‘gaza gelmeyin.’
ETİK DEĞİL TARTIŞMASI
- Son zamanlarda psikoloji içerikli diziler ve kitaplar oldukça popüler. Ancak klinik vakaların edebi bir esere dönüştürülmüş olması ‘etik olup olmadığı’ açısından tartışma konusu. Ne dersiniz?
Bir kere, psikologlar alınmasın ama bir kişiyi önce bir psikiyatrist görmelidir. Aldığımız eğitimler farklıdır. Psikiyatrist gerektiğinde psikologdan destek alır. Bunu önce bir cebimize koyalım. Gelelim asıl sorunuza. Psikiyatrinin etik kuralları bellidir. Psikiyatrist bir tıp doktorudur ve hasta ile doktorun arasındaki her diyalog ‘gizlidir.’ Dışarı sızamaz! Doktor vefat edene kadar yükü omzunda taşır. Dolayısıyla kişiden izin alınmış olsa bile hikâyenin yayın araçları ile yayılması etik değildir.
Söyleşinin tamamını https://www.youtube.com/watch?v=8JT5lR6iTBQ adresinden izleyebilirsiniz.
Paylaş