Paylaş
Türkiye olarak, vaktiyle NATO’ya mecbur kaldığımız için girdik. Sovyetler Birliği bizden Kars’ı, Ardahan’ı, Artvin’i istedi ve Boğazlar’da hak iddia etti. Darda kalan Türkiye NATO’nun kapısını çaldı. Onlar da, önce Kore’ye asker gönderin sonra bakarız dedil
O gün bugündür NATO’nun her türlü külfetine katlandık ve katlanmaya devam ediyoruz.
Türkiye’yi pakta dahil eden NATO (ABD), iliklerimize kadar nüfuz etti. Askeri vesayet altındaki sistemimiz, bütünüyle ABD’nin güdümüne girmiş oldu.
Gelip geçen her türlü iktidar (asker-sivil) ABD’nin şamar oğlanı konumundaydı. Beğenmediği iktidarı anında indiriyor, yerine getirdiğine istediklerini kolayca yaptırabiliyordu.
Bütün bu melanetleri işlerken de içimizdeki bölünmüşlükten, birbirimizi ötekileştirmemizden faydalanıyordu. Örneğin: İktidarı düşürürken muhalefeti yanına alıyordu. Muhalefetimiz de mal bulmuş Mağribi gibi bunlarla işbirliği yapmaktan keyif alıyordu.
Zira muhalefeti Osmanlı’nın İttihat ve Terakki’sinden devşirmiştik. Şöyle ki: ‘Edirne’yi Enver alacağına Bulgar alsın!’ zihniyeti hâkimdi.
Adnan Menderes, sıkıştığında ABD’ye gidip avuç açtı ama elleri boş döndü. Sovyetler’e yanaşmaya kalkışınca da, sonu malum.
Takip eden yıllarda aynı şeyi Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan ve Tayyip Erdoğan denedi, başlarına gelmeyen kalmadı. Bunlardan yalnızca AK Parti iktidarları hariç, diğerlerinin iktidarlarını yıktılar.
Kurulduğu günden beri de Erdoğan’ın iktidarını yıkmaya uğraşıyorlar.
ABD, ya benim dediğimi yaparsın ya da bu diyardan gidersin anlayışında. Nitekim dediğini yapmayan tüm iktidarları gönderdi. Süleyman Demirel’in “Altı kere gittim, yedi kere geldim” sözü meşhurdur.
Biz içeride, iktidarıyla muhalefetiyle, bürokrasisiyle, STK’larla vb özellikle milli konularda birlik olsaydık, olabilseydik, ABD bizim iktidarlarımızı alaşağı edebilir miydi?
Malum ABD, icraatlarını hep içimizdeki ‘Bizim çocuklar’ dediği işbirlikçileri marifetiyle yerine getirdi.
En son çocukları, asker ve sivil olarak dört bir yanımızı kuşatan FETÖ mensuplarıdır. Bunlar da darbe üzerine darbe denediler ama başarılı olamadılar.
Bunun da başlıca üç sebebi var: Birincisi milli olması gereken kurum ve kuruluşlarımızı gerçek kimliğine kavuşturmamız (MİT gibi), ikincisi güçlü olmamız, en mühimi olan üçüncüsü ise darbe karşısında tek yumruk olmamızdır.
Eskiden, bir kesimimiz sol yanağına vurulduğunda sağ yanağını uzatıyordu, diğer bir kesimimiz ise vurulanın kendi hükümetleri olduğunu görmezden gelerek, ‘Oh olsun!’ diyordu. Şimdi ise daha ilk kaldırışta kolunu tutuyoruz. Darbeye yeltendiklerinde de milletçe hep birlikte ayaklanıp karşı koyuyoruz.
İçeriden deviremeyeceklerini anlayınca da bu kez dışarıdan kuşatıyorlar, Irak, Suriye ve Doğu Akdeniz’den gedik açmak istiyorlar.
Türkiye, ne pahasına olursa olsun, bu gediklerden herhangi birinin açılmasına imkân vermedi ve bundan böyle de vermeyecektir.
Zira bu konularda en ufak bir akıl tutulması Türkiye’nin sonu olur.
Baksanıza, Sevr’i hortlatanlar aportta bekliyorlar!
Paylaş