Paylaş
SEVGİ BENCİL BİR DUYGU DEĞİLDİR
Uzman psikolog-ilişki terapisti Esra Ezmeci, ‘Gerçek sevgi/ aşk asla bencil değildir’ diyor ve her geçen gün artan şiddet eğilimi, kadın cinayetleri ve öfke sorununun altında bencillik duygusunun yattığını söylüyor. Diyor ki: “Kıskançlık sevgiye dahil değildir. Maçoluk sevgiye dahil değildir. Yasaklar koymak, kişiyi sadece kendine mecbur etmek, etrafına duvarlar örmek sevgiye dahil değildir. Bunlar şiddettir. Ancak maalesef ‘gerçek sevgi’, ‘gerçek aşk’ bu sanıldığı, sanılmaya başlandığı için kadına şiddet, kadın cinayetleri ya da nefret söylemleri ile daha sık karşılaşıyoruz.”
SEVMEK ÖNCE KENDİNDEN BAŞLAR
“Oysa gerçek sevgi/aşk karşındakini kendi olduğu hali ile sevebilmektir. Onun varlığını değiştirmeye çalışmadan, bütünü ile kabul etmek ve içselleştirmek demektir. Korkularına, kaygılarına, gelecek ile ilgili plan ya da isteklerine saygı göstermek, atacağı adımları desteklemek demektir. Bize çocukluktan itibaren yanlış bir dinamik öğretiliyor. ‘Bir elmanın iki yarısıyız.’ Hayır, bu doğru değil. Tam bir elma olmadan elmanın yarısı olduğunda mutsuz oluyorsun. ‘Biz, iki ayrı mutlu elmayız, bir araya geldik, daha da mutlu olduk.’ Motto bu olmalı. Yani demem şu ki birey olarak sen tam ve mutlu olmazsan kendini sevmezsen kimseye de sevgi veremezsin. Sevmek önce kendinden başlar. Yalnızken mutlu değilsen o zaman ilişkiden beklentin de fazla oluyor, tek odak noktan bu ilişki oluyor. O zamanda karşındakini değiştirmeye çalışıyor, değişmeyince şiddet uyguluyorsun... Bu böyle bir kısır döngü.”
SEVMEK ÖĞRENİLİR
‘Peki, sevmek öğrenilir mi?’ Psikolog Ezmeci, ‘Pek tabii’ diyerek, şöyle anlatıyor: “Sevmeyi öğrenmek aileden başlar. Çoğumuz, ‘Yemeğini yedin mi?’, ‘Dersini yaptın mı?’, ‘Üşüdün mü?’ gibi genel sorular soruyoruz çocuklara ama duygularını sormak konusunda çok eksiğiz. Oysa onlara duygularını ifade edebilecekleri alan yaratmalıyız. Konuşmaktan korkmamalıyız. Sadece konuşmakta yetmez, ev içinde karı-koca olarak birbirimize nasıl davranıyoruz bu da önemli.
O çocuklara nasıl rol model oluyoruz? Çocuklar anlatılandan çok gördüklerini uyguluyorlar. Evinde şiddet varsa istersen sabahtan akşama kadar çocuğa sevgi anlat, o da ileride babası ya da annesinin davrandığı gibi davranacak ilişkisinde.”
TARİHÇESİ
BAKTIĞIN vitrinler kalpler ile dolu, tanesi 30 liradan kırmızı gül satanlar yolunu kesiyorsa yılın o günü gelmiş demektir. Sevgililer gününün ‘kapitalizmin oyunu’ olduğuna inananlardanım. Kendimce haklı sebeplerim de var aslında. Savaş sebebiyle evlenmesi yasaklanan askerlerin gizlice nikâhlarını kıyan Aziz Valentine, İmparator 2. Claudius’un emri ile 14 Şubat 269’da yakılarak öldürülüyor, 200 yıl sonra aziz ilan edilmesiyle de 14 Şubat, anısına Saint Valentine’s Day adını alıyor. Kilisenin resmileştirdiği bu özel gün, yüzyıllarca unutulduktan sonra, böylelikle yeniden canlanıyor. Ancak bunun sektör haline gelmesi, endüstri devrimi ve akabinde fabrikada kartpostal üretiminin mümkün hale gelmesi ile gerçekleşiyor. ABD’li Hallmark şirketi 1916’da seri üretime geçerek, sevgililer günü kartları basıyor ve kutlamaların şeklinin neredeyse bugünkü halini almasına sebep oluyor.
MUTLU İLİŞKİNİN FORMÜLÜ
ŞÖYLE bir bakıyorum da etrafıma, çoğumuz sevmenin ne olduğunu tam anlamı ile bilmiyoruz. Sevginin ispatlanması içinse harcama yapmak, sevdiğinizi hediyelere boğmak daha kolay geliyor çoğumuza. Amerikalı Psikiyatrist Eric Fromm’un da dediği gibi: ‘Sevmek bir eylemdir.’ Psikolog Esra Ezmeci bu hatırlatmamı, ‘Davranışa dönmeyen hiçbir sözün anlamı yok’ diyerek tamamlıyor. Diyor ki: “Sevmek emek vermek, zaman ayırmak, anlayış göstermek, özveri istiyor. Fedakârlık değil ama... Fedakârlık her şeyini karşındakine adamaktır çünkü. İşin formülü değerli olduğunu hissetmek, hissettirmektir. Bu da öyle ne büyük büyük laflarla ne de büyük hediyelerle olur.”
1957- İZMİR EVLENDİKLERİ GÜN
AŞK GEÇER, SEVGİ KALIR
YAZIYI anneannemin evinde hazırladım. Haliyle o da röportajıma kulak misafiri oldu. Esra Ezmeci ile sohbetimiz bitmişti ki anneannem atıldı: ‘Eskiden sevgililer günü mü vardı kızım?’ Dile kolay! Tam 60 yıl, dedem Nuri Erbaşlı hayatını kaybedene kadar, evli kaldılar. 1957 yılının kışında, çok âşık olup ailelerinden kaçarak nikâhlandıklarını biliyorum. 87 yaşındaki Şencan Erbaşlı’ya dönüyor: ‘Hiç pişman oldun mu? diye soruyorum: ‘Ne o beni ne de ben onu... Birbirimizi pişman etmedik!’ diyor. İyi de nasıl? Cevabı şöyle: “Ben konuştuysam o sustu, o konuştuysa ben. Saygımızı hiç kaybetmedik. Sözlü kavga olurdu ama küsmezdik! Aşk zamanla yerini sevgi-saygıya bırakıyor. A, bir de kadın ayakları üzerinde dimdik duracak. Hayat zor! O zaman da zordu. Ama imkânlarımız çerçevesinde gezdik, tozduk, dostlarıma, kendimize vakit ayırdık. Formül sordun ya... İşin formülü ‘biz’ olmayı bilmekte.”
Paylaş