Paylaş
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin bir açıklama yaptı ve dedi ki “Kalma yok! Türkçeden 70 altında alan takdir ya da teşekkür alamayacak.” Ne yalan söyleyeyim en iyi okullardan mezun olan çocuklarımızın, bir saniye iğneyi önce kendime batırayım, 10 yaşındaki oğlumun kendini ifade edemediği, sınırlı sayıda kelime ile cümle kurmaya çalıştığı, en basit dil bilgisi kuralını dahi bilmediği, konuştuğu gibi yazdığı bazen de hiç yazamadığını yakinen deneyimleyen bir ebeveyn olarak Türkçenin ‘baraj’ ders olarak, ‘not’ sistemine dahil edilmesine çok sevindim. “Belki” dedim “Bu işe yarar ve ‘not’ bahanesi ile anadillerini öğrenebilirler.” Haklı mıyım? Yoksa var mı bu sorunun başka bir çözümü? Sordum.
NOT İLE TEHDİT ETMEK YERİNE NEDENLERİ ARAŞTIRILMALI
Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) eski Talim Terbiye Kurulu Başkanı, eğitim bilimci Prof. Dr. Burhanettin Dönmez’i aradım önce. MEB’in yeni düzenlemesine ilişkin fikrini sordum. Sorarken de 10 yaşındaki oğlumdan, zorla kitap okuttuğumdan, Türkçeyi bir türlü sevememesinden ve hatta ODTÜ mezunu yeğenimin (üniversite sınavında ilk üç bin arasında idi) dahi yazarken ‘de-da’ ve ‘ki’ bağlaçlarını kullanamadığından örnekler verdim. Diyor ki: “Haklısınız. MEB de haklı. Yeni nesil Türkçe bilmiyor. PISA ve ABİDE sınavlarının sonuçları da gösteriyor ki öğrencilerimizin yarısından fazlasının okuduğunu anlama konusunda ciddi problemleri var. Alınan puanlar ortada. Ancak bu bahsettiğimiz bir ‘sonuç.’ Bu sonuca nasıl vardığımızı anlamak ve süreç içindeki yanlışları bir an önce düzeltmek asıl önemli olan.”
ÖĞRETMEN NİTELİĞİ DEĞİŞTİRİLMELİ
Peki, ne yapmalı? Gençleri ‘not ile tehdit’ etmek yerine süreci nasıl değiştirebiliriz? Anadilini iyi bilmeyen bir toplumun bilim, sanat ya da felsefe alanlarında varlık göstermesinin çok zor olduğunun altını özellikle çizen Prof. Dr. Dönmez önerilerini şöyle sıralıyor: “Öncelikle öğretmenlerin niteliğini geliştirmek zorundayız! Şimdi bunu okuyan öğretmenlerimiz beni sosyal medyada linç edecekler, biliyorum ama bu ve benzeri açıklamalarıma verdikleri yanıtlar, önemli bir kısmının tıpkı gençlerimiz gibi, okuduklarını anlamadıklarını gösteriyor maalesef. Nitelikli öğretmen yetiştirebilme başlı başına çok önemli bir konu. Fakat mevcut durum ve konu açısından bakıldığında MEB Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü konuyu ayrı bir başlık ile gündeme muhakkak almalı. Zira öğretmen Türkçe bilmiyor, Türkçeyi sevmiyorsa öğrencisine nasıl öğretecek, nasıl sevdirecek?”
KİTAPLAR YENİDEN YAZILMALI
“İkinci olarak, Türkçe kitaplar konusu çok önemli. Kitapların öğrencinin yaşı, gelişim özellikleri ve sınıf düzeyi dikkate alınarak yeniden hazırlanması gerekir. Bu konuda, kendi dönemimizde ‘Türkçe söz varlığı’ çalışması başlatmıştık. Amaçlarımızdan biri de öğrencilerin tüm sınıf düzeylerinde bilmeleri gereken asgari kelimeleri bilimsel metotlarla tespit etmek ve kendilerini daha doğru ifade etmeleri ve sağlıklı iletişim kurabilmeleri için kitapları bu kelimelerle yeniden yazmak idi. Ama maalesef sonraki yönetim projeyi sahiplenmedi, yarıda kaldı. Türkiye’de maalesef bakan değiştiğinde iktidar değişmiş gibi her şey sil baştan başlıyor. Demem şu ki öğretmenleri hizmet öncesinde ve hizmet içinde iyi yetiştiremezseniz, okullarımızın imkanlarını geliştirmezseniz, kitaplarda öğrencinin anlayacağı, kelime hazinesini geliştirebileceği bir dil kullanmazsanız, projeleri sürdürmezseniz sadece ‘not’ barajı koymakla bir şeyleri düzeltemezsiniz.Bu, kendimizi kandırmaktan başka bir şey olmayacaktır. Ez cümle, süreci değiştirmeden sonucu değiştirmek mümkün değildir.”
TÜRKÇEDEN ‘TAM’ PUAN ALAN ÇOCUKLAR BİLE TÜRKÇE BİLMİYOR
Hürriyet Gazetesi Eğitim Servisi Müdürü ve Demirören Medya Eğitim Projeleri Grup Direktörü Nuran Çakmakçı ile bu konuyu sıklıkla konuşur, “Veli olarak ne yapmalıyım?” diye akıl alırım kendisinden. Aynı soru ile bu kez sizin için aradım. Diyor ki: “Sadece ilkokul- ortaokul- lise değil bugün üniversite sınavını tam puan ile; Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ, Hacettepe’yi kazanan çocuklarımızın dahi Türkçe ile büyük bir sıkıntısı var. Türkçeden ‘tam’ puan almaları Türkçelerinin iyi olduğu anlamına gelmiyor. Neden? Çünkü öğrenmiyor, ezberliyorlar. Çıkacak sorulara göre sınava hazırlanıyorlar. MEB sistemi değiştirdi, yeni nesil; okuduğunu anlama sorularına yöneldi ama bu kez de ‘Hızlı Okuma’ diye bir şey icat edildi.”
TÜRKÇEYİ SEVDİRMELİYİZ
“Öğretmen, ‘Şu kitabı oku’ diyor, mesela. Çocuk kitap yerine 20-30 sayfalık özeti okuyor internetten. Yani bizim eğitimden önce çocuklara Türkçeyi sevdirecek bir yol bulmamız gerekiyor. Çünkü insan ne sevmediği şeyi yapmak ne de korumak ister. Bu noktada MEB’in tespiti yerinde ama bize fazlası lazım. Eğitimciler ve velilerin de bilinçlenmesine katkı koyacak projelerle Türkçeyi sevdirmeliyiz.”
İNGİLİZCE ‘STATÜ’ GÖSTERGESİ
Bu kez Çakmakçı soruyor bana: “Sence bu durum sadece çocuklarımız ya da eğitimcilerin suçu mu?” Elbette hayır. Ebeveynler olarak biraz biz biraz da içinde bulunduğumuz çağın suçu. “Doğru” diyor, benim bıraktığım yerden şöyle devam ediyor: “Bu çocukların teknolojinin içine doğduğunu göz ardı ediyoruz. Hepsi, ‘dokunmatik.’ Kâğıtla, kalemle ilişkileri az. Sosyal medya etkisi fazla. ‘Ne haber?’ yerine ‘Nbr’, ‘Selam’ yerine ‘Slm’ yazıyorlar. Hızlı olmak gibi bir dertleri var. Ayrıca İngilizce daha ‘cool.’ Yabancı dil bilmenin, iki kelime arasına bir kelime İngilizce sıkıştırmanın toplum içerisinde kendilerine bir statü sağladığını, ‘sıradan’ olmadıklarını düşünüyor, Türkçeyi küçümsüyorlar. Türkçenin zenginliklerinden habersizler. Oysa Türkçenin ne kadar eski ne kadar matematiksel ne kadar sağlam bir dil olduğunu evde de anlatmak şart.”
Paylaş