Paylaş
Prof. Görür, böyle kritik depremler sonrasında ilk gün biraz bekler, verileri görmek ve üzerinde çalışmak için genelde gazetecilerle konuşmaz. Bu kez bir istisna yaptı ve beni kırmadı. Malatya depremi sonrası ilk röportajını bana verdi, beraber depremin röntgenini çektik. Diyor ki: “Bu deprem öyle anlatıldığı gibi Malatya Fayı değil Doğu Anadolu Fayı üzerindeydi. 2020 Elâzığ ile 2023 yılı 6 Şubat Kahramanmaraş depremleri sonrası açığa çıkan enerji ile tetiklendi. Korkmayın! Sadece Bingöl-Karlıova hariç o fay üzerinde afet yaratabilecek büyüklükte bir deprem olmaz artık, ancak binanız hasarlı ya da zarar gördüyse evlere girmeyin!”
BİNGÖL-KARLIOVA’YA DİKKAT
“5.9 büyüklüğünde depremi tetikleyen Malatya mı Doğu Anadolu mu yoksa bilmediğimiz yeni bir fay mı?” soruma Prof. Dr. Naci Görür şu yanıtı veriyor: “Elâzığ ile Malatya arasından gelen oradan Maraş’a uzanan Bingöl Karlıova’dan Hatay’a kadar devam eden fay, Doğu Anadolu fayıdır. Ölü Denize uzanan kısmını da sayarsan, 600 kilometre uzunluğunda, Anadolu ve güneyde de Afrika levhası arasında kalan ‘levha sınırı fayı’ bu. 14.6 milyon yıl önce çalışmaya başlamış, evveli depremleri üretmiş, ezeli depremleri de üretecek olandır. Malatya fayı ise Malatya’nın batısındadır. Bambaşka bir fay o. 5.9 büyüklüğündeki depremin Malatya fayı ya da başka bir o fay ile alakası yoktur!”
2020’DE ELAZIĞ’DAN KIRILDI
O zaman neyle alakası var? Sosyal medya hesabından Malatya depreminin bir enerji transferi sonucu olduğunu yazdı Prof. Dr. Naci Görür. Ne demek enerji transferi? Fayı hareket ettirip, 5.9 gibi Türkiye açısından yıkım yaratabilecek büyüklükte bir enerji nasıl oldu da açığa çıktı? Diyor ki: “Doğu Anadolu fayı 2020’de Elazığ’dan kırıldı. 6.8 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi, ki o zaman Maraş’a dikkat edilmesi gerektiğini söylemiştim. Çünkü biliyoruz ki doğru atımlı dediğimiz bu faylar bir kez kırıldı mı enerjisini sağ ve sol olmak üzere, henüz kırılmamış olan yanlarına doğru transfer ederler. Elazığ’ın ardından 3 yıl sonra 7.7 büyüklüğünde Maraş depremlerini yaşadık. İşte bunun bir sebebi de enerji transferiydi. Enerjinin transfer edilmesi bir fayın deprem üretme zamanını öne çekebilir. Şöyle düşün; fayın bir ucu (Malatya- Maraş örneğin) yüz yıllardır enerji üretiyor, deprem olmaya hazır bir birikim var. Diğer ucu (Elâzığ) kırılınca ne oluyor, orada açığa çıkan enerji henüz kırılmayan tarafın (yani Maraş ve Malatya’nın) üzerine biniyor. Bu kadar yükü kaldıramayan fay da bırakıveriyor kendini.
BARDAĞI TAŞIRAN SON DAMLA
Biz buna ‘bardağı taşıran son damla’ diyoruz. 2020 ve 2023’te 2 farklı büyük depremle bardak doldu, taştı. Bu fayda büyük bir enerji boşaldı. Haklı olarak soruyorsun, ‘E, bu deprem nereden çıktı o zaman?’ Enerji boşaldı ama yok olmadı. Bir kısmı Malatya- Elâzığ, bir kısmı Hatay yönlü dağıldı. Ancak bu enerji daha önce büyük 2 deprem yarattığı yani artık yorulduğu için bu kez öyle büyük bir deprem yaratamadı, 5.9 ile sınırlı kaldı. Bu enerji transferi önümüzdeki günlerde de devam eder. Ancak korkmayın! Dediğim gibi ‘büyük’ bir enerji yok! Dolayısıyla Doğu Anadolu Fayı artık büyük depremler üretmez, 5-6 büyüklüğünde depremlerle sınırlı kalır.”
BU DEPREMİ ‘UCUZ’ ATLATTIK YA SONRASI
Hem Malatya ve civarında yaşayanlara hem de genel olarak bizlere bir uyarınız var mı soruma yanıtı ise net hocanın: “İlk depremler ya da bu depremde zarar gören ya da örselenmiş binalardan herkes uzak dursun. Ayrıca depremlerden “sağ” çıkmanın anahtarını istiyor musun? İyi dinle!”
SİLKELENİP AYAĞA KALKMAMIZ LAZIM
“Bizim coğrafyamızda levha sınırları vardır. Arap, Anadolu, Afrika, Avrasya Levhaları. Levha sınırları deprem üreten faylardır. Doğu Anadolu Fayını biliyorsun, Kuzey Anadolu Fayı- Avrasya ile Anadolu arasında deprem üretir. Helen- Kıbrıs yayı, Anadolu ve Afrika arasında deprem üretir. Bu sınırlar ise sonradan konmadı buraya. Biz, bu levha sınırları üstüne yerleşimler koyduk. Adına da vatan dedik! Yanı sıra levhaların kendisi de kendi içlerinde faylarla dilimlenmiştir. Bunlar da deprem üretir. Bu ne demek? Türkiye, bir deprem ülkesidir. 60 yıldır her yerde söylüyorum. Ancak bana ısrarla, ‘nerede olacak?’, ‘ne zaman olacak?’, kaç büyüklüğünde olacak?’ diye sormaktan bıkmadınız. Bunları unutun artık! Tek gerçek deprem ülkesi olduğumuz. Bugün değilse yarın, yarın değilse seneye... Ama mutlaka olacak. Bundan kurtuluşun tek anahtarı var: Bilim ve teknoloji toplumlarının da yaptığı gibi deprem dirençli kentler yaratmak. Halk olarak yöneticilerden bunu talep etmeli, ısrarcı olmalısınız. Çoluk çocuğunuzun ölmesini istemiyorsanız, gerekirse ‘oy’ kartınızı kullanarak... ‘Sesimizi duymayana oy yok’ deyin. Yöneticilere de sözüm var. Depreme hazırlanmak demek sadece kentsel dönüşüm yapmak demek değildir. Depremden hepimiz korkuyoruz ama korkmak çare değil, silkelenip ayağa kalkmak lazım.”
Paylaş