Paylaş
Osmanlı kültüründe bilim (hikmet), Müslümanın yitiğidir, onu nerede bulursa alır.
Bilimle donanıp aşk ve ihlasla yaşadığında, bayrağını en yüksek burçlara dikti. Herkes ona gıpta ile baktı. Beldelerdeki Hıristiyan ahali bile, ‘ Başımızda kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi arzu ederiz’ demekten kendini alamamıştır.
Zira Latin külahında zulüm, Türk’ün sarığında ise, hoşgörü ve adalet vardı.
Nitekim Osmanlı zirvedeyken, Topkapı Sarayı’nda bulunan Adalet Kulesi’nden cihanın dört bir yanına huzur, barış ve adalet yayılıyordu.
Bu yüzden olsa gerektir ki, Türkler tarih boyunca mazlumların sığınağı olmuştur.
Aşk ve saffetimizi kaybedip bilimle ve ihlasla aramıza mesafe konulunca, devletlerarası rekabette geri düştük. Kurtuluş için çareler ararken, yanlış reçetelerle bataklığa saplandık.
Mesela Tanzimat’la beraber eğitim kurumlarımızda reform yapacağız diye baltayı taşa vurduk. Fen okullarından din derslerini, din okullarından da fen derslerini kaldırdık.
Her iki kesimde yetişen nesiller, birbirini anlamaz ve birbirine düşman oldu. Bu kaçınılmazdı, zira insan bilmediğinin düşmanıdır. Bundan dolayıdır ki ne imam, öğretmeni anlayabildi ve ne de öğretmen, imamı anlayabildi.
Bu durum “İmam-Hatip Okulları” açılıncaya kadar (1951) devam etti. ( 40’lı yılların sonunda İnönü’nün açtığı, 6 ay süreli İmam-Hatip kursları değil. Onlar, cenaze kaldıracak imam kalmadığından zoraki açılan kurslardı!)
Hasbelkader bendeniz de bir İmam-Hatipliyim. Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’la, ortaokul ve liseyi İstanbul İmam-Hatip okulunda okuduk. Öğrenim süresi yedi yıldı ve bu süre içerisinde normal ortaokul ve liselerin tüm sosyal ve fen derslerinin yanında din derslerini de aldık.
Cumhuriyetle birlikte yazı devrimini de, eski yazıyla yazılan ve basılan kitaplara düşmanlık etmek şeklinde, yanlış anladık ve öyle uyguladık. Kütüphaneler dolusu kitapları yaktık, denize attık, kilo ile yabancı devletlere sattık.
Kendi tarihimizi ve kültürümüzü yağmaladık ve yağmalattık.
Bu kitapların Haliç’e döküldüğünü gören Avusturya elçisi, onları satın almak ister ve alır. Viyana’ya gönderdiği kitapların arasından, İbn-i Sina’nın, tek nüsha, kendi elyazması olan El-Kanun fit-Tıp kitabı çıkar. Bu kitap, bugün Viyana müzesinde sergilenmektedir.
Bu kitabı Avrupalılar, asırlar boyu, tıp fakültelerinde ders kitabı olarak okuttular.
Demem o ki sevgili okuyucularım, bilime dayanıp yeniliğe açık olalım ve ileriye bakalım ama eskiyi, eskinin göz kamaştıran medeniyetini karalamayalım. Dedemizi, onların şanlı tarihini inkâr etmeyelim!
Gökten paraşütle inmedik, binlerce yıllık köklerimiz var. O köklerden kuvvet alarak ileriye hamle yapmalıyız.
Yahya Kemal’in dediği gibi: ‘Ne harabiyim, ne harabati; kökü mazide olan atiyim.’
Paylaş