Paylaş
İNSANİ DE OLABİLİR ZEMİN VE BİNA KAYNAKLI DA
TED Üniversitesi Rektör Danışmanı Prof. Dr. Güney Özcebe: “Aynı depremi aynı binada hatta aynı depremi aynı evdeki kişilerden bazıları hissedebilir bazıları hissetmeyebilir. Ki bu durumu biz de yaşıyoruz zaman zaman. Ben hissetmemişken kızım, ‘Ben hissettim’ diyor. Dolayısı ile bu insani bir durum olabilir. Kişilerin hassasiyetleri ve algıları farklıdır. Kimi duyarlı/ aşırı duyarlı ya da duyarsız/ aşırı duyarsız olabilir. Ancak şunu söylemek mümkün ki bu durum binanızın durumuna da elbette bağlı olabilir. Hatay’da olsun, Düzce’de olsun, Kocaeli’nde olsun yaşadığımız son depremlerde aynı caddenin bir tarafının komple yıkılmış diğer tarafının ise dimdik ayakta olduğunu gördük. Adapazarı idi sanıyorum. Aynı caddenin sağ tarafı sağlam, sol taraf komple yıkılmıştı. Karşıdan karşıya geçene kadar müteahhitlik ya da inşaat hizmetinin pek iyileştiğini düşünmüyor. Bu noktada hasarın tezahürü deprem- zemin; düz zemin, yamaç zemin ya da deprem- bina; binanın konumu, yaşı, kaç katlı olduğu gibi parametreleri daha net anlatır. Dolayısıyla konu ‘hissiyat’ ise ‘bundandır’ demek, net konuşmak mümkün değildir. Eğer binadaki herkes aynı derecede depremi hissetti ise o zaman da bahsettiğimiz parametrelerin gerçeklik payı daha yüksektir. Dikkat kesilmek gerekir.”
ACİLEN BİNANIZIN MR’INI ÇEKTİRİN REZONANS ÖLÇÜMÜNÜ YAPTIRIN
İTÜ öğretim üyesi, Jeofizik Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan: “Eğer depremi aynı binada yaşayan biri hissediyor komşusu hissetmiyorsa bu insani bir durum olabilir. Eğer karşılıklı binalarda iseniz ve biriniz hissediyor diğeriniz hissetmiyor ise o zaman bu durum insani olduğu kadar teknik olabilir. 54 yılını deprem araştırmalarına veren bir jeofizikçi olarak bana göre çok şey tekniktir. Araştırılmalı, önlem alınmalıdır.
* Prof. Dr. Ercan: Şimdi öncelikle söyle bana. Senin oturduğun yapı kaç katlı?
* Ben: Bizimki 6, Emre’ninki ise 8 katlı, 4 yıllık bir bina.
* Prof. Dr. Ercan: Nerede oturuyorsunuz?
* Ben: İkimiz de Şişli, Kurtuluş’ta. Aramızda 500 metre var, komşuyuz.
* Prof. Dr. Ercan: Demek ki sizin yapı rezonansa girmemiş, diğeri girmiş.”
BİNAYI YIKAN FAYIN KIRILMASI DEĞİLDİR
Bu kez soru sırası bende. Ne demek rezonans? Prof. Dr. Ercan’ın yanıtı şöyle: “Rezonans yer ve yapı uyuşumu olarak açıklanabilir. Yerden gelen dalganın- basıncın yarattığı frekans ile yapının salınımının yani genleşmesinin daha çok olması, eğilime- boşluğa gelmesine rezonans deriz. Örneğin, genç, daha sulu- nemli, tarım alanları üzerine dikilen, 2 kattan yüksek binalar, sağlam zemine yapılan binalara göre daha çok rezonansa girebilir. Sen diyorsun ki ‘Emre son 2 depremi de şiddetli hissetti.’ Bu demek oluyor ki Emre’nin yaşadığı bina rezonansa girmiş yani zeminden gelen frekansı daha çok hissetmiş. Emre de binasının o titreşimi hissettiği ve salladığı kadar çok sallanmış. Unutma ki binaları yıkan fay kırılması değildir, yapının altından geçen sarsım dalgalarının gücü ile vuruş ivmesidir. Dalganın sarsımı ile binanın sallantısı uyumlanırsa (rezonansa girerse) evin aşırı sarsıntı/ çalkalanmadan yıkılabilir. Yani yapının rezonansa girmesi iyi bir şey değildir.”
HAYATINIZ KURTULUR
“Deneyimlerim göstermiştir ki yıkılan binaların yüzde 65’i yapının kötü zemine oturtulmasından, yüzde 35’i de yapım yanılgılarından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla Emre gibi her sarsıntıyı derin şekilde hissedenler, bir jeofizik mühendisine binalarının rezonans ölçümünü acilen yaptırsınlar. Öyle günlerce süren bir ölçüm de değil bu, 1 saatte
sonuç çıkar. İhtiyaca göre de önlemler alınır. Hayatınız kurtulur.”
KİŞİDE ANKSİYETE YOĞUNSA SANDALYE SALLANSA DAHİ DEPREM SANABİLİR
Her iki hocamız da duruma ‘insani olabilir’ vurgusu yapınca psikiyatrist, Prof. Dr. Arif Verimli’yi aradım. Diyor ki: “Hatta aynı yataktaki eşlerden biri depremi hissederken diğeri hissetmeyebilir. Bu normaldir. Zira bazı insanların, mesela narkolepsi, uyku apnesi gibi rahatsızlıkları vardır ve uykuları çok ağırdır. Bazıları da uyuyabilmek ya da derin uykuya (REM) geçebilmek için melatonin ya da bazı ilaçlar alırlar ki bu ilaçların da sedatif etkisi yoğundur. Şimdi bunu koy bir cebine. Bir de yine bir grup insan var ki anksiyöz yani daha endişelidirler, her konuda sürekli bir endişeli bekleyiş içindedirler. Panik atak, depresyon, takıntı, endişe, anksiyete... Bu durum içindeki insanların sandalye bile sallansa deprem oluyor sanmaları çok normaldir. Hele de balarından kötü bir deprem tecrübesi geçti ise... Ki aslında ona da gerek yok, depremi kafaya takıp, fazla film, TV izlemek, çok okumak da deprem korkusunu tetikleyebilir. Depremi böyle bir tetiklikle bekleyen bu kişilerin 2-3 büyüklüğünde bile olsa depremi duyması elbette gayet mümkündür. Bunu da koy diğer cebine. Ama bu anksiyetinin yönetilmesi elzemdir. Tek başına üstesinden gelinebilecek bir durum olmayabilir. Muhakkak bir uzmanla görüşülmelidir. Ayrıca biliminsanlarının da belirttiği gibi deprem kuşağında bir ülkeyiz. Bunun farkında olmalı, korkmak yerine önlem de almalıyız.”
Paylaş