Paylaş
Bu yüzden olacak ki, dost ve müttefikimiz gözüken ülkeler bile hiçbir zaman Türkiye’yi gerçek manada bağımsız addetmediler.
Önceleri İngiltere ve bilahare ABD, Türkiye’yi kendi uydusu olarak gördü ve o şekilde muamele etmeye çalıştılar.
Bağımsızlığın olmazsa olmaz şartı, güçlü olmak ve özellikle savunmada ele güne muhtaç olmamaktır. Güçlü olmadıktan sonra bağımsızlık adına tüm siyasi iradeler ve beyanlar hamasetten öteye gidemez.
Türkiye, maddi ve manevi manada ne vakit adım atmaya kalksa, önü sürekli olarak darbelerle kesilmiş ve bu kalkınma hamlelerini yapmak isteyenlere adeta had bildirilmiştir.
Oysa Türkiye, bulunduğu coğrafi ve jeostratejik konumu itibarıyla tüm istikametlerin (yön) kavşak noktasında bulunmaktadır. Bu denli netameli bir coğrafyada tutunabilmek ancak iki şekilde mümkündür.
Bunlardan birincisi, bağımsızlıktan vazgeçip güçlü bir devletin uydusu olmak, ikincisi de gerçek manada güçlü ve bağımsız bir devlet olmaktır.
Kurtuluş Savaşı’nı vermeden önce de böyle bir ikilem yaşadık; kimileri ABD veya İngiliz mandasına girelim dediler, cemiyetler kurup gazete çıkardılar.
Kimileri de (M. Kemal Paşa ve Milli Mücadele’nin öncüleri) onca yokluk ve imkânsızlıklar içinde Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Zira onlar Türk milletinin tasmalı yaşamayacağını, böyle yaşamaktansa ölmeyi tercih edeceğini çok iyi biliyorlardı. Nitekim Türkler, tarih boyunca boyunduruk altında yaşamamış ender milletlerdendir.
Tarih tekerrür ediyor, bugün de aynı mücadele veriliyor. Kimileri vesayete (boyunduruğa) evet diyerek sözde bağımsızlık peşinde, kimileri de yalnızca elini değil bütün gövdesini taşın altına koyarak ülkesini güçlü ve gerçekten bağımsız kılmaya çalışıyor.
Özellikle savunmada ve dış politikada yürütülen siyasetin partiler üstü olma zorunluluğu vardır. Bundan dolayıdır ki bu konularda iktidar ve muhalefet partileri bir ve beraber olmalıdırlar.
Tabir caizse, şu an Türkiyemizde tüm cepheleriyle 2. bir İstiklal Savaşı verilmektedir.
Şu anda savaş halinde olan İsrailli askerlerin üniformalarında bulunan haritada, Türkiye’nin toprakları da ‘özgürleştirilmesi gereken’ yerler arasında gösteriliyor. Yani ülkemizi resmen ve alenen hedef ülke olarak gösteriyorlar.
Şu halde, Türkiyemizin savunma hattının Filistin’den başladığını ve orada şehit düşen Filistinlilerin aynı zamanda Türk kardeşleri için de can verdiklerini bilelim!
Sayın Erdoğan; ‘Ayasofya Camii şerifini özgürleştirdiğimiz gibi Harem-i Şerif’in (Kudüs) özgürleştirilmesini de Cenabıhak bize nasip etsin!’ diye boşuna dua etmiyor.
Paylaş