Paylaş
CHP, demokrasi tarihimizde ikinci kez 1. parti oldu (ilki Ecevit döneminde yüzde 41) ve oylarını yüzde 37.8’e çıkardı.
İktidar partisi olan AK Parti ise, bunca belediye başkanlıklarını kaybetmesine rağmen, oylarını aşağı-yukarı muhafaza etti yüzde 35.5. Nitekim bir yıl önceki genel seçimlerde AK Parti’nin oyları yüzde 36’lar civarındaydı.
Aynı genel seçimde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oyu ise yüzde 52 idi; yani başında bulunduğu partinin oylarından yüzde 16 daha fazla oy almıştı (Cumhur İttifakı oyları dahil).
Bu tablodan da anlaşılacağı üzere, millet, genel seçimlerde de iktidar partisine gerekli ikazı yapmıştı. Zira ekonomi iyi gitmiyordu; özellikle dar gelirli ve emekli, enflasyondan en fazla etkilenen kesimler olarak, mutsuzluk tablolarını sandığa yansıtmıştı. Görünen o ki, milletin sandıkta yaptığı bu uyarı pek kaale alınmadı.
Bu uyarıdan yaklaşık bir yıl sonra mahalli idareler seçimleri yapılacaktı; milletin Erdoğan’a güveni tamdı ve bu müddet esnasında eksikliklerin giderileceğini; özellikle pahalılığa bir çare bulunacağını ve düşük maaş alan emeklinin maaşının, asgari ücret seviyesine çıkarılacağını umuyor ve bekliyordu.
Bu ekonomik darlığa rağmen memurun ve memur emeklisinin maaşlarına neşter vurulmuş ve düzeltilmişti; ayrıca çalışmakta olan memura 8 bin lira seyyanen zam yapılmıştı.
Sayıları 16 milyonu bulan işçi emeklisi, Bağ-Kur emeklisi ve Bağ-Kur tarım emeklisi de aynı beklenti içinde oldu; bu olmazsa da hiç değilse, seyyanen verilen 8 bin liralık zammın 4’er bin olarak bölünüp kendilerine de verilmesini arzuladılar.
Yüksek enflasyon altında inleyen geniş halk kitleleri (çalışmakta olan ya da emekli); maaşlarımıza zam yapılmasın ama her gün artmakta olan şu pahalılık dursun; bunun önlemi alınsın diye feryat etti.
Millet; yeterli paranın olmadığını, olanın da har vurup harman savrulamayacağını ve aciliyet sırasına göre, özellikle yıkılan deprem bölgesine yardım edilmesi gerektiğini biliyor ve hükümetten piyasaları, gerektiği gibi denetlemesini ve insanları çıldırtan pahalılığın önüne geçmesini istiyor.
Malum; gizli bir el adeta piyasaları ifsat ediyor, bugün aldığın bir ürünü, yarın aynı fiyatta bulamıyorsun. Bu ifsada teşne kimi esnafımız da yangına körükle giderek, mallar üzerinde etiket yapıştırma yarışına girdiler.
Beğenmediğimiz batı ülkelerinde, insanlar, dini günlerde ve yılbaşlarında ellerindeki ürünlerde fiyat indirimine giderler. Bizde ise ramazan gibi en kutsal günleri, tersinden fırsat bilerek, ürünlerdeki fiyatları artırıyorlar.
Allah aşkına söyler misiniz; serbest piyasa demek, her önüne gelenin, ellerinde mallara istediği fiyatı koyan ve yaptıkları yanlarına kar kalan başı boş piyasa mı demektir?
Siyaset duayeni Süleyman Demirel’in ‘Boş tencerenin (veya kahırla, bin bir zorlukla kaynayan) yıkamayacağı iktidar yoktur!’ sözü hala hafızalarda tazeliğini korumaktadır.
Millet, iktidarı yıkmak istemediğini önceki genel seçimde gösterdi ama uyardı, ikaz etti.
31 Mart mahalli seçiminde ise, mahut ikazını şiddetlendirdi; tabiri caizse ‘tekdir’ etti!
Paylaş