Paylaş
Yedi düvel, dünya çapındaki bu başarılarını, ne yazık ki içimizdeki aymazların gaflet ve hatta ihanetleri yüzünden elde ettiler.
Başta Selanik ve İstanbul olmak üzere, Devlet-i Aliye’nin çeşitli beldelerinde ‘Mason’ dernekleri kurdular ve içimizdeki satılık ruhluları bu kurumlara üye yaptılar. Masonluğu tanıtırken, bunların siyasetten uzak kurumlar olduklarını ısrarla vurgulamalarına rağmen, gerçekte mahut kurumlar siyasetin tam ortasındaydılar.
Bu kurumlara aldıkları askerler vasıtasıyla, askeriyeyi de politikaya karıştırdılar.
O gün de tıpkı bugünkü gibi propaganda yapılıyor ve baştaki Sultan 2. Abdülhamid Han devrilirse her şeyin süt liman olacağı vadediliyordu. Masonların yönetiminde olduğu İttihat ve Terakki Partisi, orduyla el ele vererek Padişah’ı tahtından indirdiler ve onun yerine kukla birini (M. Reşat) sözde padişah yaptılar. Memleketin idaresini ele geçiren İttihat ve Terakki Partili paşalar, düşmana tek kurşun atmadan, şehit kanlarıyla yoğrulmuş vatan topraklarını teslim ettiler. Bundan dolayıdır ki, Balkan Savaşı’nın gerçek adı ve hatta yakın Türkiye tarihindeki savaşların gerçek adı ‘ihanetler tarihi’dir.
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra; bütün bu acı tecrübelerin ardından, yeni rejimde (Cumhuriyet), siyaset yapmak isteyen askerlerden üniformalarını çıkarmaları istendi.
Böylece, askeriye ile siyaset birbirinden ayrılmış oldu. O dönemde devlet ve özel sektör, bağımsızlığımızı taçlandırmak için kalkınma hamlelerine girişti. Düşünün; Türkiye daha o günlerde uçak, silah, bomba ve mühimmat fabrikaları kurup işletirken, 1945’ten sonra (İnönü devri), tüm bu fabrikalar, sahipleriyle birlikte patlattırılarak imha edildi.
İmal edilen uçaklar yere gömülüp (Kayseri) üzerlerine beton döküldü.
İnönü’nün ABD ile yaptığı anlaşmalarla, değil silah ve mühimmat imalatı, askerimizin potini ve matarası bile ithal edildi. Aynı İnönü, 1964 yılında Kıbrıs’a çıkarma yapmak istediğinde, ABD Başkanı’nın tehdit ve aşağılama mektubuna muhatap oldu.
Elleri böğründe kalarak gerçeği gördüğünde ise, çoktan, iş işten geçmişti.
ABD, aynı küstahlığı 1974’teki Kıbrıs Barış Harekâtı’nda, Türkiye’ye silah ambargosu koyarak gösterdi. Titreyip kendine gelen ülkemiz, savunma sanayisinde yerli ve milliliğe yöneldi.
Düşman (başta ABD ve İngiltere) bunun da kolayını bulmuştu.
Vaktiyle Mason yaparak devşirdikleri gibi, bu kez de içimizdeki beyinsizleri FETÖ marifetiyle devşirdiler. O gün, bir kısım insanlar Mason yapılarak Devlet-i Aliye’mizi yer ile yeksan ettiler, bugün de her meslek ve meşrepten birçok insanımızı FETÖ mensubu yaparak ülkemizi paramparça etmek istediler.
O günkü tek şansımız Kurtuluş Savaşı’ydı, bugünkü şansımız da, manada ve maddedeki yeniden başlattığımız 2. kurtuluş savaşımızdır.
Baştaki siyasi irademizin kararlığı ile geliştirilen yerli ve milli savunma sanayimiz ve buralardaki isimsiz kahramanlarımız en büyük şansımızdır.
Ne yazık ki dün Sultan Abdülhamid’e yapılmak istenenler, bugün de Sayın Erdoğan’a yapılmak isteniyor. Dün, öncesinde İngiltere ve ardından ABD, dost görünüp en büyük düşmanlığı göstererek devlet ve millet hayatımızın kalkınmasını tam bir asır engellediler.
Biliyoruz ki dünya, her gün yeniden kurulur ve her kuruluşta yepyeni ve taptaze başlangıçlar yapılır.
Her başlangıçta söylediğimizi yineliyor ve diyoruz ki:
Nerede kalmıştık?!
Paylaş