Paylaş
Ülke yönetimini ele geçiren bir avuç seçkinci grup, tüm imkânları, güzellikleri ve hizmetleri kendilerine göre endekslediklerinden; halk ve halkın beklentileri unutulmuş, göz ardı edilmiş ve bunun sonucu olarak azınlık bir tabaka ile halkın arasında maddi ve manevi olarak büyük uçurumlar oluşmuştur.
Bu durumun tipik yansımasını o günlerin gazete manşetlerinde görmek mümkün: ‘Halk plajlara akın etti, vatandaş denize giremedi’. Dolayısıyla Meclis’in duvarındaki ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ sözü havada asılı levhadan ibaret kaldı.
Oluşturdukları bürokratik oligarşi (atanmışların seçilmişlere tahakkümü) ile devletin yönetimi ve denetimi milletten (milletin seçtiklerinden) alınarak, atanmışların bulunduğu üst kurullara ve kurumlara geçer.
Eski MGK toplantılarını hatırlayın; ilgili zevat adeta komünist ülkelerdeki ‘politbüro’ üyeleri gibi bir görüntü verirdi. Genelkurmay başkanı, başbakana bağlı olmasına rağmen (kâğıt üstünde), oturma düzeninde, masanın baş tarafında, her ikisi yan yana bulunurdu.
Daha önemlisi ülkenin devasa güvenlik, (iç ve dış), terör örgütleri ve onların dışarıdaki bağlantıları, dış politika gibi hayati konuları dururken; ‘İrtica ile mücadele’ başlığı altında millete ve milletin seçtiği, masadaki sivil erkana (başta başbakana) gözdağı verilirdi.
Ekonominin patronları bir avuç seçkinci zümreydi ve ‘İstanbul sermayesi’ diye anılıyordu. Bunların da çoğu uluslararası mahfillerin elemanı olup, hükümetlerin karşısında hizalanıyordu.
Tüm bu zorba takımının seçilmişlere olan düşmanlığı, seçilmişlerin maddi olarak da halkın iktidarını savunmalarından kaynaklanıyor. Seçilmiş hükümetler, ‘İstanbul sermayesi varsa, Anadolu sermayesi de olmalı’ diyerek, sermayeyi halka yaymak istemektedir.
Eksik yönleri olmasına karşın Başkanlık sistemiyle, sözde (vesayetle illetli) demokrasiden kurtulduk.
Bir de şimdiki (Başkanlık sistemindeki) MGK’ya ve orada alınan kararlara bakın, eskisiyle aradaki farkı görürsünüz. Yeni MGK kararlarında ülkenin gündemine ve dünya gerçeklerine vurgu var.
Seçilmişleriyle, atanmışlarıyla elbirliğiyle ülkeyi sahiplenme ve ülkenin sorunlarına sahip çıkma var.
Eski MGK’larda atanmışlar, seçilmişlerden hesap sormak için dosyalar dolusu evrakla adeta iddia makamında yer alırlardı. Dosyaların içeriği ise, sade suya tirit cinsinden uyduruk işlerdi.
İmam-Hatip Lisesi’nde cemaatle kılınan ve iftarda toplu kılınan namazın fotoğrafları ‘irtica tehlikesi’ olarak sunulurdu.
Halkın, kendisini ispat ve gerçek demokrasilerde olan haklarını elde etmek için yürüttüğü savaş kolay değil. Bir tarafın elinde her türlü güç varken, halkın elinde sadece ‘oy’u var.
Aşık Veysel’in dediği gibi: ‘İnce uzun bir yoldayız; gidiyoruz gündüz gece’.
Paylaş