Paylaş
ÇOCUĞUN DURUMUNDA HEPİMİZİN PAYI VAR
Türk toplum yapısını tarif ederken sıklıkla kullanılan bir söz var: ‘Çocuk ailenin olduğu kadar toplumundur.’ Cem’ın hikâyesine bakınca toplumumuz, komşu kadının kıyafeti, bir ötekinin hangi memleketten göçtüğü ile alakadar olmaktan sanıyorum, yanı başında bir çocuk kaybolduğunu, evden gelen kokuları fark etmemiş. Birbirimize bu denli mi ‘yabancıyız’ artık?
Yani kokudan kimse rahatsız olmuyor, kadının hal ve hareketlerinden şüphelenmiyor, ‘Çocuğu en son 8 ay önce gördüm’ diyen komşu, ‘Yahu nerede bu çocuk?’ demiyor. Evet, toplumsal duyarsızlık ve yabancılaşma söz konusu. Mahalle kültürümüzü kaybettik. ‘Komşusu açken tok yatamayan’ biz kendi fanuslarımıza çekildik. Buna ister sosyal medya ister modern çağın etkisi de ama durum bu. Elbette komşumuz kapısını çektikten sonra özel hayatına burnumuzu sokmayacağız, ki burada da odağımızın daha çok, ‘Ne giydi?’, ‘Kiminle çıktı?’ gibi ‘özel hayatı ihlal’ eden konulara kaydığını söyleyebilirim. Ancak birinin evini ya da o kişiyi dikizlemek ile ‘farkındalık’ arasında incecik bir çizgi var. Komşudan gelen işareti iyi okumak sizi ‘dikizci’ ya da ‘özel hayata müdahale eden biri’ yapmaz. Bir şeyden şüphe, rahatsızlık duyuyorsanız beklemeden yetkililere haber vermeli, gerekli kurumları harekete geçirmelisiniz. Çocuğun bu durumunda, sadece anne ve teyzenin değil hepimizin payı var. Daha duyarlı ve gerçekçi olmalı, ‘Adam sende’cilikten uzaklaşmalıyız.
ERKEN UYARI SİSTEMİ OLMALI
“Gelişmiş ülkelerde toplum ruh sağlığı merkezleri var. Toplumu takip ediyorlar. Eğitim düzenlemek ve medya eli ile farkındalık yaratmanın yanı sıra sosyal hizmetler uzmanları mahalle mahalle gezerek, yüz yüze görüşmeler yapıyor, problemli durumları tespit ediyorlar. Ailenin veya çocuğun neye ihtiyacı varsa; sosyal ya da ekonomik açıdan desteklenmesini sağlıyorlar. ‘Çocuğun üstün yararı’ bunu gerektiriyor. Bizde de böyle bir ‘erken uyarı sistemi’ olmalı.
İHMALLER ZİNCİRİ
Devlet kurumlarının da ‘otomatik’ olarak bazı zorunluluklardan kaynaklı harekete geçmesi gerekmez miydi?
Bizler, çocuğun yüksek yararını savunuruz. Ve en temel 3 kural; eğitim, sağlık, barınma hakkıdır. Açıklamaları takip ettiğim kadarı ile çocuk hiç okula gitmemiş ve durum kimsenin dikkatini çekmemiş. 4+4+4 ‘Zorunlu’ eğitim var.
‘Bu çocuk nerede?’ diye muhtarlıktan, çocuğun e-devlette kayıtlı olduğu okulun idari personeline kadar herkes nerede? MEB neden harekete geçirilmedi ya da geçmedi?
Ayrıca, bu yaştaki çocukların devlet tarafından ‘zorunlu’ çocukluk aşıları, taramaları olur. Aile Hekimliği neden çocuğu aramadı, kapısına gidilmedi. Bulamadı diyelim, neden muhtarlığa ya da kolluğa haber verilmedi? Tüm bu eksikliklerin gerekli bakanlıklara iletilmesi lazımdı. Devletin resmi kurumlarının bu noktalardaki ihmalleri büyük.
RUHEN İYİLEŞMESİ ZAMAN ALIR
Cem, 9 yaşında ve 17 kilo. Yaşıtlarının yarısı kadar. Fiziksel ve ruhsal yaraları ne zaman ve nasıl sarılmış olur?
Cem şu an devlet korumasında, iyi de bakılıyor. Fiziki bir iyileşme kısa bir zamanda olacaktır. Ancak ruhsal iyileşme zaman alır. 1 yıl gibi uzun bir süre sosyal ilişkilerden uzak yaşadı bu çocuk, önceden de aktif bir ortamda olduğunu düşünmüyorum. Uzun süreli bir terapiye ihtiyaç var. Bu süreçler içinde de sosyal hizmetlerin korumasında kalmalı.
Buna kim, nasıl karar verecek?
Sosyal hizmet uzmanları anne, baba ve varsa diğer yakınlar ile görüşmeler yapacak. Gerekirse adli-psikiyatrik değerlendirmeler yapılacak. Ama geriye baktığımızda annenin görev ve sorumluklarını yerine getiremediğini görüyoruz zaten. O nedenle anneye teslim edilmemeli. Hazır anne konusu açılmışken şunu da söyleyeyim. Mahkeme boşanma sonrası velayeti anneye veriyor. Bu süreçte annenin ruhsal-maddi durumu incelendi mi? Baba nerede? Ya da sonraki süreçlerde bunların takibi yapıldı mı? Bunlar detay değil hayati konular ve mahkeme tarafından değerlendirilmeliydi.
TEYZE ‘CANİ’ DEĞİL HASTA
1 yıldır küçüğe bu süreci yaşatan teyze ne olacak?
Teyzede Kompulsif Biriktirme Hastalığı (Dispozofobi) var. Psikiyatrik bir rahatsızlık. Bu hastalarda kontrol edilemez şekilde biriktirme güdüsü olur ve ne var ne yok istiflerler. Kaygılı ve öfkelidirler. Davranışları standart dışıdır. Buna kişilik bozukluğu, çocukluk travmaları, depresyon gibi birçok durum sebep olabilir. Tutuklamadan ziyade teyzenin yaşadığı sosyal hayatın sorgulanması ve adli-psikiyatrik bir değerlendirmeden geçmesi gerekir. Çünkü bu hastalığa sahip kişiler sadece ‘ilaç’ ile tedavi edilemez. Bu duruma neden olan sorun bulunup tedavi uygulanmalı.
Duvara asılan Korece notların bir anlamı var mı?
Biriktirme hastalığı olan kişiler belirli obje ve dillere takıntılı olabiliyorlar ama bunun bir başka açıklaması olabilir. İncelenmeli. (Notları duvara teyzenin onunla yaşayan ve Korece öğrenen kızı Zeynep’in astığı belirlendi.)
Paylaş