Şatafatlı hayatları atarlı videolarıyla ‘fenomen’ gerçeği

Şarkıcı deseniz değiller. Oyuncu deseniz o da değil! Üreten insanlar olmadıkları gibi belirli bir meslekleri de yok. Gelin görün ki atarlı videoları, şatafatlı hayatlarıyla milyonlarca takipçileri var. Çıktığı sahnede ağza alınmayacak küfürler eden Murat Övüç, uçaktaki ahlaksız paylaşımıyla gündem olan Kerimcan Durmaz gibi fenomenler nereden çıktı? Dahası biz neden onlara böylesi büyük bir paye veriyoruz? İşte yanıtları...

Haberin Devamı

ESAS PROBLEM FENOMENLERİ TAKİP EDENLERDE

KLİNİK psikolog ve aynı zamanda Yeşilay Genel Başkanvekili de olan Dr. Mehmet Dinç’e “Kim bu fenomenler?” diye soruyorum. Şöyle örneklendiriyor: “Bir alışveriş merkezinde, yüzlerce kişinin arasında bir anda bağırırsanız herkes size bakar. Bir daha bağırsanız yine bakarlar. Bir kez daha bağırsanız bir daha bakarlar. Ancak dördüncüye bağırdığınızda deli muamelesi yapıp bakmayı keserler. Sosyal medya da böyle bir âlem. Bu  âlemde en absürt davranışı yapanlar, en absürt sözü söyleyenler bir şekilde dikkat çekiyorlar. İnsanlar 1-2 bakacaklar ama sonra bakmayacaklar. O nedenle fenomenler hep değişiyor ve değişecek. Yok olmaya mahkûmlar çünkü ürettikleri bir şey yok.”

FENOMENLER ASLINDA MAĞDUR

Dr. Dinç, son yıllarda art arda çıkan fenomenlerin ilk başta dikkat çektiğini ancak sonrasında o dikkati kaybetmemek için dillerini ‘ahlaksızlığa’ evirdiklerini söylüyor. Dinç “Çünkü bir noktada tıkanıyorlar. Üretemedikleri ancak ilginin devam etmesini istedikleri için buna yöneliyorlar. Aslında asıl mağdur fenomenler. Çünkü bir şekilde şöhrete, üne kapılmışlar. En absürt halleriyle kişiliklerini pazarlamaktan memnunlar. Burada esas problem, onları takip edip alkışlayan insanlar! Kafamı dağıtmak istiyorum’ ya da ‘Komikler’ diyerek onları takip eden kişilerin kendilerine saygısı yok bence! Bu tarz materyaller sadece zaman öldürmek için takip edilmemeli” diyor.

Haberin Devamı

Şatafatlı hayatları atarlı videolarıyla ‘fenomen’ gerçeği

‘DİJİTAL MAHİR’ İLE BAŞLAYAN YOL

Sosyal medyanın hayatımıza nispeten yeni girdiğini, dolayısıyla nasıl kullanılması gerektiği konusunda bilincin yeni yeni oluşmaya başladığını belirten Dr. Dinç 1997-98 yıllarına dönerek örnekliyor: “Hatırlayın, internet hayatımıza ilk girdiğinde, topluma ilk tanıtımı ‘Dijital Mahir’ üzerinden yapıldı. ‘Hiçbir marifeti olmayan bu Mahir’ bizlere ‘İnternete girersin, tipin iyi olmasa bile dünyanın her yerinden kız tavlarsın’ mesajı verdi. İkinci tanıtım ise e-ticaret üzerinden yapıldı ki bu da ‘Çok para kazanmak mümkün’ mesajıyla verildi. Böylelikle toplumun ilk kodlarına bu 2 temel unsur kazındı.”

Haberin Devamı

YETİŞKİNLER SINIFTA KALDI

Dr. Dinç şöyle devam ediyor: “Bugün bile gençlere ve çocuklara verilen mesaj dijital teknolojilerin faydalı ve verimli kullanılması üzerine değil. Oysa ilk dikkat etmemiz gereken çocuklara bu kültürün doğru aşılanması olmalı. Şunu da söyleyeyim: Dijital teknoloji deyince akla ilk gelen hep çocuklar ve gençler oluyor ama maalesef yetişkinler de çok ciddi sınıfta kaldı. Başarılı rol modelleri olamadılar. Çözümü toplum olarak el ele verilmesi, dijital okuryazarlık bilincine ulaşılmasında görüyorum.”

BASKILADIĞIMIZ YANLARIMIZ VÜCUT BULDU

YAŞAM koçu Merva Onur’a göre ise hayatlarında çeşitli travmalar yaşayıp bir şekilde özgürleşen bu fenomenlerin kendi hakikatlerini hiçbir çekince olmadan ortaya koyması aile, iş ve toplum baskısından dolayı gerçekte yapmak istediklerini yapamayan, başaramayan birçok kişiye içsel bir rahatlama sunuyor. Onur “Hareketlerini sınırlamakta beis görmeyen fenomenlerin birçok takipçisi hayatlarının bir yerinde baskıya uğramış kişilikler. Kişi baskı nedeniyle yapamadığı, söyleyemediği ya da beceremediklerini bir başkasının yapıyor olmasını izlemekten haz duyar. Tüm yaptırımlardan sıyrılan fenomenlerin bu kadar izlenmesinin sırrı onlar aracılığıyla vücut buluyor olmamız” diyor.

Haberin Devamı

BASKICI DEĞİL GÖZLEMCİ OLUN

Onur’un ebeveynlere bir de tavsiyesi var: “Anne-baba ile doğru bir etkileşim varsa çocuk izlediği şeyden sanıldığı kadar çok etkilenmez. O nedenle yasaklayıcı, baskıcı olmak yerine güven ortamı yaratın, diyalog kurun ve takibi de bırakmayın.”

ANTİK YUNAN’DAN BU YANA AYNI

YEDİTEPE Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Billur Ülger: “İlginçtir ki bizim bugün konuştuğumuz bu ‘influencer’ etkisi ikna ve ‘güzel konuşma’ yetisinin sanat olarak ele alındığı antik Yunan düşüncesinden başlar, Alman düşünür Max Weber’in karizmatik lideri belli bir konudaki uzmanlığı ile kendini gösteren kişi değil, kendisinde olağan dışı nitelikler bulunduğuna inanılan kişi olarak tanımlamasına kadar uzanır. Weber’ci çerçeveden bakarsak, toplumların ekonomik veya siyasi açılardan yaşadıkları sıkıntılı dönemler bu tarz kişilerin ortaya çıkması açısından elverişli zamanlardır.

Haberin Devamı

REKLAM VE PAZARLAMA

Şimdi bu gerçeği salgınların, geçim sıkıntısı ve yarınlardan emin olamama halinin yoğun yaşandığı günümüz dahilinde bir düşünün. Hitap ettiği kitlenin seçim ve beğenilerini asla yargılamayan, aksine onların dilinden konuşan hatta konuşurken kendi seçimlerini, beğenilerini dayatan ama bu seçim ve beğenilerin kendisine aitliği de sorunlu olan bu kişilerin ortaya çıkmış olması hiç de garip değil. Ayrıca bu fenomenlerin temel motivasyonu sadece çevrimiçi ortamda fark edilmek ya da kendini göstermek değil; reklam, pazarlama ve halkla ilişkiler dünyasının yüzü olarak belli bir ürün veya markanın tutundurma süreçlerinde yer almaktır da. Dünyada iletişim var olduğu sürece etkilemek, ikna etmek, yönlendirmek de varlığını sürdürecektir. Sadece aktörler ve araçlar değişecektir.”

 

Yazarın Tüm Yazıları