Paylaş
Karşı tarafın ne dediğini dinlemeden kendi bildiğimizi okuyor ve sürekli ahkâm kesiyoruz.
Dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan politika hastalığı, bizde fazlasıyla mevcut. Yurdun en ücra köy kahvelerinde bile insanlar, günde en az yirmi kez hükümet indirip bindiriyorlar, mevcudu yıkıp yenisini kuruyorlar.
Malum iki konuda bizim halkımızın her bir ferdi allamedir: Siyaset ve din.
Haddini bilmez bir kısım insanımıza göre, bu iki konunun en cahilleri, siyasetçiler ve din adamlarıdır. Onların bilemediklerini veya bildiklerinin en âlâsını, bu bir kısım hadsizler bilir.
Mahut hadsizlerin gözünde, siyaset ve din adamlarımız, tesadüfen o makamlara gelmişlerdir. Bu yüzden olacak ki, kendilerine şamar oğlanı muamelesi yaparlar.
Hele de siyasetçileri, onları kendileri seçiyor diye, sustalı maymuna çevirirler.
En olmayacak, hukuksuz şeyi kendisinden talep eder, yapmayınca da onun kadar şerefsizi, nankörü, kendini beğenmişi, duyarsızı yoktur derler.
Bu yüzden olacak ki bir kısım siyasetçi de işin kolayını, lügatinden ‘hayır’ kelimesini çıkarmakta bulmuştur. ‘Olur, bakarız, hallederiz’ der ve o gidiş gider.
Sigara paketi üzerinde yazılan mesajın veya verilen sözün hükmü, sigaraların bitip paketinin atılmasına kadardır.
Önyargılı insanlara, siyasetçi ağzıyla kuş tutsa yaranamaz.
Bunlar, iktidardaki siyasetçilerin her şeyi yapmaya muktedir olduklarını lakin yapmadıklarını; ‘Bu iş olmaz, uygun değil, yapamayız’ dediklerinde de, yalan söylediklerine hükmederler.
Zira hiç kimse karşısındakini dinlemez, dinler gibi yapar, kendi bildiğini okur.
Gerçeği hiç kimse merak etmiyor, araştırmıyor, sormuyor. Hele de muhatabı karşı taraftan ise, dünyanın en yalın hakikati de söylense boştur. Zira dinlenmemiş ve dolayısıyla duyulmamıştır.
Fikri sabit, önyargılı, dinlemeyen, merak etmeyen, araştırmayan ve sözde bildiğini okuyan tipik ahmaktır. Ahmağa verilebilecek en güzel cevap ise, sükût etmektir.
Zira atomu parçalayabilir ama ahmağa laf anlatamazsınız.
Bundan dolayıdır ki, en ağır hastaları bile iyileştiren ve hatta ölüleri bile diriltme mucizesi kendisine verilen Hz. İsa, tedavi için yana getirilen ahmaktan kaçmıştır.
Allah’ın elçisi, ahmağın iflah olamayacağını biliyordu; zararından emin olmak için de kaçmaktan başka çare bulamadı.
Fitne fücurun her tarafı kaplayacağı ahir zamanda, dağlara kaçmaktan, insanlardan uzakta yaşamaktan başka çare olmayacağını boşuna söylememişler.
Ne diyelim, Allah iyi insanlarla karşılaştırsın.
Paylaş