Paylaş
HER ÇEŞİT KAHVE İYİ GELİYOR AMA BİR ŞARTLA
İngiliz Biobank araştırma verilerine dayanılarak, 450 bin kişi üzerinde, 12 buçuk yıl süren çalışma sonuçlarına göre, günde 2-3 bardak olmak kaydı ile hangi çeşit olursa olsun; öğütülmüş, kafeinsiz ya da hazır kahve fark etmez, burası çok önemli çünkü hazır kahve uzun yıllardır doktorların düşmanıydı, kalp damar hastalığı ve buna bağlı erken ölüm riskini önemli oranda azaltıyor. Bir kahve tutkunu olarak bu kıymetli araştırmaya Üsküdar Üniversitesi’nden Prof. Dr. Güner Sönmez sayesinde ulaştım. Hemen aradım tabii. ‘Kahvenin masumiyeti kanıtlandı o zaman, değil mi?’ Prof. Dr. Sönmez, ‘E, zaten biliyorduk’ diyor, ‘Ama’ ile devam ediyor:
“Her şeyde olduğu gibi ‘Azı karar, çoğu zarar.’ Günde 2-3 fincan kâfi. Fazlası; aritmi, tansiyon, kan basıncı yüksekliği, gerginlik, kemik erimesi, uykusuzluk gibi ciddi sağlık sorunları yaratabilir. Her ne kadar araştırma ‘hazır kahve faydalı’ dese de öğütülmüş ve az kavrulmuş kahve daha kıymetli derim. Ayrıca saat 14-15’ten sonra içilmesini de önermem çünkü bir fincan kahvenin kandan atılması 7-8 saattir. Bu da uykusuzluk demek.”
FİNCANIN DOLU TARAFI
Biraz da fincanın dolu tarafını konuşalım. En az 400 bin kişi üzerinde, yıllar süren birçok farklı araştırmayı derleyen Prof. Dr. Sönmez diyor ki: “Kahve, yağ asitlerini serbestleştirir, fiziksel performansı arttırır.
1- Kafein; metabolizmayı hızlandırır, yağ yakımı yüzde 10 artar, zayıflatır.
2- Alzheimer’a yakalanma riskini yüzde 65, Parkinson riskini de yüzde 32-60’a düşürür.
3- Bağırsak kanseri riskini yüzde 15, karaciğer kanseri riskini de yüzde 40 azaltır.
4- Bir fincanı, yüzde 7 oranda tip-2 diyabeti ve insülin direncini kırar.
5- Günde 3-4 fincan kahve içen kadınlar, yüzde 20 daha az depresyona girer.
6- Tansiyonu sanıldığı kadar çok yükseltmez, en fazla 3-4 mm/Hg yükseltir.
7- Günde yarım-3 fincan kahve içenlerde, içmeyenlere göre kalp hastalıklarına bağlı ölüm riski yüzde 17, inme riski yüzde 21 az.
9- Kahve içenlerde içmeyenlere göre akut böbrek hasarı yüzde 11 daha azalır.
10- Düzenli kahve içenler, içmeyenlere kıyasla yüzde 12 oranında daha uzun yaşar. Ayrıca önemli bir antioksidan, B3, B5, magnezyum kaynağıdır.
“Bu araştırmalarda çoğunlukla; filtre, espresso, Türk kahvesi gibi ham çekirdekten öğütülen, az kavrulmuş kahve, ‘sade’ tüketilmiş. Krema, şeker, süt tozu gibi katkı maddeleri de kullanılmamış.”
YEMEN’DEN OSMANLI VE AVRUPA’YA UZANAN BİR TARİH
Özyeğin Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölüm Başkanı ve yemek tarihçisi, Doç. Dr. Özge Samancı, Türk kahvesinin kavrulmasından öğütülmesine, pişirilmesinden sunumuna, telvesinden fal bakmaya uzanan zengin bir kültüre sahip olduğu, tüm bu ritüel ve gelenekler ile de UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne girdiğini hatırlatıyor. Peki ya tarihçesi? Bildiğim kadarı ile Avrupa’yı kahve ile tanıştıran Osmanlı İmparatorluğu. ‘Doğru’ diyor ve şöyle anlatıyor:
“Kahvenin öyküsü 10. yüzyılda Yemen ve Habeşistan topraklarında, ‘meyveleri kaynatıldıktan sonra suyu içilen bir bitki’ olarak başladı. Kavrulmuş kahve çekirdeklerinin ezilip kaynatılarak içilmesi 13. yüzyılda Yemen sufi tarikatlarına, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaygınlaşması da 15. yüzyıla dayanıyor. Popüler olması ise Osmanlı İmparatorluğu, 16. yüzyıl sonrası... İstanbul’un Yemen kahvesiyle ilk tanışması 1543’tür. Hatta 1554 yılında Tahtakale semtinde açılan ilk kahvehane ile ilgili Osmanlı tarihçisi Peçevi şöyle der: ‘962/ 1554-55 yıllarında, Halepli Hakem adlı bir tüccar ve Şamlı Şems adında bir efendi, şehre geldi. Her ikisi de Tahtakale semtinde büyük birer dükkân açıp müşterilere kahve sunmaya başladı.’ Kahve ve dolayısı ile kahvehanelerin doğuşu, Osmanlı kent yaşamının önemli bir dönüm noktasıdır.”
TÜRKLER KAHVESİZ YAPAMAZ
“Bu mekânlarda sadece kahve tüketilmez; satranç, tavla gibi oyunlar da oynanır, sanat ve edebiyat üzerine tartışmalar ya da siyaset eleştirileri, mizah yapılırdı. Kahve tüketimi günümüze kıyasla çok daha fazlaydı. Yabancı bir gözlemci şöyle aktarır: “Türkler kahvesiz yapamaz. En yaşlısı bile günde 8-10 fincan içer.” Kahve ile Avrupalıların tanışması ise Osmanlı’yı ziyaret eden Avrupalı gözlemcilerin, Türklerin tutku ile bağlı oldukları bu siyah renkli, egzotik içeceği merak etmesi ile oldu. Kahve, 17. yüzyılda gezginler ve tüccarlar aracılığı ile Avrupa’ya taşındı. Ticari yollarla, 1645’te Venedik’e ve sonra Marsilya’ya ulaştı. İngiltere’de ilk kahveciyi 1650’de Jacob adlı Osmanlı Musevi bir tüccar Oxford’da açtı. Sonrasında Paris ve Amsterdam’da ilk kahvehaneler açıldı ve yaygınlaştı.”
HATIRI NEDEN 40 YIL
Üsküdar'da nasihatleri kıymetli bir kahveci varmış. Kahvehanesi farklı görüş ve dinlerden insanlarla dolup taşarmış. Bir gün bir yeniçeri, bir köşede oturan Rum kaptan hariç, herkese kahve ısmarlamış. Bu ayrıma sinirlenen kahveci, Rum kaptana bol köpüklü bir kahve yapmış, uzun uzun sohbet etmiş. Rivayet bu ya! 40 yıl sonra Rum isyanında esir düşmüş o kahveci. 3-5 kuruşa köle pazarına çıkarılmış. Yaşlı kahveciyi tanıyıp hayatını kurtaran ise 40 yıl önceki sohbeti ve kahve ikramını unutmayan Rum kaptanmış. O günden beri de bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı varmış.
Paylaş