Paylaş
Seçimlerde de yüzde 48.5 oy alarak, muhalefet oyları adına rekor kırmıştı. CHP’nin oyunu yüzde 25 düşünürsek, buna yüzde 23.5 yani neredeyse kendi partisinin oyları kadar oy katabilmişti.
Kim ne derse desin, bu durum CHP ve Kılıçdaroğlu adına büyük bir başarıydı.
Kılıçdaroğlu, umulmadık bu başarıyı nasıl elde etti biliyor musunuz? Birincisi, yanına almayı düşündüğü siyasi partilerin ortak zaaflarını çok iyi okudu, değerlendirdi ve onları adeta bir gergef gibi dokudu. Diğer bir deyişle hepsini, kendi şahsi ikbali için kullandı.
Malum kale içinden fetholunur; Sayın Erdoğan’ı ve lideri olduğu AK Parti’yi çökertmenin yegâne yolu da onun içindeki ayrık otlarına sahip çıkmak, onlardaki Erdoğan düşmanlığı üzerinden yeni bir dünya kurmaktı. Erdoğan’a karşı kin, nefret, ihanet ve düşmanlık dünyası.
Bu sinsi plan için, Karamollaoğlu, Davutoğlu ve Babacan biçilmiş kaftandı. Kinim dinimdir diyen bu zevat, mahut plana dünden teşneydi.
Gözünü hırs bürüyen Kılıçdaroğlu, CHP’nin aleyhinde olacak şekilde, bol keseden milletvekilliklerini dağıttı (39 milletvekilliği).
Yüzde 2.5 oya sahip Zafer Partisi’ne ise el altından ülkeyi teslim etti.
Öküz ölüp (Seçimler kaybedilip) ortaklık bitince, tüm sözde paydaşlar çil yavrusu gibi dağıldılar.
İşin tuhafı, her biri gerçekte ayrı telden çalan bunca cambazı aynı çuvala koyan Kılıçdaroğlu da CHP Genel Başkanlığından uzaklaştırıldı. Yerine de geçici bir eş genel başkan getirildi ki, onun da ömrü Ramazan pidesi gibi, Ramazan Bayramı’ndan sonra sona erecek.
Sonunda anlaşıldı ki, Millet İttifakı ortaklarının (6 değil, en az 11 ortak) her birinin kafasında 40 tilki dolaşırken hiçbirinin kuyruğu birbirine değmiyormuş.
Vaktiyle bir karikatür görmüştüm; yuvarlak bir masa etrafında sözde ortaklar toplanmış lakin her biri, arkalarında tuttukları sağ ellerinde birer hançer saklıyordu.
Merkezkaç kuvvetinden kopup, her biri bir gezegene gitmiş ortakların, birbirlerine olan suçlamalarını görünce, doğrusu Kılıçdaroğlu’nun toplayıcılık başarısını kimse inkâr edemez. Kılıçdaroğlu bu başarısının bedelini partisinden kovulmakla ödedi, lakin iş henüz bitmedi.
Ona şapkasını ters giydiren İmamoğlu’nun önünde çetin sınavlar var, bunlardan birincisi, beş yıllık süre içerisinde taş üstüne taş koymadığı İstanbul seçimleridir.
İmamoğlu’nun durumu, İstanbul seçimlerini kaybettiği takdirde Kılıçdaroğlu’ndan beter olacak ve tam tabiriyle Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olacaktır.
Etme bulma dünyası işte; Kılıçdaroğlu, kaset kumpasıyla Baykal’ın başını yedi, İmamoğlu da İBB’nin maddi imkanlarıyla Kılıçdaroğlu’nun başını yedi, bakalım İmamoğlu’nun başını kim yiyecek?
Burada üstünü çizerek bir şey ifade edelim; İmamoğlu’nun başını hiç kimse yemese bile ondaki bu kibir ve kifayetsiz muhteris hal, kendi başını yemeye yetecektir.
Kendilerine hayrı olmayan bu zevattan millete ve devlete ne hayır gelir ki?
Paylaş