Paylaş
Kadri bilinmeyenlerin ve hatta en yanlış bilinen ve kötülenenlerin başında da vatan ve millet sevdalısı gerçek siyasetçiler, devlet adamları (insanları) gelmektedir.
Devlet ve siyaset insanlarına çok acımasız davranılıyor; bilir-bilmez karalanıyor, fütursuzca iftira atılabiliyor ve araştırmadan suçlanabiliyorlar.
Hele de bizim gibi, günün 24 saatinde siyaset konuşulan ülkelerde (bizden başka böylesi bir ülke yok) devlet ve siyaset insanları sürekli olarak hedef tahtasında tutulurlar.
Devletin her kademesindeki görevler kutsaldır, sorumluluk gerektirir, devlette en sorumlu olan kişi ise, en üstün görevdeki devlet başkanıdır.
Rüzgarların en sert estiği yerler dağların zirveleridir, devlet görevlerinde de zirveye çıktıkça sorumluluk artar ve rüzgarlar fırtınaya döner. Devlette her bir makamın gerektirdiği işin, yapılıp yapılmamasına göre (niçin ve nasıl yapıldığına göre) hem bu dünyada ve hem de ebedi alemde mükafat ve mücazatı vardır.
Dedik ya, yönetimde bulunanlar, ağızlarıyla kuş tutsalar da takdir edilmezler, özellikle de siyasi iktidarlar. Nitekim bizdeki muhalefet, ‘iktidar dünyanın en güzel ve faydalı işine de yapsa ona güzel diyecek halimiz yok’ yaklaşımını sergiler.
Peygamber Efendimiz (aleyhisselam); ‘Bir günlük adaletle hükmetmek, altmış yıllık nafile ibadetten üstündür’ buyurmuştur.
Vaktiyle Sultan 2. Abdülhamit Han’ın da kıymeti bilinmemiş ve haksız yere (Düzmece bir sürü iftiralarla; mesela ‘dini kitapları yaktırdığı’ iddiası tam bir yalan ve iftira idi. Zira yaktırılan kitaplar, dini içeriden yıkmaya dönük bozuk ve yanlış yazılan kitaplardı) tahtından indirilmişti.
Yerine geçen İttihatçı güruhu halka zulmetmekle kalmayıp, yalnızca on yıl içinde koca bir imparatorluğu yer ile yeksan edip, düşmanlara peşkeş çektiler.
Sultan Abdülhamit Han’ın da sağlığında kıymeti bilinmedi; 1918’de göz hapsinde tutuklu olarak vefat ettiğinde, elde-avuçta devlet namına bir şey kalmamıştı. Millet aç, sefil ve perişandı.
Sultanın naaşı Topkapı Sarayı’ndan alınıp Çemberlitaş’taki aile kabristanına götürülürken, sokaklara dökülen ve evlerin pençelerine doluşan halk, peşinden ağlıyor ve ‘Bizi bırakıp nereye gidiyorsun’ diye ağıt yakıyordu.
Milletçe bu denli rezil durumlara düşmemek için, eldeki nimetin (vatan ve millet sevdalısı devlet ve siyaset insanlarının) kıymeti bilinmeli ve onlara sahip çıkılmalıdır.
Devlet adamı (insanı) kolay yetişmiyor; kaht-ı ricalin (değerli devlet ve siyaset insanlarının yokluğu) hüküm sürdüğü devrimizde ise, bu denli şahsiyetleri mumla arıyoruz!
Var olanlarına da sahip çıkalım ve destek olalım
Demokrasi devrimizde; Menderes’i, Özal’ı, Erbakan’ı gözlerimizin önünde yediler, seyretmekle yetindik.
Erdoğan’ı da üst üste yemek istediler, her seferinde millet, liderine sahip çıktı ve yedirmedi.
Türkiye’nin düşmanlarına bakın hepsi de Erdoğan’sız bir Türkiye hayal ediyor ve bunun için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.
Neden acaba?!
Paylaş