Paylaş
HER HASTA KENDİNE ÖZGÜ TEK ÇARE DİYE BİR ŞEY YOK
Dünyada her dört kanser tanısından birini meme oluşturuyor, her 8 kadından biri de yaşamının bir döneminde meme kanseri ile karşılaşıyor. Ki bu köşeyi takip edenler bilirler, ben de onlardan biriyim. 16 kemo-30 radyoterapi ve lenf-meme operasyonları ardından 2 yıl sonunda artık daha sağlıklıyım ama aklımda hep şu sorular var: ‘Bir, neden ben? İki, kanseri daha oluşmadan fark etmek mümkün değil miydi?’ Ortada bir Angelina Jolie örneği var. Memeyi ya da yumurtalıkları aldırarak kanserden ‘yırtmak’ mümkün mü, nedir bu ‘Angelina Jolie’ operasyonu ve arkasındaki motivasyon diyerek Genel Cerrah Prof. Dr. Aykut Soyder’i aradım.
RİSK ORANI
PROF. Dr. Soyder, 10 yıl önceye göre -Jolie ameliyatını 2013’te yaptırmıştı- genetik test sonuçlarına dayanarak her iki memenin boşaltılması işleminin dünyada giderek azaldığını belirterek, “Çünkü her hasta için ‘risk’ aynı değil. Hastanın yaşı, genetik pozitifliğin türü ve şekli, aile öyküsü... Her hasta için farklıdır. Dolayısıyla ‘Memeyi, yumurtalıkları aldık, bitti! Bir daha kansere yakalanmayacaksın’ gibi bir yaklaşım kesinlikle yanlıştır. Bazı haberler yanlış anlaşılıyor ya da belki de biz yanlış anlatıyoruz. Doğrudur, cerrahi operasyonlar kansere yakalanma riskini inanılmaz şekilde düşürüyor (meme ya da yumurtalıkların alınmasının kanserden koruma oranı yüzde 95) ancak ‘risk’ sıfırlanmıyor. Düşük de olsa (yüzde 5) ihtimal hep var. Bugün Türkiye’de 60-65 yaşındaki kadın hastalara da benzer operasyonlar yapılıyor oysa bunun yerine kişilerin 3-6 aylık MR-mamografi ile takip edilmesi de aynı yararı sağlar aslında. Öte yandan insan ömrünün uzadığı ve 30 yaşındaki bir hastanın 40 yıl daha yaşayacağını varsayarsak da ya da zaten kansere yakalanmış ve nüksetmemesi için risk azaltmak isteyen bir hasta söz konusu ise ‘Angelina Jolie operasyonu’ büyük artıdır. Burada temel nokta her hastanın kendine özgü olduğunun unutulmamasıdır” diyor.
‘ÇOK’ GÖRÜŞ ALINMALI
Kanser oldum/olacağım stresi ile boğuşan bir hastanın ‘Memeyi alalım da bitsin’ demesi, operasyona kolay ikna olması olası. Peki o zaman doğruyu nasıl bulacağız? Prof. Dr. Soyder diyor ki: “Cerrahi operasyonlar öyle basite indirgenecek işler değil. Ayrıca sonrasında kozmetik ya da implantla alakalı sorunlar, his kusurları yaşanabiliyor. Dolayısıyla onkolog, cerrah, genetikçi birlikte karar vermeli. Ve hastaya hele de ortada henüz hiçbir hastalık yokken böyle bir ameliyata girmek isteyip istemediği hakkında düşünmesi için en az iki ay zaman verilmeli. Ki tek çare de bu operasyonlar değil artık. Tıbbi (hormon) ilaç kullanılması, ailesel sebeplerden dolayı kansere yakalanması ihtimal dahilinde olanların MR-Mamografi ile 40 yaşı beklenmeden takibe alınması, genetik yatkınlığı olmayanların da risklerini bilebilmek adına genetik testi yaptırması da birer çözümdür.”
GENETİK TEST KANSER TANISINDA BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR
PEKİ nedir bu genetik test? Sadece kanser riski olanlar mı yaptırmalı? Ücretsiz mi? Tüm bu soruların cevabını Tıbbi Genetik Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Yeşilyurt veriyor: “Her sekiz kadında bir -ki bu çok büyük bir oran- gördüğümüz meme kanserinin iki çeşidi var. İlki, toplumda bilinen adı ile yaygın/ sporadik meme kanseri. Yediğimiz, içtiğimiz, kullandığımız ilaçlar, doğum kontrol hapları, maruz kaldığımız radyasyon yani çevresel faktörlerin etkisi ile ‘rastlantısal’ olarak oluşuyor. Yüzde 90-95 oranında. Geri kalan yüzde 5-10 ise kalıtsal-ailesel meme kanseri. Her ikisinin de tedavi ve takipleri farklı. Bu sebeple kişinin ‘neden’ hasta olduğunu bulmamız lazım. Bunu da bize genetik testi veriyor. 25-30 geni inceliyor, genleri bozan patolojik mutasyonlara bakıyoruz.”
HERKES YAPTIRMALI
“Özellikle 50 yaş altı kadınlarda -meme kanseri durumu varsa; bunun kalıtsal olup olmadığının bilinmesi- takip ve tedavilerinin düzenlenmesi için bu testler şarttır. Henüz hasta değil ama aile öyküsünde varsa (Angelina Jolie örneği) hasta olmasını önlemek adına bu testler yine yapılmalıdır. Ancak ‘Ailemde yok! Spor yapıyorum, sağlıklı besleniyorum, sigara içmiyorum’ diyen de yaptırmalı. Bence 20 yaş üzeri kadın-erkek herkes yaptırmalı. Çünkü bugün, siz de dahil hastalarımızın üçte ikisi sigara içmiyor, sağlıklı yaşıyorlar ve ailelerinde kanser öyküsü yok ama yine de kansere yakalanmışlar. Nasıl oluyor? Şunu unutuyoruz; nasıl kaşımız, gözümüz birbirimizden farklı ise hastalıklara olan yatkınlık ve dirençlerimiz de farklıdır. Anneannenizi hasta etmeyen çevresel bir faktör sizi pekâlâ hasta edebilir. Herhangi bir hastalığa yatkınlığınız olup olmadığını bilmek çok önemlidir. Bir de Türkiye’de birçok tarama testi 40’lı yaşlarda başlatılıyor. Ancak son yıllarda gelen hastaların büyük bölümü 30’larında. Erken tanı koymada geç kalınıyor. Bu sebeple kendi önlemimizi almalıyız.”
DEVLET KARŞILAMIYOR
“Bu testleri üzülerek söylüyorum ki devlet ancak hastalığa yakalandıktan sonra karşılıyor. Öncesinde karşılamıyor. Maliyeti 10-15 bin lira arasında. Türkiye koşulları düşünüldüğünde bu yüksek bir rakam ancak hastalığa yakalandıktan sonraki manevi-maddi çöküntü düşünülürse çok da yüksek bir maliyet değil aslında.”
Paylaş