Paylaş
70 küsur yıllık demokrasi hayatımızda, milletçe hep bu denli zehirli dile muhatap olduk.
Demokrasilerde güvenlik güçlerinin görevi, elbette ki milleti her türlü tehlikelerden korumaktır. Diğer bir ifade ile millet adına içeride barışı, dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı da güvenliği sağlamaktır.
Demokrasilerde yargı, millet adına karar verir.
Yine demokrasilerde yürütme (hükümet) de millete hizmet için gayret eder.
Millet için değil, aksine millete rağmen iş tutan bürokrasi, yargı ve yürütme asla demokratik olmayıp baskıcı ve dayatmacı (jakoben), kısaca zehirli bir tavır sergilemektedir.
Demokrasilerde halkın üzerinde bir güç yoktur; yönetimde asıl olan odur. Demokrasilerde halk, hakemdir. Halkın seçtiklerini tehdit etmek ve onlara çeşitli bahanelerle gözdağı vermek, parmak sallamak, gerçekte halka diş bilemektir. Halkı aşağılamaktır.
Bizim demokrasi tarihimiz, bir bakıma darbeler tarihidir. Ne hazindir ki tüm bu darbeler yapılırken azınlıkta olan bir kesim bu işin destekçisi olmuş, karşı olan halkın kahir ekseriyeti ise susup sinmiştir; susturulmuş ve sindirilmiştir.
İlk dik duruş 27 Nisan 2007 e-muhtırasına karşı sergilenmiştir. TBMM’nin yüzde 65’ini teşkil eden AK Parti’ye cumhurbaşkanını seçtirmemek için envai çeşit hile ve desiselere başvuruldu.
Mahut hilelere Anayasa Mahkemesi’ni bile alet ettiler ve 367 garabetine imza attırdılar.
Başbakan Erdoğan, kurmaylarını topladı ve bir durum değerlendirmesi yaptı. Öncelikle mahut muhtıraya hükümet cenahından, anlayacakları dilden cevap verildi.
Ve erken seçim kararı alıp millete, milletin hakemliğine gitti. Millet, öncesinde yüzde 34’le iktidar yaptığı AK Parti’yi bu kez yüzde 47 ile Meclis’e soktu.
Muhtıra, ‘Sözde değil, özde Atatürkçü cumhurbaşkanı’ arayışındaydı. AK Parti Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı seçti.
O vakitler, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığına mırın kırın edenler, aynı Abdullah Gül’ü bir sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ‘çatı adayı’ yapmanın derdine düştüler!
Demokrasiyle asla bağdaşmayan aynı zehirli dil, maalesef yine revaçta. Bir yandan hiç üzerlerine vazife olmayan mütekait eskisi amirallerin gece yarısı bildirisi, diğer yandan ana muhalefet partisi başkanvekilinin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sonunun merhum Menderes gibi olacağını ima etmesi.
Şayet ar damarları çatlamamışsa, darbeseverlerin 27 Nisan e-muhtırasına milletin ve seçtiklerinin verdiği cevap ile 15 Temmuz ayaklanmasına karşı sergilediği manzaradan utanır ve bir nebze olsun ibret alırlar.
Türkiye demokrasisinde, iktidara gelebilmenin yolunun milletten ve sandıktan geçtiğini öğrenin artık!
İçinizden birilerinin iddia ettiği gibi, “Başka yolu (yolları) yok”, zira millet, tüm yolları tuttu.
Artık tankları yürütseniz de birilerini sokağa indirseniz de para etmeyecek.
Nitekim deneyenler, bunun beş para etmediğini ve rezil rüsva olduklarını gördüler.
Demokrasi demek millet demek; milletle savaşılmaz.
Buna yeltenen sille-i milleti yer ve ebedi iflah olmaz!
Hâlâ ibret almayacak mısınız?
Paylaş