Paylaş
KADININ KİŞİSEL MALI NİTELİĞİNDEDİR
Avukat Ayşegül Mermer, ‘Boşanırken altınlar kimde kalır?’ sorusunun cevabına yönelik kesin bir kanun hükmü olmadığını ve bu konuda verilen Yargıtay içtihatları dikkate alınarak hüküm kurulmasının mümkün olduğunu söylüyor. Mermer, “Yargıtay’ın bu konuda verdiği son kararlara göre sorunun yanıtı; takının kime takıldığı ve takılan altının türüne göre değişiklik gösterebiliyor” diyor.
KİME NE TAKILDIĞINA GÖRE
Peki, nasıl? Şöyle özetliyor:
Kadına takılanlar: Düğünde kadına takılmış olan para, altın dahil her türlü ziynet eşyasının (çeyrek altın, altın küpe, kolye seti, bilezik, pırlanta, elmas gibi) kadına ait olduğu kabul edilir.
Taraflarca farklı bir anlaşma yapılmadıkça veya yerel âdetlere göre farklı bir düzenleme olmadıkça tüm bu takılar kadına bağışlanmış sayılır, onun kişisel malı niteliğindedir. Altın/takı ya da paranın ailenin gereksinmeleri-borçları için harcanmış olması, bunların aynen iadesi veya bedelini ödeme yükümlülüğünden erkek tarafını kurtarmaz.”
Erkeğe takılanlar: Kural olarak, ‘Kime takıldı ise takı ona aittir’. Ancak erkeğe takılan altın ve benzeri ziynetlerden kadına özgü olanlar (küpe, kolye, bilezik gibi) yine kadına ait olacaktır. Yani erkeğe takılan tam-çeyrek-gram altın ve/veya para kadına özgü nitelik taşımadığı için erkeğe ait olabilir. Bilezik erkek tarafından, erkeğe takılmış olsa dahi kadına ait sayılır.
Keseye-sandığa atılanlar: Altınların paylaşımı çiftler arasında yarı yarıya olabilir.”
HEDİYE GERİ İSTENEMEZ
“Tarafların evlilik içerisinde birbirlerine hediye olarak verdiği altın, elmas, pırlanta, saat gibi takı ve hediyeler ise bağışlanmış sayılır. Geri istenmez. Hadise ve Mehmet Dinçerler özelinde ise Hadise’nin maddi manevi tazminat isteme hakkı var ama o bir talepte bulunmuyorken, Mehmet Dinçerler’in evlilik teklifinde taktığı yüzükle düğünde takılanları istemesi hakikaten son derece rahatsız edici. Belli ki bu, baştan iflas etmiş bir evlilik.”
TAKILAR MEHİR NİTELİĞİNDE OLABİLİR
Peki, İslam hukuku ne diyor? AKABE Vakfı Müdürü, yazar Feyzullah Akyol, kadının evlilikle beraber ‘mehir’e de hak kazandığını hatırlatarak, “Nisa Suresi’nin 4. ayeti, ‘Kadınlarınıza, mehirini bir karşılık beklemeden verin’ diye emreder. Mehir, kadının öz malıdır. Haktır. Kadın razı olmadıkça kocasının onda tasarruf hakkı yoktur. Ancak kadın isterse bölüşülebilir ya da bir iş için kullanılabilir. Düğünde takılanlar ve kadına verilen hediyelerin tümü de mehir çerçevesinde değerlendirilmelidir. Çünkü evlenmenin bir sembolik değeri de zaten karşı tarafa hediye vermektir. Dolayısı ile düğün takıları da ‘hediye’ olduğu için mehir statüsünde denilebilir. Erkek boşanmak istiyorsa hediyeleri geri istemez. Kadın boşanmak istiyorsa hediyeleri iade etmelidir. Ama unutmamak gerekir ki tüm bunlar o dönem için geçerli idi. Kuran hüküm değil, ilkeler kitabıdır. İndiği dönemdeki sosyal hayat ile bugünki yapı farklı. Bugün medeni hukukla İslam hukukunun ortaya koyduklarının, günümüz koşullarına göre yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyorum” diyor.
YARGITAY HUKUK KURULU DEVREDE
Yargıtay Hukuk Kurulu daha 2 hafta önce ‘emsal’ bir karara imza attı. İsimleri açıklanmayan bir çift, boşanmak için aile mahkemesine başvurdu ve davacı kadın; düğünde takılan ve eşinde kalan 200 adet çeyrek altın, 6 adet tam altın, 3 adet yarım altın, 19 adet 20’şer gram 22 ayar altın bilezik ile 1 adet 14 ayar 13 gram altın bileziğin kendisine iade etmesini talep etti.
DAMAT ‘BENİM’ DEDİ
Davalı damat ise talep edilen miktarda ziynet eşyası olmadığını ve zaten örf ve adetlere göre düğünde takılan tüm takıların erkek tarafına ait olduğunu savundu. Aile Mahkemesi damat lehine kısmi karar alınca, kadın davacı temyize gitti. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi ise davayı yeniden görülmek üzere Aile Mahkemesi’ne geri gönderdi. Ancak mahkeme yeniden gördüğü davada aldığı ilk kararda direnince bu kez Yargıtay Hukuk Genel Kurulu devreye girdi.
ÖRF VE ADETLERE GÖRE
Yargılama sonrası oyçokluğu ile alınan kararda; ‘Düğün sırasında takılan ziynet eşyası ve paralar kim tarafından, hangi eşe takılırsa takılsın, aksine bir anlaşma ya da örf-âdet olmadığı takdirde kadına bağışlanmış sayılır ve kadının kişisel malı kabul edilir’ dendi. Yasal mevzuatta, bu konuda yazılı bir hüküm bulunmadığına atıf yapılarak örf ve âdet hukuku uygulandığı da hatırlatıldı.
Paylaş