Paylaş
FIFA da ilgili makamları sporda şiddetin önlenmesi konusunda göreve davet etti. Ne yalan söyleyeyim ortalama bir futbol seyircisi olarak benim bu konuda pek umudum yok!
Her defasında sporun centilmenlik olduğunun altını çiziyor, bir yazı hazırlayacaksam da düsturumu dostluk, kardeşlikten yana koyuyorum. Gelin görün ki daha 3 ay önce saha içinde hakem yumruklandı bu ülkede hem de bir kulüp başkanı tarafından.
Geçen yıl Göztepe-Altay maçında bir taraftar atılan meşale yüzünden ölümden döndü. Demem şu ki kanunda sporda şiddete dair önemli yaptırımlar var ancak maçların ya da derbilerin isimleri değişiyor ama şiddetin önüne geçilemiyor. Taraftarın ateşi söndürülemiyor!
Peki neden? Bu sorunun peşine düştüm.
ŞİDDET SARMALINI KÖRÜKLEYECEK KIŞKIRTICI AÇIKLAMALAR YAPILMAMALI
Bir dönem Türk A Milli Futbol Takımı ve Galatasaray’ın psikolojik danışmanlığını da yapan psikolog Prof. Dr. Acar Baltaş’ı aradım. Soruma soru ile karşılık veriyor: “Kadın cinayetlerini, keşke yeterli gelse ve durdursa ama, verilen ağır cezalar durdurabiliyor mu?” Haklı, maalesef bu tek başına yeterli olmadı, anlayış değişmedikçe de olmayacak gibi. “O zaman” diyor, “Cezanın sınırlı etkisi var.” Şöyle sürdürüyor: “Futboldaki şiddeti de sadece cezaların durdurması beklenemez. Bu şiddetin sarmal halinde devam etmemesi için yapılması gereken önemli bir işte yöneticilerin, hocaların kışkırtıcı açıklamalardan kaçınmasıdır. Kulüp başkanları, yöneticiler ve de futbolcular, maçtan önce ve sonra, süreklilik arz edecek şekilde olumlu mesajlar vermeli. Aksi taktirde taraftar, ‘Bak! Zaten başkan da bizim takımın kurban olduğunu söyledi’ yaklaşımı içine giriyor ve dozu artırmaktan çekinmiyor. Trabzon- Fenerbahçe özelinde söylemiyorum bunu. Son zamanlarda verilen mesajların dozu çok yüksek. Ayrıca kulüp başkanları, hocalar kendi başarısızlıklarını örtmek için en ufak bir durumda ve sürekli olarak rakip takımı, hakemi ya da federasyonu suçluyor. Bunun kimseye faydası yok. Oysa dostluk mesajları verilse, hatta rakip takım yöneticileri birbirlerinin formasını giyse, ortam yumuşar ve taraftara da bir mesaj verilmiş olur. Ayrıca ağır cezalar verilecekse bu cezalar sadece kulübe değil bireylere de uygulanmalıdır. Çünkü mesele sadece kulüp ya da bir şehir değil, taraftarın kendi içinde yaşadığı hayal kırıklıkları da... Statta her sosyo- ekonomik seviyeden insan var ve hayal kırıklarının karşısında da hedefsiz öfkeleri... O öfkenin bedelinin takımı ve kişisel hayatına mal olabileceğini bilmeli taraftar.”
SADECE TARAFTAR DEĞİL TARAFTARI ‘GAZA’ GETİRENLER DE HATALI
İzmir Bakırçay Üniversitesi Sosyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve spor yazarı Prof. Dr. Ahmet Talimciler, Trabzonspor- Fenerbahçe maçında taraftarlardan bir kısmının daha başlama vuruşu ile sahaya bir şeyler fırlatmaya başladığına dikkat çekerek, “Bu da demek oluyor ki oraya zaten maç izlemeye gelmemişler. Kendilerini tatmin etmek, öfkelerini rakip takım ve taraftarlarına yöneltmek, kışkırtmak ve onlara fiziki bir zarar vermek adına gelmişler. Bu, hemen hemen her maçta aynı. Böyle öfkeli bir taraftar grubu var ve yaptıklarının takımlarına zarar verdiğinin farkında bile değiller. Taraftar gözü ile bakalım! Kendi takımları öndeyken, maçı soğutmak için zaman zaman sahaya bir şeyler fırlatıp, maçı durdurdukları olur. Burada hem mağlupsun hem maçı soğutuyorsun. Yetmiyor! Sahaya iniyorsun. Bu saçmalıkların futbolla izahı yok. Çözümü ne dersen de sadece cezaların artırılması yeterli olmaz derim. Futbol ile kurduğumuz ilişki kavramı değişmeli. Hakem Halil Umut Meler yumruklandığında da Göztepe-Altay maçı sonrasında da aynısını konuştuk.
Var mı değişen bir şey?” diye soruyor.
Prof. Dr. Talimciler de sadece kulüpler değil taraftarın da ceza alması gerektiğine inanıyor ve şu örneği veriyor:
YENİ BİR SİSTEM KURULMALI
“Geçen yıl Olimpik Lyon- Olimpik Marsilya arasında oynanan karşılaşmada futbolcu Dimitri Payet’e şişe atan taraftara 6 ay tecilli hapis cezası verildi. Bizde ise Göztepeli taraftara fişek atanların yargılaması bile başlamadı.” Tüm bu şiddet eğilimi sadece taraftarın suçu mu peki? Cevabı “Hayır.” Diyor ki: “Taraftarı ‘gaza’ getiren, birbirine düşman eden ve bu konuyu sürekli gündemde tutan yorumcuların ve dahi kulüp yöneticilerinin, antrenörlerin, futbolcuların da suçu var. Bunları göz ardı etmek futbolu ölüm- kalım mücadelesine döndürür. Dolayısıyla kulüplere, teknik heyete, yönetici ve sporculara yönelik de çalışmalar yapılmalı. Ayrıca nasıl oldu da taraftarlar o meşaleleri, kesici aletleri stada sokabildi? Demek güvenlik zafiyeti de var. O zaman özel güvenlik görevlilerinden tut kolluk güçlerine kadar herkesi eğiteceksin. Ayrıca daha meşale atıldığı ilk an bu maç durmalıydı. Avrupa’da olsa yüz kere dururdu. Ama işte hakemler, ‘Ya bana bir şey olursa’ kaygısı ile görevlerini de yapamıyor. Amacınız şiddeti bitirmekse tüm endişeleri geride bırakacak yeni sistem kurmalısınız.”
‘CAYDIRICI CEZA’NIN RAF ÖMRÜ DOLDU YENİ BİR ANLAYIŞ ŞART
Spor hukuku üzerine çalışan Avukat Aysu Melis Bağlan ise 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun’un 2011’den bu yana hayatımızda olduğunu belirterek, “Var ama çalışmıyor çünkü kâğıt üzerinde bazı kuralların olması toplumun bu krallara uyacağı ya da uymaya hazır olduğu anlamına gelmiyor. Belki eskiden, 80’ler 90’larda böyleydi, kanunlar caydırıcıydı ama şimdi değil. Bunu kabul etmek, sadece cezanın yetmediğini anlamak gerekiyor öncelikle. Haliyle ‘caydırıcı ceza’ söyleminin raf ömrü doldu. Ayrıca ‘Futbol dostluk, kardeşliktir!’ diyoruz ama ağzımızdan çıkanı kulağımızın duymadığı söylemler de artık işe yaramıyor. Uygulaması olmalı. Yanı sıra kendi aramızda el sıkıştığımız bir toplumsal sözleşmemiz de yok! Bizim futboldan anladığımız daha çok ‘ezmek’, ‘yok etmek’, ‘üstüne çıkmak’ gibi cinsiyetçi ifade ve küfürlerden arındıramadığımız bir dil üzerine kurulu. Yöneticisinden, hocasına kadar formaliteden de olsa kimsenin özür dilemediği, sürekli yüksek tondan konuştuğu bir ortamda taraftardan ne bekliyoruz ki? Kısacası bizim yeni bir anlayışa ihtiyacımız var” yorumunu yapıyor.
Paylaş