Paylaş
Bayramda dört günlük Almanya tatilimin nasıl olup da Türkiye’de yapabileceğim bir tatilden daha ucuza mal olduğunu düşünürken, gazeteci Ersoy Özdem’in “Bir adet kurabiye 110 lira” paylaşımını gördüm. Yeri gelmişken karşı tarafın savunması da ilginç. “O” kurabiye unsuz ve fıstıklıymış... Maliyetler fenaymış... Tarihi bir fırınmış... Neyse. Konuyu yazıya taşıdım ve şu soruyu sordum: “Avrupa’dan pahalı nasıl olduk?” Gördüm ki fiyatları algılayamayan sadece ben değilim. Binlerce kişi sosyal medyada benzer örnekler vererek, restoran ve kafelerin yüzde 200’lere varan zam yapmasına isyan etmiş ve etmekte. O kişilerden biri de ekonomist İris Cibre idi. Geçtiğimiz gün yaptığı, “küçülmüş porsiyon, kalitesi düşmüş yiyecek ve içecek sunan fahiş fiyatlı restoran ve kafelere boykot” çağrısı binlerce insana ulaşmış durumda. Boykot bu hafta sonu, 20-21 Nisan’da. Peki nereden çıktı bu boykot? Esnaf ne diyor? İşte yanıtı...
BELEDİYELER DENETLESİN
Tüketiciler Derneği (TÜDER) Genel Başkanı Levent Küçük: “Perakende satışlarda fiyat etiketleri ve fiyat listeleri, tüketicilerin fiyat mukayesesi yapmalarını sağlamak açısından büyük önem taşımaktadır. Ancak organize perakende işletmeler ile kurumsal firmalar dışında birçok işletme fiyatların sürekli arttığını gerekçe göstererek, fiyat etiketi koymaktan imtina ediyor. Yerelleşme ve siyasi kaygılar nedeniyle, esnaf ve ticaret kesimi ile karşı karşıya gelmek istemeyen belediyelerin denetimlerinin yetersizliği de bunda etkili olmaktadır. Dolayısıyla yerel seçimler sonrası göreve başlayan Belediye Başkanları ve yönetimlere çağrımız; tüketicilerin ekonomik çıkarlarının korunması ve şehirlerinin daha yaşanabilir hale gelmesi amacıyla, fiyat etiketi yönetmeliği ile belirlenen esasları uygulamalıdır. Bunu sağlamak amacıyla, meslek odaları ve STK’lar ile iş birliği yapılarak, öncelikle ticaret ve esnaf kesimini bilgilendirici ve uyarıcı broşürler, yazılar dağıtılması, eğitimler gerçekleştirilmesi de yerinde olacaktır.”
SEKTÖRDEN İTİRAF
BOYKOTTA HAKLILAR
Türkiye’nin en büyük restoran derneği olan Tüm Restoranlar ve Turizmciler Derneği (TÜRES) Başkanı Ramazan Bingöl’e “Boykot hakkında ne düşünüyorsunuz” diye sordum. Diyor ki: “Bizim sektörün beni linç edeceğini biliyorum ama vatandaş boykot etmekte haklı mı? Haklı. Ben de katılıyorum, pahalı. Geçen hafta Bakü’deydim. Baktım oradaki fiyatlara. Türkiye’de aynı hizmet daha pahalı. Turistler de bu durumdan çok şikâyetçi. Bu gidişle turizm bitecek! İçimizde yanlışı olan, fırsatçılar var mı? Var. Enflasyonu artıran bir numaralı faktör maalesef hizmet sektörü. Bunlar hep kabulüm ama bir yandan da bizim de haklı olduğumuz noktalar var. Tüm bu durumun tek sorumlusu lokantacılar da değil. Et, süt, enerji fiyatları, işçilik, kıdem tazminatları, vergiler, kiralar... Dolayısıyla Ankara’ya geldim. Bazı bakan ve milletvekillerimizle konuşacağım, ne yapabiliriz diye. Yoksa sürdürülebilir bir durum değil bu. Hem vatandaşı hem esnafı memnun edecek bir formül bulmalıyız.”
NASIL BAŞLADI
AYNI TABAK DOLAR KURUNU BİLE SOLLADI
Boykot çağrısı yapan ekonomist İris Cibre’yi “Neden?” sorusu ile aradım. Enflasyondan hızlı artan etiketlere karşı aslında ocak ayında bir boykot çağrısı yaptığını ancak o zaman bu çağrının yerini bulmadığını söylüyor ve diyor ki: “Geçtiğimiz akşam tekrar bu çağrıyı yapmamın sebebi ise ödediğim fahiş hesaptı. Her zaman gittiğim bir kafe var. 10 ay önce bir tabak somon, yanında da kahveye 345 lira verdim. 10 ay önceki kur ile 15 dolar. Geçen akşam yine aynı siparişi verdim. Bu kez 880 lira ödedim, 27 dolar. Böyle bir enflasyon yok bu ülkede. Sosyal medyadaki “kurabiye” yorumları vardı, senin haber vardı, başka örnekler vardı. Çok kızdım ve çağrı yapmaya karar verdim. Artık tüketici olarak gerçek bir tepki vermemiz gerekiyordu çünkü. Boykot afişini kendi bilgisayarımda hazırladım. Zaten o kadar çok tepki vardı ki bir anda elden ele yayıldı sosyal medyada. Yetişemiyorum, büyük ilgi var. Umuyorum pratikte de sosyal medyadaki kadar başarılı oluruz.”
‘MALİYET’ SEBEBİ NE KADAR GERÇEKÇİ
Konuştuğum bazı restoran ve kafe sahiplerinin kurduğu cümleler hep benzer: “Kirası, elektriği, suyu, sigortası... Maliyetler fazla” ya da “Önümüzü göremiyoruz, kendi zammımızı yapmak zorundayız.” “Ekonomist şapkasıyla konuşursanız bu mazeretler ne kadar gerçekçi?” soruma İris Cibre’nin yanıtı şöyle: “Negatif faiz politikalarının uygulandığı dönemde evet sadece esnaf değil herkes için önünü görmek zordu. O dönem seçime odaklı, büyüme politikaları uygulanmaktaydı, dış yatırım bankaları tahmin yapmayı bırakmıştı. Dolayısıyla o dönem fiyat artışlarını anormal bulmuyordum. Ama bugün durum farklı. Enflasyon şu an yüksek. Ancak uygulanan yeni politikalarla ve pek tabii global konjonktür de yardım ederse, ki şu an savaş durumu sönümlendiği için petrol fiyatlarının dolar bazında gerilediğini görüyoruz, bu yılın ikinci yarısında enflasyonun aylık bazda yavaşlamaya başlayacağını düşünüyorum. Hem yurtiçi hem yurtdışı bankalarının hem de Merkez Bankası’nın yıl sonu enflasyon beklentisinin yavaş yavaş birbiriyle paralel gelmeye başladığını görmeye başladık.”
ÖNGÖREMİYORUZ DİYE BİR ŞEY YOK
“Yani o “öngörülemez” dönem geçti! Geride kaldı. Dolayısıyla böyle bir bahaneyi kabul etmiyorum. Zamlar belli; bir yıllık mazot fiyat artışı yüzde 106, kur artışı yüzde 60. En yüksek enflasyonu ENAG açıklar, yüzde 122. İTO’nunki yüzde 77. Kısacası yüzde 180-200’lük restoran- kafe zammını kimse kusura bakmasın hiçbir veri hiçbir tablo açıklamıyor.
DERNEKLER EL ATSIN
Devlet sürekli denetim yapsın, deniyor. Ama bu bir çözüm değil. Çünkü devlet kime ve neye göre maliyet hesabı yapacak da fiyat belirleyecek. Bağdat Caddesi’ndeki bir işletmenin maliyeti ile Şişli’deki aynı olamaz. Oysa kafe ve restoran işletmelerinin dernekleri var, federasyonları var. Elbette beş parmağın beşi de bir değil ama fırsatçılık yapan işletmeleri belirlemeleri ve etik çalışma sağlanması şart.”
SOSYAL MEDYA DA İSYANDA
* Mühendisyen: Yarım ekmek tavuk döner 200 lira olmaz. Bir tabak mercimek çorbası 200 lira olmaz. Bunun adı enflasyon değil, fırsatçılık!
* Realist Aydın: Dün gece 3 porsiyon Adana Kebaba 1100 lira verdim. Hakikatten yuh!
* Gül Yörük: 100 gram Türk kahvesinden 14 fincan kahve çıkıyor. En iyisinin 100 gramı 42 lira. Bir fincanın maliyeti 3 lira, üstüne işçilik, kira, masraf, vergiler... Ne koyarsan koy! Bir fincan kahveyi 80 liraya satamazsın!
* Ahmed Sayım: Diyorlar ki: “paran yoksa sen de dışarı çıkma.” Hiç mi nefes almayalım? Eşimiz ile evladımız ile bir ince belli çay da mı içmeyelim. Bardağı olmuş 60 lira. Yazıktır!
* Elif Pekmezci: Geçen Eminönü’nde güya “tarihi” bir tatlıcıda bir incirli muhallebi, bir sütlaç ve iki çaya 520 lira ödedik. Sanık sizin!
Paylaş