Paylaş
Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen, Türkiye güçlendikçe hop oturup hop kalkan tüm Türkiye düşmanları kaybetti. Mazlumları sömürerek semiren tüm emperyalist ülkeler kaybetti.
Türkiye’yi yeniden faiz sarmalına alıp sömürmek isteyen IMF ve onun içimizdeki uşakları kaybetti.
ABD’de iskân ettirilen FETÖ elebaşı ile onun, devlet kurumlarımızın kılcallarına değin nüfuz etmiş olan ve sinsice pusuda bekleyen aveneleri (tüm FETÖ’cüler) kaybetti.
Güney sınırımızın bitişiğinde sözde Kürt devleti, gerçekte ise, ‘Küçük İsrail Devleti’ kurmak için, PKK’yı taşeron olarak kullanan ABD ve tüm Batılı müttefikleri kaybetti.
Bölücü terör örgütü PKK’nın elebaşı Öcalan’ın ve Selö’nün (Demirtaş) salıverilmelerini bekleyen terör ve terörist seviciler kaybetti.
Türkiye’yi eski karanlık günlerine götürmek isteyenler, kaostan başka bir şey üretmeyen çok partili koalisyon hayalleri kuranlar kaybetti.
Din kisvesi altında din bezirgânlığı yapan sözde cemaatler (Süleymancılar, FETÖ’cüler vb.) kaybetti.
AK Parti’nin düşük çocukları olup nereye savrulduğunu bilmeyen ve düne kadar tu-kaka ettiklerinin çöplüğünde yemlenen nasipsizler (Davutoğlu, Babacan ve aveneleri) kaybetti.
Milliyetçiliğini bakanlık koltuğuna satanlar (Ümit Özdağ ve yandaşları) kaybetti.
Ahlak ve maneviyat deyip, Kadir Gecesi’nde, altı oku ve Kılıçdaroğlu’nu vaftize yeltenen ve bununla da yetinmeyip Ayasofya Camisi’ni yeniden müze yapmayı dillendirenler (Karamollaoğlu ve avenesi) kaybetti.
Kılıçdaroğlu’nun, yüzde 100 kazanacağına inanarak milletvekili listesine bile girmek istemeyen, sözde müstakbel bakanlar (Engin Özkoç ve benzerleri) kaybetti.
Bu arada unutmadan yazmalıyım; Kılıçdaroğlu hariç, ona bel bağlayan tüm bendeleri (makam ve ikbal bekleyen sözde siyasi parti genel başkanları grup başkan vekilleri, genel başkan yardımcıları, büyükşehir belediye başkanları) kaybetti.
Kılıçdaroğlu hariç dedik, bilerek öyle dedik. Zira onun kendisi, kaybettiğine inanmıyor. Kaçıncı yenilgiyi aldığına, seçim sonuçlarına ve hepsinden önemlisi geldiği yaşına (75) bakmadan, ‘Yeni başlıyoruz. Dimdik ayaktayım ve Bu-ra-da-yım!’ dedi.
Diyebildi.
Hadi o dedi, diyebildi diyelim; ya yanındakiler?
Onlar da seçim zaferi elde etmiş gibi çılgınca alkışladılar.
Kasetin (pardon kasetlerin!) işlevselliğine, fonksiyonelliğine, tesir gücüne bakar mısınız?
Daha neler!
Paylaş